Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yıl 1992...

        Dönemin Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Yılmaz, hakem camiasında yaşanan eşitsizlikler ve haksızlıklar üzerine şu talimatı verdi:

        - “Hakemler bundan böyle torbadan çıkacak. Maçları kimlerin yöneteceği... Torbaya atılacak isimlerle belirlenecek.”

        Haliyle şok etkisi yarattı bu durum. Emir demiri keserdi. Futbol Federasyonu, o dönem Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’na bağlı bulunduğu için... Yapılacak fazla bir şey yoktu.

        Her ne kadar bazı otoriteler, “Olur mu kardeşim! Hakemlikte önemli olan liyakattır” dese de... Oğlum Reşit, sen söyle sen işit! Hakemler torbaya atıldı.

        Nasıl mı? Futbol Federasyonu’nun Ankara’daki genel merkezinde... Çalışmalar yapıldı. Torbalar hazırlandı. Her bir maç için, her bir torbaya 3’er hakemin ismi konuldu.

        Şöyle ki... O sezon 16 takımın mücadele ettiği 8 maç için... 8 torbaya 24 hakemin adı atıldı.

        Artık ne çıkarsa bahtına!

        Medyaya açık olan torba yöntemi neşeli, esprili ve bol kahkahalı görünümlere sahne oldu.

        Takdir edeceğiniz gibi, şansı bol olan hakem, torbadan çıktı, güzelim maçı kaptı.

        Şans meleği yanında bulunmayan hakem ise kaderine küstü!

        Formsuzluk hiç önemli değildi!

        Formda olmak da önemli değildi.

        Önemli olan torbaya girmekti. Biraz da... Torbadan çıkmaktı.

        Doğal olarak... Kritik pek çok maçta... Formsuz ve yetersiz isimler düdük çaldı.

        Aradan üç hafta geçti. Uygulamada değişikliğe gidildi. Medyaya haber vermeme kararı alındı. “Sayın basın mensubu... Siz hiç yorulmayın. Merkez Hakem Kurulu olarak biz kendi aramızda çekeriz” denildi.

        Denildi ama... Kapalı kapılar ardında... Uyanıklık yapıldı. Her 1 maç için... Her 1 torbaya... 1 hakemin adı... Atıldı.

        Yani... Torbaya kim atılırsa, o çıkartılıyordu! Amaç da belliydi. Bakanın talimatı yerine getiriliyordu.

        Şaka gibi değil mi!

        Sonuç olarak... Her kötü uygulama gibi... Bu da bitti.

        Bitti ama sıkıntılar tüm hızıyla devam etti.

        Hakem camiasında kan kaybı başladı. Tekelleşme yoğunlaştı. Kavgalar fazlalaştı.

        Senin adamın, benim adamım, derken... Yetersiz isimler... Koltuğa oturur... Ya da... Düdük çalar hale geldi.

        Lafı uzatmaya gerek yok. Hakem camiası halen çok büyük sıkıntı içerisinde... Zaten bu yüzden değil mi, yıllardır hemen her maçta çok büyük hatalar yapılıyor.

        Futbolseverlerin... Hakem camiasına yönelik güveni... Son derece azaldı.

        Şunu da söyleyeyim. Bu camiada... Bütünleşme sağlanmadığı takdirde... Bu günler, inanın iyi günlerimiz.

        Peki, kim sağlayacak bu birlikteliği? Elbette ki Futbol Federasyonu yönetimi... Ve de hakem camiasının önde gelen isimleri!

        Yoksa herkes kaybeder... Her şeyden önce ülke futbolu kaybeder.

        Bir çift lafım da Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu için... Hani şu, son Rizespor - Başakşehir maçı sonrası verdiği... Vermediği... Daha doğrusu... Veremediği cezalarla... Ülke futbol tarihinin en büyük eyyamlarından birini yapan Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu için.

        Ne yazık ki... Bu kurul... Hak yedi. Ayıp etti. İnandırıcılığı da bitti.

        Tüm dünyanın gördüğünü, bu kurul görmedi! Ya da... Görmemezlikten geldi.

        Sahi, artık bu kurula kim inanır! İnanan varsa, söylesin. Yazayım.

        Yıldırım Demirören inanıyor mu mesela? Ya da ekibi... Sanmam.

        Mürekkep yalayan... Daha da önemlisi... Hak, hukuk ve vicdan sahibi hemen herkes... Bu kurulun verdiği bu son kararlara... İsyan etti.

        Geçmişteki berbat kararların üstüne... Çok daha kötüsü eklendi.

        Düşünebiliyor musunuz, 10’ar maç ceza alması gereken futbolculara 5’er maç...

        7-8 maç ceza alması gereken futbolcuya ise sadece 1 maç.

        Ne diyeyim artık.

        Cezaları torbadan çıkartsalardı çok daha adil olurdu gibime geliyor!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar