Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Hepimiz sahtekârmışız!

        Sema EREREN/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        Eve gelen çocuk annesine ders notlarını bastırdığı kırtasiyenin kalabalıklığını fırsat bilerek ödeme yapmadan kaçtığını büyük bir keyifle anlatır. Anne biraz şaşkınlık, biraz sinirle onu farklı bir kurnazlığa teşvik eder: “Oğlum söyleseydin ben sana işyerinde hepsini bastırır getirirdim.”

        Hikâyedeki tuhaflığı fark etmemiş olanlar için açıklık getirelim. Annenin de oğlunun da yaptığı farklı kulvarlarda da olsa hırsızlık. Farkları, birinin ödeme için cebinden para çıkmadan ortadan toz olması; diğerininse çalıştığı şirketin makinesini iş dışı bir şey için kullanıyor olması. Ama netice değişmiyor. Aslına bakarsanız, “Ne var ki bunda?” diyebilirsiniz. Bu ve türevi olayları günlük hayatımızda öyle kanıksadık ki malum anormal gelmemesine de şaşırmamak lazım.

        Kuzey Carolina’daki Duke Üniversitesi Psikoloji ve Davranış Bölümü’nden Dr. Dan Ariely, “Bir tür sahtekârlık hepimizin içinde var artık” diyor. Roelf Bolt da “Yalancılar ve Sahtekârlar Ansiklopedisi”nde “Çok eski zamanlardan beri birbirilerimize yalan söylüyor, birbirimizi kandırıyoruz. Tek değişen şey yöntemi” demişti. Öyle ya kendimizi bildik bileli aldatmak, sahtekârlık ve hile yapmakla meşgulüz, bunlarla ilgili sürüsüne bereket kurallar dinledik, kafamıza kalıplar sokuldu durdu. Ne sahtekârlık olarak kabul edilmeli, ne edilmemeli ayırt edemiyoruz...

        Oysa kasadan doğrudan para çalma hırsızlık da ofis malzemelerini çalmak, personel özel indiriminizi yakınlarınıza kullandırmak hırsızlık değil mi? Bana kızmayın ama pek çoğumuz düpedüz sahtekârız. Ama işte sahtekârlığın boyutunu küçültüyoruz, küçüldükçe de hâlâ kendimizi iyi, dürüst insan olarak varsayıyoruz. Dr. Dan Ariely bunu “kavramsal esneklik”le açıklıyor. Ona göre, sahtekârlığın boyutu küçükse problem yok, kendimizi hiç rahatsız hissetmiyoruz; ama yok değilse işin boyutu değişiyor.

        Konuyla ilgili araştırma yapmaya başladığımda “Eee, ben de hırsızmışım” deyiverdim. Oysa yaptığım, not almak için ofisteki fotokopi makinesinden birkaç dosya kâğıdı almak. Araklanan şey para gibi maddi boyutu kesin olmayan bir şeyse onu masum sanıyoruz ya, benimki de öyle işte. Amerika’da Florida Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma personel hırsızlıklarının had safhada olduğunu ortaya koymuştu. Üstelik personel hırsızlığı çalınan malların tümünün değeri toplandığında bir hayli fazla. Dr. Ariely bunu geçiştirme teorisiyle açıklıyor ve iki zıt güdü arasında sıkışıp kaldığımızı söylüyor. Bir yandan kendimizi çevreye karşı dürüst gösterme, vicdani rahatlık hissetme; diğer tarafta sahtekârlıkla olduğundan çok kazanma, sürekli bir şeylerden kâr elde etme arzusundayız.

        KURNAZLIKTA 1 NUMARA KİM?

        Malum ülkemizde kurnazlık övünülmesi gereken bir mesele. Hatta dünyada pek çok ülkeye kıyasla çok daha iyi yaptığımızı bile söyleyebiliriz. İlk akla gelen kuyruk meselesi. Uzun kuyruk varsa hemen kendimize bir ahbap edinir, önlere geçmenin bir yolunu bulmaz mıyız? Bir başka örnek de karaborsadan. Konser ve spor müsabakalar başlamadan, önceden topladığı biletleri aldığının birkaç misline satmanın peşinde olan onlarca insanla karşılaşmayana aşk olsun. Diğer yandan farkında olmadan sahte bir para cebimize girmişse hemen onu elden çıkarma, çaktırmadan başkasına verme derdine girmez miyiz?

        Millet olarak sahte ürünle hava atmak gibi tuhaf bir alışkanlığımız var. Başka ülkelerde var mıdır bilmem ama sahte bir ürünü orijinaline kıyasla çok daha ucuza almanın havasını onu orijinal alana karşı muhakkak atar, kurnazlığın keyfini süreriz: “Şekerim aynı çantaya sen o kadar para vermişsin de ne değişmiş?”

        FİNALLERDE BÜYÜKANNELERİN ÖLÜM ORANI 19 KAT ARTIYOR

        Her neyse bizimle özdeşleşen uyanıklıkları bir kenara bırakalım. Gözümüz dönmeye görsün, üçkâğıtlar kimi zaman ölüme bile alet edilebiliyor, ahlaki değerlerimiz askıya alınıyor... Boşuna değil, sayılar konuşuyor. ABD’nin Eastern Connecticut Üniversitesi’nden Dr. Mike Adams’ın istatistiklerine göre öğrencilerinin büyükannelerinin ölme ihtimali vize zamanı 10 kat; final zamanıysa tam 19 kat artıyor. Hatta Dr. Adams bununla da kalmayıp başka bir çarpıcı istatistik ortaya koydu: “Başarısız öğrencilerin başarılılara kıyasla büyükannelerini kaybetme oranı yüzde 50 daha fazla.”

        DİKKAT, ÜÇKÂĞITÇILIK BULAŞICI!

        Bu arada üçkâğıtçılığın bulaşıcı olduğunu da ortaya koyuyor uzmanlar. Catholic Üniversitesi’nden Psikolog Agata Blachnio ve Malgorzata Weremco’nun öğrenciler üzerinde yaptığı, üçkâğıtçılığın bulaşıcı olduğunu ortaya çıkaran deneyde, sınav sırasında öğrencilerin arasına görünür bir şekilde kopya çeken birisi yerleştirildiğinde, kopya çekenin kopya çekmek hiç aklında olmayanları bile üçkâğıt yapmaya cesaretlendirdiği görüldü. Sürü psikolojisi işte. “Yanımdaki yapıyor, ben yapmazsam enayi olurum” der, hemen siz de işe koyulursunuz. Evet ben de zamanında yaptım.

        SAHTEKÂRLIK SAHTEKÂRLIĞI ÇEKER...

        Öte yandan “Dürüst Olmanın Ardındaki (Dürüst) Gerçek” kitabında Dr. Ariely, kendini sahtekâr görenin sahtekârlık yapmaya daha çok meyilli olduğunu anlatmıştı. Bunu ortaya koyan deneyde deneklerin bir kısmına orijinal, diğerlerine taklit gözlük taktırıldı, taklit gözlük takanların yüzde 74’ü, orijinal gözlük takanlarınsa sadece yüzde 30’u kopya çekmeye meyilli. Bundan da ötesi, sahte gözlük taktığına inanan gruptaki denekler, kendilerine hangi kadınların daha çok hileye başvurmuş olabileceği sorulduğunda cevapları “Sahte gözlük takanlardır” olmuş. Taklit ürünler kullanmak dünya görüşümüzü de değiştiriyor anlaşılan.

        Diğer yandan Harvard Üniversitesi İşletme Fakültesi profesörlerinden davranış bilimi uzmanı Francesca Gino’nun araştırması, kalıpların dışında düşünmeleri ve yaratıcı olmaları konusunda teşvik edilenlerin, hile ve aldatmacaya daha çok başvurduğunu ortaya koymuştu. Araştırmada deneklerin daha önce hile yapmalarına olanak tanınan bir işlemin ardından yerine getirdikleri işlemlerde çok daha yaratıcı bir davranış biçimi sergiledikleri görüldü.

        Ama her şey bir yana yalanın işe yaradığı vakitler de yok değil hani! Central Lancashire Üniversitesi psikologlarından Dr. Paul Seager, “Toplumda sükûnetin devamlılığını sağlamak için beyaz yalan söylemeliyiz” demiş ve eklemişti: “Mesela eşiniz eve geldi ve işiyle ilgili fikrinizi soruyor. İçinize sinmese de ona karşı yapıcı olun.”

        ÇOCUĞUNUZ SAHTEKÂRLIK YAPIYORSA O KADAR DA KÖTÜ OLMAYABİLİR

        Sahtekârlık kimilerine göre o kadar da kötü bir şey değil. Kanada’da yapılan bir araştırma, beyin gelişimi üst düzeyde olan çocukların sahtekârlık yapmaya başvurabileceğini, çünkü yalanlarını örtbas etme kapasitesi olduğunu ortaya koymuştu. Toronto Üniversitesi’nde yapılan araştırmada, yalan üretirken kullanılan karmaşık beyin işlevlerinin çocuğun zekâsının göstergesi olduğu bildirildi. Doktor Kang Lee, beyin gelişimi daha üst düzeydeki çocukların sahtekârlık yapmaya başvurabileceği, çünkü yalanlarını örtbas etme kapasitesi olduğunu söylüyor

        İŞYERİNDE ERKEKLER DAHA ÜÇKÂĞITÇI

        Uzmanlar işyerinde üçkâğıdın daha çok erkeklerden sorulduğunu ifade ediyor. Boston Üniversitesi’nden bilim insanlarına göre en sık yapılan hile kendini çalışıyormuş gibi göstermek... Yardımcı Doçent Erin Reid’in araştırmasında, ismi açıklanmayan üst düzey bir danışmanlık firması incelendi ve erkeklerin müdürleri fark etmeden işyerlerinden yakınlarını görmek amacıyla çıkmak için çeşitli stratejiler uyguladığı ortaya çıkarıldı.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa