Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu hafta birbirinden farklı gibi görünen ama sebep/sonuç ilişkisi açısından büyük benzerlikler taşıyan ekonomi dünyasında üç önemli gelişme oldu. Bu gelişmelerin detaylarına baktığımızda ekonomide neye ihtiyacımız olduğunu anlamak sanırım daha kolay olacaktır. Gelin bu gelişmeleri önce bir hatırlayalım... Enflasyon tek haneye düştü, çekirdek enflasyon yükseldi. Akfen Holding 2007 yılında Özelleştirme İdaresi’nden devraldığı Mersin Uluslararası Limanı’ndaki yüzde 50’lik payının yüzde 40’ını Avusturalyalı IFM Investors isimli gruba 869 milyon dolara sattı. 1 milyar dolarlık bir yatırım gerektiren Rüzgâr Enerjisi YEKA ihalesinde Alman Siemens’in de bulunduğu konsorsiyum, birim kw/saat alım maliyeti 3.48 sent gibi rekor düşük bir fiyattan ihaleyi kazandı

        ŞİMDİ DE BUNLARI BİRAZ AÇALIM...

        Enflasyonla başlayalım. Gıda ve enerji fiyatları düşük çıkmasına ve manşet enflasyon düşmesine rağmen çekirdek enflasyon yüksek çıktı. Sebep? ÜFE olarak takip edilen ve üreticilerin maliyetlerini belirleyen yüksek enflasyon yavaş yavaş raftaki ürünlerin fiyatlarına yansıtılıyor. KGF, KOSGEB, vergi ötelemesi derken iç talep ciddi ciddi palazlanmaya başladı. Talebin oluştuğunu gören üreticiler de saklı tuttukları maliyet artışlarını fiyatlara geçiriyorlar. Ayrıca uygulanan mali politikaların orta vadede enflasyon ve cari açık konusunda çok olumlu sonuç (büyümedeki olumlu gelişmeye rağmen) vermeyeceğini düşünen üretici/sanayici, bulduğu ilk fırsatta zammı fiyatlara yapıştırıyor.

        Diğer konu YEKA ihalesi. İhale boyunca yaşanan dünya devi şirketlerin kıran kırana rekabeti ve sonunda çıkan rekor düşük birim maliyet, bize net bir mesaj veriyor. Ne kadar siyasi ya da uluslararası ilişkiler anlamında krizler yaşansa da Türkiye’nin ekonomi anlamında hiç kimsenin gözünü kapayamayacağı bir potansiyeli var. Özellikle enerji alanında Türkiye’ye ilgi büyük. İhalede ortaya çıkan rekor düşük fiyat, bir Meksika’da çıkmış bir de bizde. Üstelik teknolojik altyapı yatırımı ve AR-GE artısıyla. Bir önemli nokta da ihaleyi kazanan konsorsiyumda Alman Siemens var. İki ülke arasında ilişkilerin en tatsız olduğu ortamda Siemens ticareti öne çıkarıp soğukkanlı davranmış ve Türkiye’nin enerji yolculuğunda geleceğe yatırım yapmış. Bu bizim şirketlerimiz için de mutlaka örnek olmalı. Tabii kamuoyunu yönlendiren siyasetçiler için de.

        Gelelim Mersin Limanı’ndaki satışa. Bu satış sonunda nette ülkeye doğrudan döviz girişi oldu. Bu iyi haber. Grup tarafından yapılan açıklamada, gelen gelirin Türkiye’de devam eden şehir hastaneleri gibi projelerin finansmanında kullanılacağı anlaşılıyor. Bu da iyi haber. Ancak uzak olmayan bir vadede Doğu Akdeniz çanağının enerji ve ticaret anlamında çok hareketli olacağı düşünüldüğünde, “bu bölgedeki en önemli limanın Türk şirketler tarafından neden işletilmeyi tercih edilmediği de” sorgulanmalı. Türkiye bölgenin en önemli enerji dağıtım üssü olacaksa, ticaret alanında “kavşak noktası” olacaksa, limanları da Türkiye’nin stratejik çıkarlarına uygun işletiliyor olmalı.

        BAĞLIYORUM...

        Ülkemizin potansiyelini görme konusunda yabancı yatırımcıların bir sıkıntısı yok. Bu coğrafyada Türkiye’den daha iyi potansiyeli olan bir ülke olmadığının farkındalar. Ancak yerli ahalinin modu ve frekansı aynı noktada değil. Bu düşmeyen enflasyonda da, varlık satışında da, artan döviz hesaplarında da kendini gösteriyor. Aslında içerideki yatırımcı da potansiyelin farkında ama ya şevki kırılmış ya da karamsar. Bu konuda bir şeyler yapılmazsa uzun vadede biz kaybederiz.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar