Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Eleştiri Nedir?

        Bir sanat eserini incelemeye, yorumlamaya ve değerlendirmeye çalışan bir disiplin ve faaliyet. Eleştiri, hem "bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi" olarak pratik yönü ile hem de "bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle değerlendirerek anlaşılmasını sağlamak amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik" şeklinde, teorik yönü ile birlikte düşünülür.

        Eleştirinin hem teoriye hem de pratiğe dayanan tarafı iç içe gelişmiştir. Antik Yunan filozofları Platon (ö. 348) ve Aristo'dan (ö. 322) beri, sanatın doğası ve eserin değerine ilişkin soruların cevapları ciddi şekilde tartışılagelmiştir. Sanatın, sanatta iyinin, güzelin, estetiğin 'ne' olduğuna dair verilen cevaplar, eleştiri teorilerinin kuramsal zeminini oluşturmuş, ilkelerini formüle etmiş ve bir sanat eserini analiz edebilmenin felsefi, psikolojik, işlevsel ve açıklayıcı doğasını kurmuş olurlar. Teorik eleştiri, sanatın genel estetik ve ahlaki ilkelerine atıfta bulunarak, pratik eleştiri için gerekli çerçeveyi sağlar. Aynı zamanda uygulamalı eleştiri de diyebileceğimiz pratik eleştiri ise teorik eleştirinin ilkelerini metne uygular. Bu sebeple, teori olmadan pratik eleştirinin var olamayacağı öne sürülür.

        Eleştirinin başlama süreci, sanatla uğraşan insanların bazı edebi eserlerin insan hafızasında kalıcı ve çarpıcı izler bırakırken bazılarının bırakmamasının farkına varmaları ile gerçekleşir. İlk çağlarda kalıcılıkla güzellik ve iyi olma arasında bir ilinti bulunarak genellikle kalıcı eserlerin güzel ve iyi olduğu sonucuna varılmıştır. Aristoteles, Poetika ve Retorik adlı eserlerinde edebiyatı ilk defa sistemli ve bilimsel bir şekilde inceler. Şiir ve ifade sanatının nitelikleri hakkında üzerinde bugün de düşünülüp tartışılan fikirler geliştirir.

        Orta Çağ'da Batı'da önemli sayılabilecek eleştiri eserlerine rastlanmaz. Bu dönemde yorumlanacak metinlerin doğru nüshalarının tespiti için çeşitli el yazması kitapların incelenmesi, eserin nüshalarının karşılaştırılması, gerekiyorsa nüshaların soyağacının çıkarılması, özgün eserin bulunması, metnin tarihinin, müstensihlerin eserde yaptığı değişikliklerin tespiti şeklinde gelişen bir metin eleştirisi olduğunu söyleyebiliriz.

        Çok uzun süre, Avrupa'da en muteber eserlerin Yunan ve Latin sanatçılar tarafından verildiğine inanan anlayış, çok eski çağlarda belirlenen şartların dışına çıkılmaması gereken kuralcı bir eleştiriyi sürdürür. Rönesans'a kadar eskinin tartışmasız üstünlüğü ve belirleyiciliği devam eder. Rönesans döneminde İslam dünyasının kültüründen de etkilenilerek tekrar eski Yunan kaynaklarına dönülür, filolojik ve edebi eleştiri çalışmaları yapılır.

        XIX. yüzyıl edebiyat kitaplarında, iyi yazmak, iyi bir kompozisyon oluşturmak, iyi düşünmek, iyi ifade etmek, üslubu doğru kullanmak gibi meziyetler söz konusu edilir. Edebi eleştiri, XIX. yüzyıldan XX. Yüzyıla kadar pek çok değişik kavramla, bakış açısıyla, metotla tanışır. XX. yüzyılda artık eleştirmen sayısı kadar eleştiri türü olduğu düşünülen bir aşamaya, eleştirisiz edebiyatın düşünülemediği noktaya gelinir. Aynı soruları soran teoriler, farklı sonuçlara ulaşarak farklı eleştiri türlerini mayalarlar.

        Süreçte, sanatın bir yansıtma olduğunu düşünenler onu tarihsel, politik, sosyolojik, beklentilerle toplumun aynası olarak görecek ve sanat eserini, odağa aldığı 'gerçeği yansıtma başarısı'na göre konumlandıracaktır. Bunlara, 'toplum merkezli eleştiri'ler denebilir. Tarihsel Eleştiri, Sosyolojik Eleştiri, Marksist Yazın Yorumu (Tarihsel Materyalist/Tarihi Maddeci Yazın Kuramı), Frankfurt Okulu/ Eleştirel Teori, Kolonyalizm, Post Kolonyalizm, Kültür Bilim, Yeni Tarihselcilik gibi eleştiriler bu türdendir.

        Yazarın kendisini tanımanın, yaşam öyküsünü bilmenin yahut bilinçaltına nüfuz edebilmenin, metni anlamak için önemli bir kriter olduğunu düşünenler, yazar merkezli eleştirileri ortaya koymuşlardır. Yazar merkezli eleştiriler, Biyografik Eleştiri ve Ruhbilimsel (Psikanalitik) Eleştiri olarak karşımıza çıkar.

        Yoruma ulaşmak için metnin, tek başına gerekli tüm bilgileri içerdiğine inanarak metnin dışında başka bir etkeni metni anlamak için kullanmanın edebiyata en azından haksızlık olduğunu düşünenler, metni tarihsel ve/veya sosyolojik ortamdan ayırmayı tercih ederler. Konuşma şekilleri, kelime seçimi ve üslup gibi yapısal incelemeler eliyle metne gitmek, edebi formlara odaklanmak, metne dil bilimsel ve yapısal tekliflerle bakmak, eseri önceleyen araştırmacıların birinci önceliği olur. Rus Biçimciliği, Yeni Eleştiri, Yapısal Eleştiri, Yazınsal Göstergebilim, Semiyotik Eleştiri (Göstergebilimsel Eleştiri), İzlekçi Eleştiri, Arketipal/Mit Eleştirisi, Fenomenolojik Eleştiri, Metinlerarasılık, Hermeneutik, Postyapısalcılık/Yapısöküm gibi eleştiriler, metin merkezli olarak öne çıkmışlardır. Bu eleştirilerde, metnin bağımsızlığı esastır.

        Başka bir yaklaşım da temel endişesini metnin izleyicisine yöneltecek ve okuyucuların duygularının ve kişisel geçmişlerinin bir metnin yorumunu nasıl etkilediğine odaklanacaktır. Okur merkezli eleştirilere kaynaklık eden bu teoriler de metni konuşturan esas unsurun okur olduğundan hareket edecek ve okurun alımlama imkanının neredeyse eleştiri imkanı ile eş olduğunu söyleyecektir. Duygusal Etki Kuramı ve Alımlama Estetiğinin açtığı bu yoldan, İzlenimci Eleştiri, Okur Merkezli Eleştiri, Feminist Eleştiri gelir.

        Edebi eserlerle ilgili yeni bakış açıları sürekli geliştiğinden, yeni eleştiri okulları ve dolayısıyla yeni edebiyat teorileri sıklıkla gelişir. Bir edebiyat eseri için tek, vazgeçilmez ve 'en doğru' iddiasında bir eleştiri aranmak yerine, teorik zeminine uyumlu yol izleyen her eleştiri, metni zengin açılımlarla konuşturabilmek noktasında bir imkan olarak görülebilir.

        İslam felsefe ve sanat geleneğindeki "tehafüt", "tahkik" ve "ta'dil" çalışmaları, büyük oranda Doğu'da üretilen eleştiri eserlerinin kategorizasyonunu teşkil eder. Farabi'nin (ö. 950) Ḳavaninü'ş-şiÊ¿r adlı eserinde, İbn Sina'nın (ö. 1037) Aristo'nun Organon'unun bir çevirisi ve şerhi niteliğindeki eş-Şifaʾ adlı eserinde, İbn Rüşd'ün (ö. 1198), Aristo'nun Poetika'sına kısa şerh niteliğindeki Telḫiá¹£u Kitabi'ş-şiÊ¿r adlı eserinde, Doğu dünyasının tenkit sesleri duyulur. Kur'an dilinin ve üslûbunun taklit edilemezliği (i'cazü'l-Kur'an) üzerine yapılan tartışmalar da pek çok tenkit eserinin kaleme alınmasına yol açar.

        Eleştiri, Türk Edebiyatında 'tenkid' kelimesi ile karşılanmıştır. Tanzimat döneminde Fransızca 'critique' kelimesine karşılık olarak ilkin 'muaheze', daha sonra 'tenkid' ve 'intikad' kullanılır. Harf inkılabı ve dilde sadeleştirme hareketinden sonra tenkid yerine "eleştiri" kelimesi benimsenir.

        Klasik Türk Edebiyatı'nda eleştirinin olmadığını, bu türün Tanzimat ile başladığını söyleyenler de vardır. Bu algılayışta, Türk edebiyatında eleştirinin ontolojik olarak evvela eskiyi eleştirmeye başlamasının etkisi olabilir. Bu yargıda gözden kaçan önemli nokta, yukarıda da ifade edildiği üzere, Batı'da da sistemli bir edebi eleştiri anlayışının XIX. yüzyılda başladığıdır. Yani sadece Doğu'da değil, Batı'da da eleştiri, bu yüzyılın başı itibarıyla gerçek kimliğine doğru ilerler. Bugün yapılan pek çok çalışma, tezkirelerde, dibacelerde, nazire mecmualarında, şairlerin kendi eserlerinde dönemin eleştirel aklının işlediğini ortaya koymaktadır. Kaldı ki klasik edebiyat bilgisinin temel kavramsal zemini ve özellikle belagat kendi içinde edebiyat eleştirisi açısından bugün için bile yeni olan pekçok yaklaşımı bulundurmaktadır. Klasik edebiyatın edebiyat eleştirisine dair yaklaşımları asırlarca tekamül eden birikime dayanır. Tanzimat'ın ilanından sonra başlayan Yeni Edebiyatta ise eleştiri daha farklı bir çehre kazanır. Değişen hayat ve kültürel ortamda, edebiyatın mahiyeti, toplum hayatında edebiyatın işlevi, problemleri gibi sorular ve karşılaşılan yeni türlere ilişkin incelemeler üzerinden eleştirinin yürüdüğü görülür. Bu süreçte, eleştiri, eleştiri içindedir. Ziya Paşa'nın (ö. 1880) "Şiir ve İnşa" gibi Osmanlı Klasik Edebiyatı eleştirisi yapan bir metni yazdıktan sonra, tamamen klasik şiir örneklerinden müteşekkil bir antoloji olan Harabat'ı oluşturması, bir yandan Ziya Paşa'nın daha önce "Şiir ve İnşa"daki eleştirilerini sorgulanır hale getirecek, diğer yandan yakın arkadaşı Namık Kemal'e (ö. 1888) Tahrib-i Harabat adlı eleştiriyi yazdırtacaktır. Bu durum, eskisinden farklı ve yeni bir edebiyat kurma yolundaki hararetli eleştiri ortamına bir örnektir. Bu hararetli ortam Servet-i Fünun sanatçılarının, toplumsal fayda yerine estetik kaygıyı ön plana çıkarmaları dolayısıyla kişisel ve subjektif bir eleştiriye evrilir. Servet-i Fünuncuların kişisel ve estetik yargıdan yana olan eleştirilerinin yerini, Milli Edebiyat döneminde millilik iddiasındaki kaygıların ön plana çıktığı eleştiri anlayışının alması, eleştiri ikliminin ne denli siyasi, fikri bir ajandayla ilişkili olduğunun göstergesi olarak okunabilir. Cumhuriyet'in ilk yıllarında geçmiş dönemlere ilişkin eleştiriler sürerken, zamanla şahsiyetler ve siyasal eğilimleri üzerinden eleştirel tartışmalar görülür.

        Edebiyatın gelişiminin iyi eleştirmene bağlı olduğu ve bu yolla ilhamların, verimlerin bambaşka şekiller alabileceği düşüncesi, Türk edebiyatında sıkça dillendirilmiştir. Tanpınar (ö. 1962), "Aramızda münekkit diyeceğimiz muharrir henüz yetişmedi. Ve bence bugünkü edebiyatımızın en büyük zaaflarından biri de budur." der. Nitekim Tanpınar'ın "sükût suikastı" ile kastettiği sessizlik, eserinin eleştirel bir karşılık bulamaması ile ilgilidir. "Şiir için sağlıklı bir sosyal ortam, kültür saldırılarından azade bir uygarlık, şiire antenleri açık insanlar (şairler), bunların okuyarak, dinleyerek etkilenecekleri, özümseyip sürdürecekleri bir şiir geleneği ve şairi uyarılarla, hırpalamalarla, edebi dayaklarla yönlendirecek eleştirmenler gerekli." diyen Cahit Zarifoğlu (ö. 1987) da sık sık "Bu işlere yeni başlayan biri olsaydım inatla eleştirmen olmak için çabalardım." diyecek ve yetenekli gördüğü isimleri buna cesaretlendirecektir.

        Türk Edebiyatı'nda eleştirmen isimler arasında, Asım Bezirci (ö. 1993), Fethi Naci (ö. 2008), Hüseyin Cöntürk (ö. 2003) bağımsız yöntemi geliştirdi. Sabahattin Eyüboğlu (ö. 1973) ile Vedat Günyol (ö. 2004) hümanist eleştirmenlerdir.

        YAZAR

        Zeynep Kevser Şerefoğlu Danış

        KAYNAK

        • Carlaui, Jean C. ve Jean C. Fillox. Edebi Eleştiri. Çev: Hümeyra Çakmaklı. Ankara: T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1985.
        • Eagleton, Terry. Edebiyat Kuramı. Çev. Tuncay Birkan. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2004.
        • Er, Rahmi. "Tenkit." İslam Ansiklopedisi içinde. Erişim: 25 Haziran 2020. https://cdn.islamansiklopedisi.org.tr/dosya/40/C40023160.pdf
        • Kahraman Alim. Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türk Edebiyatı'nda Eleştiri. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi 4, Sayı: 8, (2006): 245-258.
        • Moran, Berna. Edebiyat Kuramları ve Eleştiri. İstanbul: İletişim Yayınları, 2016.
        • Özçelebi, Hüseyin. Cumhuriyet Döneminde Edebi Eleştiri (1939-1950). Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, 1998.
        • Özdenören, Rasim. Ruhun Malzemeleri. İstanbul: Risale Yayınları, 1986.
        • Özgül M. Kayahan. "Tenkidi Eleştirmek." Hece Dergisi. Sayı: 77- 79, (2003): 7-13.
        • Wellek, Rene ve Warren Austin. Edebiyat Teorisi. Çev. Ömer Faruk Huyugüzel. İzmir: Akademi Kitabevi, 2001.
        • Yücel, Tahsin. Eleştiri Kuramları. İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2012.
        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa