Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cemal Kaşıkçı cinayeti Suudi Arabistan'ı, dünya gündemine taşıyarak ağır bir krize sürükledi. Amerikan Kongresi'nde, en önemli Arap müttefike karşı yaptırım sesleri yükseliyor. ABD’li ve AB üyesi ülkelerdeki ünlü iş adamları Suudi Krallıktan uzak durmayı tercih ediyor ve Almanya, İngiltere gibi ülkeler artık Suudi Arabistan'a silah satmak istemiyor. Kısaca, dünyanın en yoğun çatışma bölgesi sayılan Ortadoğu’da Suud Krallığı'nın Araplar arasında bir düzen sağlayıcı olarak dayanıklılığı test ediliyor.

        Anlayacağınız, Veliaht Prens Muhammed Bin Selman'ın "Vizyon 2030" adlı modernleşme projesi tehlikeye düşmüş durumda. Projenin vadettiği, Suudi Arabistan’daki böylesi bir ılımlı İslam yaklaşımı köklü bir değişim ve dönüşüm olmadan sağlanamaz. Bunu başarmak içinse elbette yabancı yatırım projeleri gerekiyor. Oysa birçok yabancı yatırımcı mevcut gelişmeler ışığında korkmuş durumda. Üstelik 33 yaşındaki Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın itibarı da son yaşanan gelişmelerden zarar görmüş durumda.

        REKLAM

        Cemal Kaşıkçı cinayetinin açıklanamayışı, Veliaht Prensin ayağında bir pranga olarak kalacak gibi gözüküyor. Önümüzdeki aylarda Kral Salman’ın ardından tahta kendisinin mi yoksa sıralamanın değişerek Suudi hanedanlığındaki diğer rakiplerin mi geleceğine, yani bir anlamda Suudi Arabistan'ın geleceğine karar verilecek.

        Aslında Cemal Kaşıkçı vakasındaki en önemli soru bana göre, Suudi rejiminin planlı bir cinayet olduğunu kabul ettiği bu olayda Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın sorumlu tutulup tutulmayacağı. Zira mevcut kanıtların çoğu prensi işaret ediyor. Açıkçası on beş kişilik suikast ekibinin (ki içlerinden beşi muhtemel olarak prensin koruma ekibinden), emir komuta dışında hareket ettiklerine dair bu resmi açıklamaya inanan bir Ortadoğu uzmanını henüz bulamadım.

        Yine de mevcut rejim tüm bu soru işaretlerine rağmen, babasından tacı devralarak muhtemelen uzun yıllar dünyanın en büyük petrol üreticisi ülkelerinden birisinin mutlak yöneticisi olacak Veliaht Prens Selman’ı korumak için kararlı şekilde her türlü siyasi engellemeye başvuruyor. Prens Selman ise zaten, –barışçıl muhalifleri öldüren başka bir diktatör olan- Mısır Devlet Başkanı Abdül Fettah el Sisi’nin ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun desteğine sahip. Hatta Washington Post gazetesi, Sisi ve Netanyahu’nun, bin Salman’ın cezalandırılmaması için Beyaz Saray’da lobi yaptıklarını iddia ediyor.

        REKLAM

        Kanaatimce, ABD ve Avrupa Veliaht Prens Muhammed Bin Selman ile ilişkileri yeniden düzeltecek çünkü bu siyasi çalkantı sonucunda Suudi Arabistan'ın parçalanması ve istikrarsızlığa sürüklenmesi korkusu ağır basıyor. Amerikan Başkanı Donald Trump’ın, Ortadoğu’nun geleceği için kafasında canlandırdığı, Filistin sorununa çözüm ve İran’a karşı baskın bir politika için güçlü bir Riyad'a ihtiyacı var. Kaldı ki Veliaht Prens'in, ABD'yi büyük silah anlaşmalarıyla kendine bağlama hesabı da bu anlamda tutuyor.

        Şunu söylemek gerekirse, Muhammed Bin Selman, birçok soruna sebep oldukça ve siyasi tartışmaları tırmandırdıkça vazgeçilmez hale gelmektedir. Prens, Yemen'de yıkıcı bir savaş yürütmek ve küçük komşu ülke Katar'ı ambargolarla boğmak gibi politikalarla 2015 yılından beri bambaşka bir yaklaşım sergiliyor. Tahran yönetimine karşı iki ülke arasında bir savaş olduğu yönünde sert bir tutum sergilemenin yanı sıra, Filistin sorununda da Filistinlilerin çıkarlarını dikkate almıyor. Müslüman Kardeşler gibi nispeten ılımlı İslamcıları takip ettiriyor ve Suudi Hanedanlığından prensleri tutuklatabiliyor.

        Yani, Krallığı yeni bir zemin üzerine oturtma niyetiyle Suudi Arabistan'ın temellerini sallıyor. Bunu yaparken de Suudi Hanedanlığı'ndaki uzlaşmayı aşındırdığı kesin. İtaat etmeyen din âlimlerini hapse attırıyor, altı monarşiden kurulu Körfez İşbirliği Konseyi’nin oluşturduğu bölgesel birliğin anlamsız hale gelmesini sağlıyor. Buna karşılık Veliaht Prensi, toplumsal özgürlüklerini genişlettiği için gençler takip ediyor.

        REKLAM

        Prens Selman içinse bu gençler güvenilir bir dayanak oluşturuyor.Tüm bu siyasi ve diplomatik olaylar süre gelirken, Kral Selman'ın kardeşi Ahmed Bin Abdülaziz'in altı yıllık Londra sürgününden geri dönmesi Riyad’da başka bir hareketliliğin de olabileceğini gösteriyor. Ahmed Bin Abdülaziz şimdiden sansasyonel dış politikalar yürüten Veliaht Prensi eleştirenlerin kahramanı olmuş durumda. Kral Selman'ın ise, Ahmed Bin Abdülaziz'i halefi ilan etmesi ya da oğlunun başına "bekçi" yapması mümkün. Fakat hiçbir şey Veliaht Prens'in kanatlarının kırıldığına işaret etmediği gibi aksine, istihbarat servisinin "yanlış davranışını" tamir etmekle bile görevlendirildiğini söylemek mümkün.

        Böyle bir ortamda Kaşıkçı cinayeti, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Suudi Arabistan üzerinde baskı oluşturması ve Türkiye'yi Müslüman dünyasının yeni lideri olarak göstermek için altın bir fırsat verdiği görüşündeyim. Kaşıkçı cinayeti diplomatik krizi ustalıkla yönetiyor gibi görünen Türkiye açısından önemli bir jeopolitik koz oluşturuyor ancak bölgesel dengeleri dikkate alacak olursak Türkiye’nin tek başına Muhammed Bin Selman'ı görevden ayrılmaya ya da alınmasına zorlaması da pek mümkün gözükmüyor. Bu noktada Amerika'nın duruşu veliaht prensin geleceğini belirleyecek gibi.

        Suudi Hanedanlığı neye karar verecek olursa olsun, Kaşıkçı cinayeti Türkiye'nin elini güçlendiriyor. Ankara, ustalıkla Veliaht Prensi Selman'a baskının dozunu tayin ediyor ancak Kral Selman'ı ayrı tutuyor. Manevi itibarı azalan Veliaht Prens, yerini koruyacak olursa da kazananın yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olacağı görüşündeyim. Çünkü bu cinayet üzerindeki sis perdesinin aralanmasında en büyük çabayı Türkiye’nin gösterdiğini düşünecek olursak, Suudi Arabistan için 2 Ekim 2018 tarihindeki Kaşıkçı cinayetinden sonra uluslararası ilişkiler açısından bambaşka bir sayfa açıldığını söylemek yanlış olmaz.

        NOT: Kaşıkçı cinayetinde Habertürk.com.tr aracılığı ile okuyucularımıza servis etmiş olduğum Konsolosluktan Kaşıkçı’nın dublörünün çıkarılması haberi ve yerel işbirlikçi aracılığı ile cesedin kaybedilmesi haberi, bu cinayetin planlı olduğunu ortaya koymak adına önemliydi. Bu haberler, medyamızda tartışmalara neden oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da geçen haftaki Meclis grup toplantısı konuşmasında Kaşıkçı hadisesine yönelik kronolojide hem dublörü hem de yerel işbirlikçiyi teyid etti. Bu nedenle diyorum ki haber hayattır, haberde ilkeler vardır. İlkeli haberci gerçeğe, vicdana ve ahlaka değer verir. Namusumuzla haberciliğe, kamuoyuna doğru haber vermeye devam edeceğiz...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar