Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Herkesin nefesini tutarak Anayasa değişikliği referandumunu beklediğini biliyorum. Siyasetten iş dünyasına, sokaktaki vatandaştan diplomasiye bütün Türkiye referandumun sonucuna kilitlendi. Gerçi bu durum Türkiye için yeni değil. Geçen sene temmuz ayından beri benzer bir “Bekle ve gör” ruh halindeyiz. Darbe girişimi, OHAL, yatırım yapılabilir ülke notunun kaybı ve en nihayetinde Anayasa değişikliği referandumu ile dolu bir ajandayla geçirdik son 9 ayı. Bütün bu gelişmeler olurken de Türk ekonomisi çok hırpalandı. Döviz kurunda ciddi bir devalüasyon sonrasında enflasyonda yüzde 11’ler, fiyat artışlarını durdurmak için TCMB’nin 2.5 puan faiz artışı ve son 7 yılın zirvesine çıkan enflasyon.

        TEŞVİKLER DEVREYE GİRDİ

        2016 yılı sonundan itibaren ekonomideki soğumayla ilgili önlemler geldi. Cazibe merkezleri ile getirilen vergi muafiyetleri, istihdamı özendirecek çalışanların prim ve vergi yükümlülüklerinin devlet tarafından ödenmesi, inşaat sektörünün canlanması için yatırıma yönelik inşaat işlerinde KDV iadeleri, dayanıklı eşya pazarında getirilen ÖTV indirimi ve KOBİ’lere yapılan vergi yapılandırma akla ilk gelen hamleler. Bunun yanında 3 ay gibi kısa sürede 100 milyar TL’yi bulan Kredi Garanti Fonu (KGF) destekli krediler, KOBİ’lere 10 milyar TL’nin üzerinde dağıtılan KOSGEB kredileri de işin finansman tarafında yapılan hamleler.

        TEŞVİKLER İŞE YARADI MI?

        Evet yaradı. Reel sektörde döviz kurundaki sert yükseliş ve ekonomideki soğuma neticesinde domino etkisiyle yayılarak oluşabilecek bir krizin önüne geçilmiş oldu. Hadi daha net konuşalım: “Toparlanma gelene kadar bir miktar zaman satın alınmış oldu.” Ayrıca prim ve vergi desteğiyle istihdamda bir miktar ivmelenme ve teşvik görmüş sektörlerin katkısıyla son 2 çeyrekte büyüme rakamlarında beklenenden iyi gelen sonuçlar da işin artısı.

        PEKİ BUNLARIN MALİYETİ NE?

        Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek açıkladı; yukarıda birkaçından bahsettiğim önlemlerin bütçeye maliyeti GSYH’nın binde 4-6’sı kadarmış. Kulağa çok gelmiyor değil mi? O zaman biraz detaya girelim. Binde 5 ortalama alsak bu teşvik kabaca 15 milyar TL’ye geliyor. Geçen sene 30 milyar TL’lik bütçe açığı verdiğimize göre bu sene sadece teşviklerin sonucu açık yüzde 50 artacak demektir. KGF kredilerinin dönüşünden gelecek ve kamunun omzuna yüklenecek “batık kredi” miktarını hesaba katmıyorum bile. Demek ki yapılan teşviklerin bize ciddi bir maliyeti olacakmış.

        Görüldüğü üzere son 9 ayın ekonomimizde yarattığı hasar yüksek. Bu tahribatın daha fazla artmaması için alınan önlemlerin getireceği ekstra maliyet de işin cabası. Hikâyenin iyi tarafı şu: Ekonomimiz özeliyle de kamu maliyesiyle de çok güçlüymüş ki bu süreçte “atacak kurşunumuz kalmış”. Ancak bir de bardağın boş tarafı var. Referandum sonucu ne olursa olsun ekonomi yönetiminde çok ciddi kararların ve reformların devreye girmesi gerekiyor. Referandumdan çıkacak hiçbir sonuç tek başına ekonomide mucize yaratamaz. İşin sırrı yeniden kolları sıvayıp Türkiye için güçlü bir hikâye yaratıp ona uygun dünya ile uyumlu ekonomik ve siyasi hamleler yapmakta.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar