Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sanırım sene başında Borsa İstanbul’da işlem yapan herhangi birine “Önümüzdeki 6 ay nasıl geçer?” diye sorsalar, alabilecekleri en iyimser cevap bile geçen hafta geride bıraktığımız 2017’nin ilk yarısını tarif etmekte zorlanabilir. Borsa İstanbul 100 Endeksi, yılın ilk ayında yüzde 30 değer kazandı. Borsa İstanbul’da işlem gören şirketlerin piyasa değerlerinin toplamı dolar bazında yılbaşından bugüne yüzde 24 arttı ve 205 milyon dolar oldu. Bu değere en son 2016 yılının Mayıs ayında ulaşılmıştı. Karşılaştırma açısından BIST100 Endeksi yılbaşından beri yüzde 30 değer kazanırken, yatırım şirketi Morgan Stanley’nin takip ettiği “dünya borsaları endeksi” yılbaşından bu yana yüzde 9, aynı kurumun takip ettiği “gelişen ülkeler endeksi” ise yüzde 17 yükselmiş. Bu açıdan bakıldığında Borsa İstanbul’un performansı oldukça etkileyici.

        Borsa İstanbul’da yaşanan bu iyimserlik piyasada işlem gören diğer Türk varlıklarında aynı oranda yaşanmıyor. Hazine tahvillerine baktığımızda yılbaşında yüzde 11’ler seviyesinde olan 2 yıllık devlet tahvil faizlerinin yüzde 11.60’lara çıktığını görüyoruz. 10 yıllık vadede ise yılbaşına göre faizde 50 baz puanlık sınırlı bir düşüş var. Diğer yandan Borsa İstanbul’da da işlem gören ve yılbaşına göre piyasa değerleri yüzde 30 civarında artan Türk banka ve şirketlerinin çıkardıkları tahvillerin faizlerinde de son 2-3 aydır hızlı yükseliş var. Örnek olarak Garanti Bankası’nın nisan sonunda yüzde 5’lerin altına inmiş dolar bazında 2023 vadeli tahvil faizi bugün yüzde 5.30’larda. Diğer bankaların tahvillerinde de benzer faiz artışları var.

        Diğer yandan yılbaşında işlerin hiç de iyi gitmediği dönemlerde, Türkiye risk priminin 270 baz puanlarda olduğu günlerden mayıs sonunda 180 baz puanlara kadar düştüğünü, ancak yeniden 200 baz puana yükseldiğini görüyoruz. Sepetkur olarak tabir edilen yarı Euro/TL, yarı dolar/TL olarak hesabı tutulan paritenin de yılbaşında 3.60 seviyelerinin oldukça üzerinde 3.88’lerde işlem gördüğünü belirtebiliriz.

        Bu açıdan baktığımızda Borsa İstanbul’un performansının açıklaması, diğer Türk varlıklarındaki gelişmelere bakılarak çok da kolay yapılamıyor. Belki bir açıklama, küresel hisse senedi yatırımcısının Türkiye dahil her yerde yılın ilk yarısında çok iştahlı olduğunu belirtmek suretiyle yapılabilir. Gerçekten de şubat ortasından haziran sonuna kadar yaşanan dönemde küresel hisse senetleri piyasalarına ciddi para girişi oldu. Böyle bir dönemi 2014’ten beri görmemiştik. Ancak bu açıklama dahi yüzde 30’luk performansın kalıcılığı ve devamı konusunda bize net bir işaret vermiyor. En nihayetinde BİST100’de işlem gören şirketler Türk faiz hadlerine, kurun seviyesine ve ekonomideki makro gelişmelere oldukça hassaslar. Dünyanın her yerinde olduğu gibi!

        İşte bu noktada Borsa İstanbul’un performansının kalıcılığı için hem Türkiye risk priminin düşmesi hem iç piyasanın hem de ihracat pazarlarının açılması gerekiyor. KGF marifetiyle kredilerde yaşanan yıllık yüzde 30’lara vuran artış, Merkez Bankası’nın faiz silahını çekerek 3.50-3.60 bandında stabilize etmeye çalıştığı kur, iç piyasada hükümetin teşvik, vergi indirimleri ve ötelemeler ile aldığı önlemlerin şirketler üzerinde borsada olumlu etki yaptığı aşikâr. Ancak bunun meyveleri sanırım yılın ilk yarısında büyük oranda alındı. Şimdi özel sektörde stoklara yeniden yatırım yapıldığı, ihracatın dolar bazında arttığı günleri bir an önce görmeliyiz ki BİST100’ün performansı kalıcı ve uzun süreli olsun.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar