Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Sosyal / Toplumsal Tabakalaşma Nedir?

        Tabakalaşma kavramı birbirinden farklılaşan katmanların bulunduğu bir sosyal yapıyı, toplum içerisindeki güç ve refahın bölümlenmesini ve bireylerin bu bölümlenmedeki konumlarını ifade eder. Sosyoekonomik bir içerik taşıyan tabakalaşma kavramı daha münhasır bir kavram olan sınıf ile de yakından ilişkilidir. Bu iki kavram zaman zaman birbirinin yerine kullanılsa da sınıf daha özel bir tabakalaşma türü olarak da kullanılır. Günümüzde tabakalaşma analizi, sosyo-ekonomik koşulların farklılaşmasına bağlı olarak iktisadi, sosyal, siyasi, kültürel ve sembolik eşitsizlikleri ya da farklılıkları incelemektedir.

        Bireyler veya gruplar, toplumda sosyo-ekonomik etkenlere bağlı olarak eşit olmayan konumlara sahiptirler. Bir sosyal tabaka, yaşamda benzer avantaj ve dezavantajları paylaşan insan grubunu ifade etmektedir. Elbette bunun anlamı, bir tabakada bulunanların birbirlerini yakından tanımaları veya doğrudan temas etmeleri değildir. Bir tabakanın üyeleri, toplumsal ilişkiler ve etkileşim yoluyla birbirine bağlıdır. Onları bir araya getiren çoğu kez benzer yaşam koşullarını tecrübe etmeleri ve bu sebeple benzer bir yaşam biçimine sahip olmalarıdır.

        Toplumsal yaşamda bireylerin pek çok özellikleri farklılaşmanın kaynağı olabilir. Bunlar arasında iktisadi farklılıklar başta gelmektedir. Toplumda kişiler ve gruplar arasında toprak, servet, para, mal ve mülkiyet açısından çeşitli farklılıkların oluştuğuna şahit olmaktayız. Bunun en önemli sebebi, toplumsal düzenin temelde bu tür iktisadi farklılaşmalar üzerine bina edilmesidir. Öte yandan sosyal farklılaşmalar da tabakalaşmanın önemli bir kaynağı olabilmektedir. Bu sosyal farklılaşmalar, sosyal düzenin hiyerarşik yapısından kaynaklanan statü, mevki, makam, şan, şöhret farklılaşmalarıdır. Bunların bazıları sosyal düzenin tesisinin bir unsuru iken diğer bazıları da sosyal düzenin birer çıktısıdır. Siyasal unsurlar da tabakalaşmanın kaynağı olan farklılaşmalara sebep olabilmektedir. Bunlar arasında özellikle siyasal güce sahip olmak, siyasal sistem içerisinde farklı mevkilerde olmak önem kazanmaktadır. Siyaseti, meşru gücün kullanımı veya kaynakların dağıtımı şeklinde tanımlarsak siyasal konumun tabakalaşmaya yol açacak farklılıkları meydana çıkarması beklenebilir. Bu etkenler bir toplumsal yapıda aslında tek başına bulunmazlar; birbirlerini de etkileyerek aynı anda etkin olurlar.

        Toplumsal tabakalaşmanın dört temel ilkesi vardır. Öncelikle toplumsal tabakalaşma, bireysel farklılıkların basit bir yansıması değil toplumun bir özelliğidir. Toplumsal tabakalaşma, kuşaktan kuşağa aktarılır ve kuşaklar arasında devam eder. Toplumsal tabakalaşma olgusu evrenseldir fakat toplumlar arasında değişebilir. Toplumsal tabakalaşma sadece eşitsizlikleri değil inançları da ihtiva eder. Bu çerçevede tüm tabakalaşma sistemleri üç ortak niteliğe sahiptir. Öncelikle bir kategorideki insanlar, birbirini tanımak veya iletişim içinde olmak zorunda değildir ancak ortak bir karakteristiği paylaşırlar. İkinci olarak yaşam tecrübeleri ve fırsatlar, sosyal kategorinin derecelendirilmesine bağlıdır. Ayrıca farklı sosyal kategorilerin dereceleri zamanla yavaş bir biçimde değişir. 

        Bu ortak özellikler çerçevesinde tarih boyunca çeşitli tabakalaşma tipleri ortaya çıkmıştır. Bunları dört ana grup altında toplamak mümkündür: kölelik, kast, zümre ve sınıf.

        Bazı insanların diğerlerinin mülkiyetinde olduğu kölelik, tabakalaşmanın en uç biçimi olarak tanımlanabilir. Bugün kölelik hukuken kalkmış olsa da toplumsal sistemler içerisindeki etkileri devam etmektedir. Tarihsel olarak Hindistan'a mahsus olan kast sistemi, dini bir anlayışla temellendirilmiş bir sistemdir. İnsanların doğumla içinde yer aldıkları gruba göre ayrılması ve tabakalar arası geçişin mutlak manada sınırlandırılması kast sisteminin bilinen en yaygın özelliğidir. 

        Tarih boyunca dünyada yaygın bir biçimde görülen zümre tipi tabakalaşma modelinde sosyal grupların toplumsal hiyerarşideki yerini belirleyen esas etkenler toprak sahipliği, siyasal konumlanma, servet ve sosyal konumdur. Böyle bir sistemde prensip itibarıyla nesep bağı önem arz etmektedir. Zümre sisteminde tabakalaşma, üyesi olunan ailenin toplumsal statüsü ile yakından alakalıdır. Zümre tipi tabakalaşmanın ideal tipi Avrupa feodalitesi olsa da Mısır, Rusya, Çin, Japonya ve eski Amerikan toplumlarında da zümre tipi tabakalaşmanın değişik modelleri görülmektedir. Ayrıca Osmanlı toplumsal yapısı da zümre tipi tabakalaşma esasına dayanmaktadır.

        Avrupa feodalitesi toprak sahipliği temelinde toplumun temelde aristokratlar ve serfler şeklinde iki gruba ayrılmasına dayanmaktadır. Bu gruplar arasındaki ayrım mutlaktır; hukuk ve din tarafından garanti altına alınmıştır. Bu modelde toplumsal hareketlilik çok azdır.

        Osmanlı zümre sistemi ise sosyo-ekonomik şartların siyasal yapı ile bütünleşerek meydana getirdiği bir sistemdir. Osmanlı toplumunda toprak mülkiyetinin belirli ellere tahsis edilmemesi toplumsal yapıda aristokrasi gibi bir grubun ortaya çıkmasını engellemiştir. Ayrıca köylünün toprağa bağlı olmayışı da engellemiştir. Osmanlı zümre sisteminde tabakalar arasındaki temel ayrım noktası meslektir. Bu çerçevede dini ve etnik sınırları aşan dört tabakalı toplumsal düzende dört ana zümre bulunmaktadır: askerler, bürokratlar, zanaatkarlar-tüccarlar ve reaya (köylü üreticiler). 

        Osmanlı zümre sistemini Avrupa feodalitesinden ayıran en temel fark ise tabakalar arası geçişkenliğin mümkün olmasıdır. Özellikle eğitim, askeri görevler ve meslek edinme yoluyla bir bireyin sosyal konumunda farklılaşmalar söz konusu olabilmektedir. Osmanlı zümre sistemi, kapalı ve katı değil aksine açık ve esnektir. Ancak bu model modernleşme döneminde gittikçe bozulmuş ve kapalı hale gelmiştir. Osmanlı toplumunun modernleşme dönemindeki değer krizinin arkasında temelde bu değişim yer alır.

        14. yüzyıldan itibaren Avrupa'da yaşanan sosyoekonomik ve siyasi-kültürel dönüşümler neticesinde toplumsal sistem ciddi sarsıntılar geçirmiştir. Geç Orta Çağ şehirlerinde ticaret ve zanaatın gelişimi neticesinde yeni bir zümre olarak ortaya çıkan burjuvazinin iktisadi ve siyasi talepleri feodal sistemin değişimine yol açmıştır. Bu anlamda sanayinin yükselmesi ile birlikte toprağa dayalı zenginliğin önem kaybetmesi feodal zümre sisteminin yerini sınıfa dayalı bir toplumsal yapının almasına yol açmıştır. Feodal toplumdan sanayi toplumuna geçerken toprak mülkiyetine sahip aristokratın yerini sermayeye sahip sanayi burjuvazisi almıştır. Ayrıca bu süreçte feodal toplumsal yapının bozulması ile birlikte topraktan kopan serfler de geçimlerini şehirlerde kol emeklerini satarak temin eden proletaryaya dönüşmüştür.

        Modern toplum, bir sınıf toplumu olarak ortaya çıkmıştır. Sanayinin küresel düzeyde yayılması ve temel üretim sistemi haline gelmesi; kapitalizmin de temel iktisadi biçim olmaya başlaması ile sınıf da temel tabakalaşma örüntüsü olarak tüm dünyaya yayılmaya başlamıştır. Modern toplumlarda hakim tabakalaşma sistemi, sınıfa dayalı sistemdir. Ancak 1970'lerin ortasından itibaren sanayi sistemlerinin işleyiş prensiplerinin değişimi ile sanayi-sonrası olarak adlandırılan bilgiye ve iletişim teknolojilerine dayanan bir toplum tipi ortaya çıkmaya başlamıştır. Sanayiye göre şekillenen modern toplum sisteminde büyük değişimler getiren bu yeni üretim ve tüketim dünyası çerçevesinde, sınıfın sonunun geldiği yönünde de ciddi tartışmalar başlamıştır. Klasik sanayi sisteminin oluşturduğu sanayi işçilerinden müteşekkil geniş işçi sınıfı; yönetim süreçlerini, kamu işlerini yürüten ve temelde bürolarda çalışan beyaz yakalı sınıf ve bunların üzerinde yer alan sermaye sahiplerinden oluşan burjuvazi, çeşitli biçimlerde parçalanmaya ve kendi içinde fraksiyonlara ayrılmaya başlamıştır. Özellikle işçi sınıfının yaşadığı parçalanma, sınıfın sonu tezlerini doğurmuştur. Yirminci yüzyılda, sosyal yapıyı analiz etmek için sınıfın artık yeterli bir araç olmadığı yönünde önemli eleştiriler bulunmaktadır. 

        Bu eleştirilere karşı sınıf kavramını ve yaklaşımını savunma ve klasik sınıf analizlerini güncelleme yönünde birçok teşebbüs mevcuttur. Bu teşebbüslerin çoğu sınıf analizini daha iyi işler hale getirmeyi hedeflemektedir. Bu teşebbüsler özellikle günümüz toplumunda artan eşitsizliklere dikkat çekerek sınıf analizinin gerekli olduğunu ileri sürerler. Buna göre klasik Marksist yaklaşımla yoğrulduğu gibi sınıf çatışması ille de emekçilerle sermayedarlar arasında olmak zorunda değildir; egemen sınıflar ile madunlar arasındaki ayrımı ifadelendirmek için de sınıf kavramına başvurmak gerekmektedir.

        1980'lerden sonra sanayi sonrası topluma geçiş ile birlikte üretim, tüketim, işin örgütlenmesi ve yönetim yapılarında yaşanan değişimler neticesinde tabakalaşma çalışmaları da yeni bir boyut kazanmıştır. Güncel sosyolojide tabakalaşma çalışmalarının ana yönelimi sosyoekonomik statü endeksleri veya sınıf şemaları çıkarmaktır.

        Son elli yılda tabakalaşma sistemleri ciddi bir değişime uğramaktadır. Özellikle küreselleşme süreci sadece gelişmişlerle az gelişmişler arasında değil sanayileşmiş ülkeler arasında da bir dengesizlik yaratmaktadır. Ayrıca sanayileşmiş ülkelerde Fordist ekonomi ile azalan eşitsizlikler, post-Fordist dönemle birlikte 1970'lerden itibaren ciddi bir biçimde artmaya başlamıştır. Ancak yeni üretim sistemi ve uluslararası iş bölümünün bir sonucu olarak eşitsizliğe tepkiler kolektif olamamaktadır. Tabakalaşma etrafındaki tartışmaları en fazla etkileyen unsurların başında bu değişimler yer almaktadır.

        YAZAR

        Lütfi Sunar

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa