Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Tiyatro (Türk Edebiyatı) Nedir?

        Kökleri pagan dönemlere kadar uzanan bir gösteri sanatıdır. Pek çok sanat dalı gibi kaynağını dinden alan, amaç, icra şekli ve mekan başta olmak üzere coğrafi ve kültürel farklılıklara bağlı olarak çeşitlilik gösteren bu sanatın günümüzde ulaştığı noktaya gelmesi ve modern tiyatro adını alması uzun bir süreç sonrasında gerçekleşmiştir. Başka bir deyişle modern tiyatroya gelinceye kadar tarihsel süreç içinde yürürlükte kalmış, bazı noktalarda birbirine benzeyen bazı noktalarda ise birbirinden ayrılan gösteri sanatları söz konusudur. Mesele Türk tiyatrosu açısından ele alındığında günümüzde büyük ölçüde ortadan kalkan ve "geleneksel" başlığı altında değerlendirilen meddah, Karagöz ve orta oyunu bu gösteri sanatlarının başında gelmektedir. 

        Meddah, izleyici karşısında tek başına hikaye anlatan sanatçıdır. Okuma yazma ve kitap basma kültürünün yaygınlaşmadığı dönemlerde halkın hikaye, kıssa, masal ve latife ihtiyacı bu ürünlere vakıf olan anlatıcılar yahut okuyucular tarafından karşılanırdı. Kabiliyetli, halden anlayan, konuşmasını bilen, kibar ve zarif olanların saraylarda ve konaklarda istihdam edildiği meddahlar sanatlarını çoğunlukla kahvelerde ve kıraathanelerde icra ederlerdi. Meddahların anlatı repertuarını ise daha çok klasik hikayeler ile yüzlerce fıkra ve latife teşkil ederdi. Düz bir anlatım yerine, anlattığı hikayeyi yaşaması ve izleyicileri hikayenin dünyasına sokması, ustalıklı taklitler yapması meddahın başlıca özellikleridir. Günümüzde tek kişinin sahne aldığı oyunları yahut "stand-up denilen gösterileri şeklen meddahlıkla ilişkilendirmek mümkündür. 

        Hayal oyunu yahut yaygın ismiyle Karagöz, ana tipleri Karagöz ve Hacivat olan, çubukların ucuna raptedilmiş suretlerin "hayali" yahut "karagözcü" adı verilen sanatkar tarafından beyaz bir perdeye aksettirilmek suretiyle icra edilen bir gösteri sanatıdır. Kurucuları arasında Şeyh Küşteri'nin yer alması ise bu oyunun sadece eğlence amaçlı düşünülmediğinin bir göstergesidir. Meddah gösterisinde olduğu gibi saray dahil olmak üzere kahvehaneler ve kıraathaneler Karagöz oynatılan başlıca mahallerdir. Karagöz gösterisi sadece perdeyle sınırlı kalmamış, bu oyun 20. yüzyılda modern tiyatro sahnesine uyarlanmıştır. 

        Başlangıcı sokak gösterilerine dayanan, 19. yüzyılın ikinci yarısında yaygınlık kazanan orta oyununu ise Karagöz oyununun perdeden meydana inmiş şekli olarak düşünmek mümkündür. Özellikle başta Kavuklu ile Pişekar olmak üzere oyun kişilerinin Karagöz'le benzerlik göstermesi bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir. Özellikle yaz aylarında mesire yerlerinde sınırlı dekor dairesinde icra edilen bu oyun tıpkı meddah ve Karagöz gibi modern tiyatroyu besleyen gösteri sanatlarından birisi olmuştur.

        Herkesin doğruluğu noktasında ittifak ettiği düzeni korumak, toplumda görülen aksaklıklara işaret etmek, didaktik mesajlar vermek ve bu aksaklıkları düzeltmek, izleyicileri eğlendirmenin yanında her üç gösteri sanatının da ortak amacıdır.

        Günümüzde gönül vermiş az sayıda sanatçının gayretleri doğrultusunda yaşatılmaya çalışılan geleneksel gösteri sanatları devlet tarafından himaye edilmektedir.

        19. yüzyılın ikinci yarısında her alanda yoğunlaşan modernleşmeyle beraber yaşanan gelişmelerden birisi de kökeni Antik Yunan tiyatrosuna dayanan modern tiyatronun Türkiye'ye gelmesidir. Bu dönemde Dolmabahçe'de yapılan saray tiyatrosu örneğinde olduğu gibi gerek mekan açısından gerekse eser ortaya koyma noktasından devlet tarafından da desteklenen tiyatro sanatı, toplumu batılı anlamda dönüştürmek isteyen pek çok Tanzimat aydını tarafından önemsenmiştir. Modern tiyatronun ülke için yeni tarzda bir gösteri sanatı ve edebi tür olması dolayısıyla bu alanda telif eser noktasında sıkıntı yaşanmış, bu sıkıntı batılı yazarlardan yapılan tercüme ve adaptelerle aşılmaya çalışılmıştır. Bu dönemde adapte konusunda ön plana çıkan isim ise yaptığı Molyer uyarlamalarıyla döneme damgasını vurmuş isimlerden olan Ahmet Vefik Paşa'dır (ö. 1891).

        Mekan açısından bakıldığında Tanzimat döneminde Türkiye'de modern tiyatro faaliyetlerine sahne olan semt Beyoğlu'dur. Burada yer alan ve İstanbul'a gelen yabancı oyun gruplarının da temsil verdiği tiyatrolar, hem tiyatro kültürünün oluşmasında hem de ihtiyaç duyulan oyuncuların yetişmesinde önemli roller ifa etmişlerdir. Beyoğlu'nda bulunan ve 1870 yılında çıkan yangında harap olan Naum Tiyatrosu her açıdan tiyatro tarihinde önemli bir yere sahiptir. 

        Güllü Agop (ö. 1902) tarafından Gedikpaşa'da tesis edilen Osmanlı Tiyatrosu ise bu sanatın Suriçi İstanbul'da tanınmasını ve yaygınlaşmasını sağlayan en önemli teşebbüs olarak öne çıkmaktadır. Osmanlı Tiyatrosu'ndan başka, zaman içinde Aksaray, Beyazıt, Direklerarası ve Kadıköy gibi semtlerde yeni tiyatrolar kurulacaktır. Ermeni oyuncuların sahneye aldığı, müzikli gösterilerin öne çıktığı, repertuarın halka yönelik oluşturulduğu bu tiyatrolarda oynanan oyunlar ise ağırlıklı olarak komedi ve dram türündedir. Bir geçiş dönemi sayılması gereken bu dönemde orta oyununun tuluata evrilerek sahneye taşındığını görüyoruz. Bunun sonucu olarak tiyatro temsillerinde geleneksel gösteri sanatlarından yoğun izler ve etkiler söz konusudur. Nitekim bu etki komedi alanında uzun süre devam edecektir. Güllü Agop'tan başka Dikran Çuhacıyan'ın (ö. 1898) Opera Tiyatrosu, Kavuklu Hamdi'nin (ö. 1911) Hayalhane-i Osmani'si, Mınakyan'ın (ö. 1920) Osmanlı Dram ve Opera Kumpanyası, Kel Hasan'ın (ö. 1929) Hayalhane-i Osmani Kumpanyası, Ahmed Fehim Efendi'nin (ö. 1930) Osmanlı Tiyatrosu, II. Meşrutiyet'e kadar halkın büyük ilgi gösterdiği, içinde zaman zaman geleneksel seyirlik oyunlara da yer veren tiyatroların başında gelmektedir.

        Tanzimat sonrası dönemde hemen hemen bütün yazarların bu türde az ya da çok eser verdiklerini söylemek mümkündür. II. Meşrutiyet'in ilk günlerinde tiyatro yazımında ve temsillerinde önemli artışlar olmuş, kısa süre sonra tekrar yürürlüğe konacak olan sansürün kaldırılmasıyla birlikte yaşanan matbuat patlamasına paralel olarak bu alanda da gerçekleşen başıbozukluğu önlemek, milli oyunlar yazdırmak ve eksikliği hissedilen alanlarda oyuncu bulmak için Müze Müdürü Hamdi Bey (ö. 1910) ve Recaizade Ekrem'in (ö. 1914) gayretiyle, devrin önemli isimlerinin katkı vereceği Sahne-i Osmaniye kurulmuş, lakin araya 31 Mart hadisesinin girmesi yüzünden teşebbüs akim kalmıştır.

        Bu noktada başarıya ulaşan ve günümüzde Şehir Tiyatroları adıyla faaliyetini sürdüren teşebbüs ise 1914 yılında Darülbedayi'nin kurulmasıdır. İstanbul Belediyesi bünyesinde teşekkül eden Darülbedayi'nin öncelikli amacı oyuncu yetiştirmekti. Bu kuruluş daha sonra bildiğimiz anlamda faaliyet gösteren müstakil bir tiyatro halini almıştır. Meseleyi ciddiye alan Belediye ders vermek ve oyuncu yetişmesini sağlamak amacıyla ünlü Fransız tiyatrocu Antoine'ı İstanbul'a getirtmiştir. Mınakyan, Muhsin Ertuğrul (ö. 1979), Ahmet Fehim gibi isimlerin dersler verdiği Darülbedayi'nin edebi heyetinde ise Yahya Kemal (ö. 1958), Yakup Kadri (ö. 1974), Mehmet Rauf (ö. 1931), Ahmet Haşim (ö. 1933) ve Abdullah Cevdet (ö. 1932) gibi isimler yer almıştır. Birinci Dünya Savaşı sebebiyle Antoine'ın ülkesine dönmesi Darülbedayi'nin çalışmalarını sekteye uğratmıştır. Ancak faaliyetlerine devam eden Darülbedayi ülkemizde tiyatro dendiğinde ilk akla gelen ve önemli başarılara imza atan kurumlardan birisi olmuştur. 

        Türkiye'de tiyatro faaliyetlerinin her alanda yoğunluk kazandığı dönem, Cumhuriyet dönemidir. Bu dönemde tiyatro, yurdun her yerine açılan Halkevleri vasıtasıyla yeni kurulan rejimin halka tanıtılması ve benimsetilmesi yolunda diğer sanat faaliyetleriyle birlikte devlet tarafından önemli bir vasıta olarak kullanılmıştır. Tiyatro tarihi açısından Cumhuriyet döneminde yaşanan iki önemli gelişme ise Alman Carl Ebert'in (ö. 1980) gelişiyle birlikte 1936 yılında bünyesinde tiyatro kısmı bulunan Devlet Konservatuarı'nın açılması ve 1949'yılında Muhsin Ertuğrul'un yönetiminde Devlet Tiyatrosu'nun kurulmasıdır. Oyuncu ve yönetmen yetiştirmek başta olmak üzere yerli, yabancı ve uyarlama metinlerden hareketle temsiller düzenlemek, oyun yazarlığını özendirmek, turneler gerçekleştirmek suretiyle tiyatroyu yurt geneline yaymak bu müesseselerin ana amaçları arasında yer almıştır. Bu arada İstanbul ve Ankara dışındaki şehirlerde hatta ilçelerde faaliyet gösteren özel tiyatrolar ve tiyatro toplulukları sayısında da artış gözlenmiştir. Dormen Tiyatrosu, Dostlar Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu, Kent Oyuncuları Topluluğu, Nejat Uygur Tiyatrosu özel tiyatro dendiğinde akla ilk gelen tiyatro topluluklarıdır. 

        Cumhuriyet dönemi, tiyatro alanında dünyadaki gelişmeleri yakından takip etme gayreti, millileşme çabaları yanında tiyatro edebiyatı açısından da oldukça velut bir döneme işaret etmektedir. Musahipzade Celal (ö. 1959), İbnürrefik Ahmet Nuri (ö. 1935), Halit Fahri Ozansoy (ö. 1971) ve Reşat Nuri Güntekin (ö. 1956) II. Meşrutiyet'te başladıkları oyun yazarlığını Cumhuriyet döneminde de sürdürmüşlerdir. Nazım Hikmet (ö. 1963), Necip Fazıl Kısakürek (ö. 1983), Ahmet Kutsi Tecer (ö. 1967), Nazım Kurşunlu (ö. 1980), Oktay Rıfat (ö. 1988), Melih Cevdet Anday (ö. 2002), Haldun Taner (ö. 1986), Turgut Özakman (ö. 2013), Oktay Arayıcı (ö. 1985), Behçet Necatigil (ö. 1979), Cumhuriyet döneminde diğer türlerin yanında oyun yazarlığı da yapan yahut sadece tiyatro edebiyatı sahasında ürün veren yazarlardan bazılarıdır. 

        YAZAR

        Ali Şükrü Çoruk

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa