Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi İdealizm (Siyaset Bilimi) Nedir?

        Bilgide düşünceyi temel olarak alan ve varlığı, insan düşüncesinin kurduğunu kabul eden öğretilerin genel adıdır. Bir fikir hareketi ve felsefi tutum olarak 18. yüzyıl Avrupası'nda ortaya çıkmasına rağmen, idealizm öz anlamıyla medeniyet tarihinin temel anlayışlarından biri olarak benimsenmiştir. Mezopotamya, Hint, Çin, Grek vb. medeniyetlerin düşünsel ve inançsal eksenlerinde daima yer almış bir anlayıştır. Türkçede fikircilik, düşüncenin esas olması ve mefkure gibi kavramlara da tekabül eder.

        Felsefi anlamıyla idealizm, gerçekliğin, olgunun ya da genel olarak tecrübenin anlaşılmasında ideal, ruhsal ve akli olana müracaat eder. Bu görüşe göre gerçek olan, maddi değil; bilinç, akıl ya da ruhsal olandır. Dolayısıyla duyu organlarıyla algılanan fenomenler değil, soyutlama ve düşünme yoluyla kavranan değer ve yasalar varlığın temelini teşkil eder. Felsefe tarihinde maddenin değil düşünce yani ideanın gerçek olduğu fikri Antik Yunan düşünürü Platon'a (ö. MÖ 348) dayanır. 18. yüzyıldan itibaren "Varlık nedir? Bilgi nedir?" sorularına verilen ontolojik ve epistemolojik cevaplardan idealizmin modern çerçevesi ortaya konmuştur.

        Ontolojik idealizm, gerçekliği, düşünceye ve ruhsal olana indirgediği için ortaya çıkan epistemolojik idealizm, bilginin kaynağı olarak "gerçek olan düşünce"yi kabul etmiştir. Bu yaklaşım George Berkeley (ö. 1753), David Hume (ö. 1776), Immanuel Kant (ö. 1804), J. Gottlieb Fichte (ö. 1814), Friedrich Schelling (ö. 1854) ve Georg Wilhelm Friedrich Hegel (ö. 1831) (ö. 1804) tarafından özel olarak tahlil edilmiştir. Söz konusu tahlil daha sonra bir fikir hareketi olarak 19. yüzyılda Alman İdealizmi'ni yarattığı gibi, İngiliz ve Amerikan İdealizmi'nin genel karakterine de yön vermiştir. Ancak 20. yüzyılda özellikle G. Edward Moore (ö. 1958) ve Bertrand Russell (ö. 1970) gibi deneyci İngiliz düşünürleri tarafından eleştiriye uğramıştır. 19. yüzyılın ortalarında ve 20. yüzyılın başlarında İngiliz İdealizmi İngiltere'de olduğu kadar İngilizce konuşulan dünyada ve özel olarak ABD'de oldukça etkili olmuş ve bu yönüyle insan bilimlerinin çok farklı alanları üzerinde etkide bulunmuştur. Özellikle T. H. Green (ö. 1882), F. H. Bradley (ö. 1924), Bernard Bosanquet (ö. 1923), J. S. Mackenzie (ö. 1935), John Watson (ö. 1958), J. H. Muirhead (ö. 1940), R. G. Collingwood (ö. 1943) ve Michael Oakeshott (ö. 1990) gibi düşünürlerin eserlerinde siyasal ve sosyal meselelerde yaptığı etkiyi takip etmek mümkündür.

        İngiliz İdealizmi, siyaset ve sosyal felsefe hususunda, özellikle teori ve pratik arasında bağ kurarak çalışma hayatı, kamu politikaları ve siyaset bilimini de içeren toplumsal meselelerde geniş ufuklar açmıştır. Siyaset biliminin felsefi temellerini kurarak birey, toplum ve devlet arasında gerçekçi ilişkinin niteliğini göstermeye çalışmıştır. Ayrıca daha kapsamlı liberal bakış açısı geliştirmeyi amaçladığı için birey ve toplum arasındaki münasebetin zorunlu olduğunu ve bireysel çıkar kadar toplumsal çıkarın da ideal düzlemde mümkün olduğunu vurgulamaktadır. Bu açıdan İngiliz İdealizmi, "atomistik" olarak ifade edilen ve tek ontolojik hakikat olarak bireyi, toplumdan soyutladığı iddiasını içeren bireyciliği reddetmektedir. Bu noktada ortaya çıkan itiraz daha çok Herbert Spencer'ın (ö. 1903) bireyciliğine yöneliktir. Zira İngiliz idealistleri Spencer'ın insanın sosyal bir varlık olduğu gerçeğini ihmal ettiğini savunurlar. Buna mukabil İngiliz idealistlerinin devleti Hegelci tarzda yücelttikleri de söylenemez. Nitekim İngiliz İdealizmi'nin önemli temsilcisi Thomas H. Green makbul olanın insan bireyi olduğunu ve devletin asli görevinin de bireyin varlığını sürdürmesini ve değerlerini geliştirmesini sağlamak olduğunu iddia eder.

        Sosyal ve siyasal konularda idealizmi anlamanın bir yolu da karşıtı olan realizmle olan ilişkisine bakmaktır. İdealizm ve realizmin teorik karşıtlığı belirsizlik taşımasına rağmen, öne sürdükleri değer yargıları bakımından açıklanabilir. Siyasal bir yaklaşımın realist (gerçekçi) olduğunu söylemekle, makul ve uygulanabilir olduğu kast edilir. Ancak real politik uygulamalar ve söylemler ahlaki değerlerle ilişkisizliği de ifade etmektedir. Buna mukabil idealist siyasalar, siyasal hayatın en yüksek formu olarak görülen uygulamalar ya da safiyane siyasal değerlendirmeler olarak iki karşıt anlamda kullanılmaktadır.

        Tarihte görülen siyasal devrimlerin birçoğu, iktidarda bulunan aktörlerin uyguladığı siyasal ve sosyal programlarına karşı benimsenen ideal söylem ve ideolojilerin, kitleler tarafından desteklenmesiyle ortaya çıkmıştır. Örneğin Fransız Devriminin ideallerini oluşturan temel ilkeler olan "Liberte, egalite, fraternite" (Hürriyet, Eşitlik ve Kardeşlik), ulus devletlerin temelini oluşturduğu gibi, zamanla ideal küresel siyasal değerler olarak da benimsenmiştir. Modern çağın siyasal ideolojileri ve hareketleri benzer değerler üzerinden şekillenmiştir. Ancak siyasette ortaya çıkan ve daha çok sosyalizm, liberaliz ve muhafazakarlık gibi ideolojiler tarafından şekillenen ideal siyasal söylem ciddi eleştirilere de uğramaktadır.

        Bu bağlamda idealizm ve realizm kapsamında yer alan sosyal ve siyasal değerlendirmeler doğru ya da yanlış, iyi veya kötü olmaktan ziyade, farklı felsefi yaklaşımları ifade eder. Örneğin çağdaş siyasal düşünürlerden biri olan Gerald Gaus, "The Tyranny of the Ideal: Justice in a Diverse Society (İdealin Tiranlığı: Fark Toplumunda Adalet)" adlı eserinde, siyasal idealizmin ve mükemmeliyetçiliğin sapkınlığa yol açtığını iddia etmektedir. Zira ona göre mükemmeliyetçilik ve idealizm büyülü siyasal ortam ve söylem yaratarak, gerçekten sahip olduğumuz somut değerleri görmemizi engellediği gibi, sosyal ve siyasal hayatta ciddi bozulmalara neden olmaktadır. Nitekim bu çerçevede ortaya çıkan farklı siyasal ideolojiler, iddia ettikleri ideal ve adil toplum söylemini uygulama imkanı yakaladıklarında, tiranlık rejimlerine yol açmaktadırlar. Benzer şekilde, siyaset teorisyeni ve Nobel ödülü almış bir ekonomist olan Amartya Sen, rekabet halinde olan farklı ideal adalet anlayışları arasında tercihte bulunmaya yetecek nesnel ölçülerin olmadığını iddia etmektedir. Bundan dolayı ideal tekçi siyasal ve sosyal programlardan ziyade, çoğulcu ideallerin bir arada bulunmasının sosyal barış ve refah için daha iyi sonuçlar doğurduğunu iddia eder.

        İdealizmin diğer önemli etkisi ise uluslararası ilişkiler teorisinde temel yaklaşımlardan biri olarak benimsenmiş olmasıdır. İnsan doğasının iyi olduğu, insani gelişim ve refahın evrensel hak olduğu, olumsuz davranışların yetersiz ve bozucu kurum ve çevresel faktörlerden doğduğu, sosyal, siyasal ve iktisadi reformların yıkıcı insan davranışlarını düzeltebileceği gibi temel fikirlerden yola çıkarak ideal ilişkilerin devletler ve dolayısıyla uluslararasında da mümkün olduğu tezini savunmaktadır. Normatif bir yaklaşım olarak idealizm, uluslararası ilişkilerde özellikle realist görüşün karşıtı olarak değerlendirilebilir. Siyasetin güç ilişkilerine dayandığını ve dayanması gerektiğini ortaya koyan realist yaklaşımın karşısında idealizm, insani ve ahlaki değerlere vurguda bulunur. Bu bakımdan idealizm devletlerin ulusal politik hedefleriyle uluslararası politik hedefleri arasında uyum olması gerektiğini ve tek taraflı çıkar ilişkilerinin yanlış ve olumsuz sonuçlar doğuracağını iddia ederler. İdealist yaklaşım bu anlamıyla dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Woodrow Wilson (ö. 1924) tarafından benimsenmiş ve uygulamaya koyulmuştur.

        Felsefede ortaya çıkan, varlığı ve bilgiyi düşünsel formda oluşturan idealizm hareketi, materyalizm, realizm ve deneycilik gibi yaklaşımların karşıtı olarak ortaya çıkmıştır. Felsefi temelleri Antik Yunan düşünür Platon'un görüşlerine dayanmasına rağmen, daha çok 18. ve 19. yüzyıl Alman İdealizmi ve 19. ve 20. yüzyıl İngiliz ve Amerikan İdealizmi formlarında ortaya çıkmıştır. Pozitivizm, gerçekçilik ve deneycilik gibi felsefi yaklaşımlar tarafından eleştirilip çürütülmeye çalışılmasına rağmen, özellikle sosyal ve siyasal bilimler, etik ve uluslararası ilişkiler teorileri üzerinde derin izler bırakmıştır.

        YAZAR

        Alim Yılmaz

        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa