Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SAMATYA'da yaşlı Ermeni kadınlara yönelik saldırılar ve aralarından birinin vahşice katledilmesinin ardından "Gayrimüslimlere yönelik 'derin güçler' yeniden mi harekete geçti" sorusuyla karşı karşıyayız. Malum Ergenekon dahilinde hayata geçirilen Kafes Eylem Planı'nın, gayrimüslimleri hedef aldığı iddia ediliyor. Son günlerde jandarma bağlantılarının kanıtlandığı iddia edilen yeni belgeler ele geçirildi. Konuyu Kafes davasını yakından takip eden Avukat Orhan Kemal Cengiz'e sordum: Söyleşinin bazı bölümlerini, sizleri de aydınlatacağı ümidiyle paylaşıyorum:

        ■ "Kafes" nedir?

        Kafes Eylem Planı, spesifik olarak Türkiye'de yaşayan gayrimüslimleri (GM) hedef alan bir eylem planıdır. Amaç gayrimüslim vatandaşlarda bir tür terör duygusu yaratmaktı. Daha önce olduğu gibi yine kitlesel olarak Türkiye'yi terk etmelerini sağlamak ve AKP iktidara geldikten sonra Türkiye'nin GM'lerin yaşayamayacağı bir ülke haline geldiği izlenimini dış dünyaya vermekti. Kafes ve GM'leri hedef alan diğer saldırıların amacının, darbeden sonra AB ve ABD'den gelmesi muhtemel tepkiyi azaltmak olduğunu düşünüyorum.

        Kafes'in iki özelliği daha var: Santoro, Dink ve Malatya cinayetlerinden "operasyon" olarak söz etmesi ve bu operasyonların istenen amaca ulaşamadığının altını çizmesiydi. Bunlar başarıya ulaşamadığı için, tedhiş hareketinin devam etmesi gerektiğini söylüyor bu doküman. Bu çerçevede Agos abonelerine tehdit mektupları gönderilecek, GM mezarlıkları talan edilecek, GM'lerin dini liderlerine suikastlar düzenlenecek. Aynı zamanlarda Adalar'da ve İstanbul'un çeşitli semtlerinde yaşayan GM'lere ve okullara çok sofistike tehdit mektupları gitmeye başlamıştı, belli mezarlıklar talan edilmişti. Ergenekon operasyonları başlamasaydı muhtemelen bu saldırılar daha da hızlanarak devam edecekti.

        ■ Senin de hedef olduğun doğru mu?

        Benim hedef haline gelmem, Rahip Santoro gibi sessiz sedasız kapanacağını düşündükleri Malatya katliamını kurcalamamla alakalı. Normal koşullarda bu cinayetin, cinayeti işleyen beş çocuğun yargılanmasıyla kapanacağı planlanıyordu. Ancak kısa bir süre sonra tecrübeli bir avukat grubunun davayı takip etmeye başlaması, işin kendilerine ulaşacağını düşünen, özellikle Malatya Jandarma içinde yapılanmış olan Erge-nekon hücresini paniğe sevk etti. Dava başladıktan bir süre sonra, benimle ilgili yoğun bir kampanya başladı, uzun süre korumayla dolaşmak zorunda kaldım. Ciddi tehdit altındaydım.

        ■ Kafes, Ergenekon şemasının neresine oturuyor?

        Bugün anlaşılıyor ki, Malatya'daki bu jandarma grubu, sadece kamuoyunu aldatmak için değil, aynı zamanda kendi üst komutanlarını da manipüle etmek için sahte belge üretiyormuş. Misyonerlerin PKK ile bağlantılı olduğuna ilişkin ürettikleri çok sayıda belge var. Bu belgeleri üst komutanlarına da sunuyorlarmış. Bu da bize gösteriyor ki, Malatya'da bu hücrenin başında bulunan Albay Mehmet Ülger ve arkadaşları, paralel başka bir yapıdan emir alıyor ve ona göre davranıyorlardı. Yapı, Hurşit Tolon'un kurduğu iddia edilen TUSHAD mıdır, yoksa MİT'in yakın zamanda TBMM'ye sunduğu belgelerde sözünü ettiği, Malatya, Hatay ve Trabzon'da faaliyet yürüttüğünü söylediği Seferberlik Tetkik Kurulu mudur onu zamanla anlayacağız. Seferberlik Kurulu, Özel Harp Dairesi'nin bir alt kuruluşu. Bu yapıları, Ergenekon'un üzerinde ve asıl erk sahibi yapılar olarak görüyorum. Eğer Ergenekon davası Türkan Saylan'la uğraşmak gibi salaklık ötesi işlere bulaşmasaydı bence puzzle'ı çözme yönünde ciddi bazı adımlar atılmış olacaktı.

        ■ Samatya saldırıları planlı mı?

        Samatya'daki Ermeni kadınlara yönelik saldırıları aşağı yukarı aynı sıralarda meydana gelen Rum kilisesinin taşlanması, İzmit Protestan kilisesine yönelik son derece sofistike ve uzun zamana yayılmış suikast planıyla birlikte düşünmeli. Bütün bunların aynı anda cereyan ediyor olmasının asla tesadüf olamayacağını düşünüyorum.

        ■ Hükümet bu konuda yeterince duyarlı mı?

        Hükümetin bu konularda bilinçli ve farkındalığı olan bir duyarlılığı olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'de herkes gibi onlar da milliyetçilikle ve resmi tarih tezleriyle enfektedir. Bu enfeksiyonun yarattığı kafa bulanıklığı, Ermeni'yi "şüpheli", ülkesine sadakati olmayan, güvenilemez birisi olarak görür.

        Şöyle düşün: Erdoğan'ı okuduğu şiirden dolayı mahkûm eden bir yargıç, herhangi bir şekilde terfi ettirilebilir miydi? Ama Hrant'ı 301 'den mahkûm eden yargıç ombudsman yapıldı. Bu korkunç bir olaydı. Halbuki, Erdoğan'ı da Hrant'ı da mahkûm ettiren aynı derin iradeydi.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar