Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar İstanbul’un gurbetçi öğrencileri, istanbulda öğrenci olmak, istanbulda üniversite okumak, sosyolog çağlar deniz

        Alihan MESTCİ / HT PAZAR

        Üniversite tercihleri 17 Temmuz’da sona eriyor. Nihai sonuçlar ay sonunda açıklanacak. Kayıtlar eylül başında... Kesin olan tek şey var; on binlerce öğrenci üniversite hayatına yeni bir şehirde başlayacak; çoğu Türkiye’deki üniversitelerin yaklaşık 3’te 1’ine ev sahipliği yapan İstanbul’a yerleşecek. Peki İstanbul’a ‘göç edecek’ öğrencileri nasıl bir hayat bekliyor? Ne yiyor, ne içiyor, kimlere dönüşüyorlar? Uşak Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi A. Çağlar Deniz, nisanda İletişim Yayınları’ndan çıkan, doktora tezi “Öğrenci İşi”nde, İstanbul’a metropol dışından okumaya gelen öğrencilerin hayata nasıl tutunduklarını ortaya koyuyor. Deniz, 3 farklı eğitim geleneğine ayırdığı, ‘hoca merkezli’ İstanbul Üniversitesi, ‘kaynak merkezli’ Boğaziçi Üniversitesi ve ‘öğrenci merkezli’ İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden toplam 90 öğrenciyle derinlemesine görüşmeler yaptı. Deniz’in Türkiye’de eşsiz çalışması, niteliksel araştırmaların zihinlerdeki önkabulleri nasıl kırabileceğini de gösteriyor...

        Her ilde üniversite var artık. İstanbul’da üniversite okumak şart mı?

        Taşrada yaşayan çoğu genç, yaşadığı şehirdeki üniversitede eğitim görmek istemiyor. “Yüksek lise okumak istemiyoruz; üniversite öğrencisinin özgürlüğünü ve özerkliğini ailemizin yanındayken nasıl sağlayabiliriz” gibi gerekçeler ileri sürüyorlar. Yeni kurulan üniversitelerdeki eğitim kadrosunun, eski üniversitelere kıyasla “güdük” kaldığını da belirtmek lazım. Ayrıca pek çok taşra üniversitesinin, öğrencisine sosyal donatı, kültürel faaliyetler, barınma ve burs imkânlarıyla dolu bir kent vaat etmediği de açık. İstanbul’da üniversite eğitimi görmek; burada okuyan öğrenciler tarafından “aynı anda iki ayrı üniversite okumak” gibi değerlendiriyor. Kültürel çeşitlilik ve kültürel faaliyetlerin bolluğu; üniversite eğitiminin olmazsa olmazı çünkü...

        Başka kimliklerle temas etmek; kısacası metropolde yaşamak taşradan okumaya gelen gençleri nasıl dönüştürüyor?

        Bazıları, “içine kapanırken”, diğerleri “iyice dağıtan” bireylere dönüşüyor. Kimisinin memleketleriyle kurdukları bağlar “entelektüalize” edilirken, kimisi memleketlerinde yaşadığı ilişki biçimlerini “hafızasından siliyor.” Tüm bu süreçlerin sonunda, lisans eğitiminin üçüncü yahut dördüncü yılında her biri “nurtopu” gibi birer metropollü oluyor. Memleketlerine pastoral anlamlar yükleyip oraya hasret duyanlar bile hayatlarının geri kalanını İstanbul’da geçirmek istiyor ve bu durumu da çeşitli düşünce biçimleri içinde rasyonelleştirip benimsiyorlar.

        Gençleri İstanbul’da en çok etkileyen, şaşırtan, zorlayan, sevindiren neler oluyor?

        Hem korkulan hem hayranlık duyulan bir ilahe İstanbul. Üniversite öğrencileri, uyum sağlamak, kendilerini kurban sundukları bu tanrıçaya ait olabilmek için tapınıyorlar adeta. Öğrenciler, İstanbul’da eğitim almanın memleketlerindeki akranları arasında kendilerine prestij sağladığını söylüyor. İstanbul’da okuyan bir üniversite öğrencisi, yakın akraba ve akran çevresi için hem bir rol model hem de bir kıskançlık yahut imrenme nesnesi haline gelebiliyor. Görüşme yaptığımız öğrenciler sıklıkla özgürleştiklerini vurguluyor. Aileden uzaklaşılan bir kentte yabancı olmak anonimleşmeyi; bu da kaçınılmaz olarak özgürleşmeyi tetikliyor.

        Metropole tutunmak için ne tip stratejiler geliştiriyorlar?

        Tutunmak için var olan kanallara katılıyor yahut kendileri benzer kanallar oluşturuyorlar. Bu noktada siyasal aktivasyon, dini duyarlılık, barınma, cinsel kimlik, etnik aidiyet, tüketim kalıpları ekseninde oluşan kanallar, üniversite gençlerini “akran kabileler”e dönüştürüyor.

        Öğrenci evlerinde nasıl bir hayat biçimi gelişiyor?

        Birbirinden çok farklı öğrenci evi deneyimleri var. Dini cemaatlere mensup öğrencilerin kaldığı evlerin yanında solcu gençlerin barındığı evler ve hiçbir gruba ait olmayan/olamayan adeta içine kapanan gençlerin yaşadığı evler birbirlerinden çok farklı öğrenci evi profili sunuyor. Dini cemaat ve solcu örgütlenmelerin evlerinde kalan öğrenciler, bu yapılanmaların çeşitli faydalarından yararlanıyor ama karşılığında onlara sadakatini sunmak zorunda. Yani özgürlük deneyimini yaşamak için İstanbul’a gelen öğrenciler, ailelerinden bu anlamda boşuna ayrılmış oluyor. Evlere çıkan öğrenciler ise maddi külfetin altında sosyal hayatını neredeyse sıfırlıyor.

        Okurken çalışmak durumunda kalanlar oluyor.

        İstanbul’da okurken çalışmaya başlamak, bir süre sonra çalışırken okumaya evriliyor. Sosyal hayattan olabildiğince fedakârlık etmeyi gerektiren bir sürece dönüşüyor.

        ‘Kimliklerini yeniden tasarlıyor ve kuruyorlar’

        Metropolde cinselliğin yeniden biçimlenmesini ele alıyorsunuz. Ne gibi sonuçlara ulaştınız?

        Gençlerin cinsellik üzerinden gelişen ilişkiler hakkındaki genel tutumu, özgürlükçü olarak nitelenebilir. Metropoldışı üniversite öğrencileri, üniversite öğrencilerinin flörtlerinde kadın tarafının daha kırılgan olduğunu ve dini nikâh gibi bazı uygulamaların özellikle kadını mağdur ettiğini düşünüyor. Özellikle dini sembol taşıyan kadınların cinselliği aleni bir şekilde yaşaması hoş karşılanmıyor; bu noktada, başörtülü kızlara adeta “kamusal bacı” imgesi yapıştırılıyor. LGBTİ örgütlerinin anti-kapitalist söylem ve eylemlere katılımları, sosyalist dünya görüşünden insanların onlara dair daha ılımlı fikirler serdetmesine sebep oluyor. Ancak bazı LBGTİ bireyler, özellikle siyasilerin açıklamaları dolayısıyla ayrımcılığa uğradıklarını düşündüklerini belirtti. Bu öğrenciler, mezuniyetten sonra yurtdışına gitmeyi düşünüyorlardı.

        Etnik, kimliksel aidiyetler ve siyasi aktiviteler İstanbul’a üniversite okumaya gelenlerde nasıl şekilleniyor?

        Örneklem dahilindeki öğrencilerin ebeveynleri, 12 Eylül 1980 darbesine şahit olan kuşaktan geliyor. 1980 darbesinin ardından gençlik arasında olağanlaştığı düşünülen apolitikleşme, o dönemde aktif olan hem solcu hem de sağcı ailelerce çocuklarına aktarılmaya çalışıldı. Fakat ailelerce yapılan nasihatler, metropol kent ortamında öğrenciler tarafından pek dinlenilmiyor. Metropol kentteki üniversite öğrencileri –en azından bir kısmı itibarıyla, apolitik olmak bir yana politik tavır ve duruşlarını hayatlarının merkezi haline getirmişler. Etnik kimliklerin de metropol süresince önemli dönüşüm ve değişimler için bir zemin oluşturduğunu gördük. Metropol kentte, metropoldışı öğrenciler karşı karşıya kaldıkları yalnızlık ve kimsesizlik ölçüsünde kendi kimliklerini yeniden düşünüyor, tasarlıyor ve kuruyor. Bu bağlamda Kürtlük ve Zazalık metropolde bir kimlik kabulü olarak sivrilirken, Araplık, Lazlık ve Rumdilli Müslüman Karadenizlilik etnisiteleri törpülenerek Türk kimliği içinde eriyor.

        Müge,İstanbul Bilgi Ü., Hukuk: “Aynı masada yemek yiyorsunuz ama biri Trabzon’dan gelmiş, biri Mersin’den. (...) Biri masada yemek yemiş, diğeri yerde... Anlaşamadım yani, geçinemedim bazı yörelerle. Kültür farkı beni felaket bitirdi yani.”

        Fatma, Boğaziçi Ü., Tarih (görme engelli): “İstanbul’da umduğumu buldum. (...) Sizin pek önemsemediğiniz, sesli ışıklar ya da otobüslerde durakların söylenmesi bizim için önemli. Sesli betimlemeli tiyatro ve filmlere gittim, çok güzeldi. (...)”

        Ufuk, İ.Ü., Matematik: “500 kişilik bir köyde doğdum büyüdüm. (...) Lokantaya gittiğimde, elimi kaldırıp garsonu çağırmak güç bir işti benim için. Şimdi öyle değil. Geceleri, Taksim’de bir diskoda garsonluk yapıyorum. Şu anda kendimi İstanbul’da doğup büyüyenlerden daha atılgan görüyorum.”

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa