Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Devlet Nedir?

        Devlet, toplum üzerinde zor kullanma gücünü elinde tutan, merkezileşmiş bir siyasal örgütlenmedir. Bu tür siyasal örgütlenmeler tarih boyunca büyük değişiklikler göstermiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Yeryüzünde ilk devletler, günümüzden yaklaşık 5.500 yıl önce, toplum düzeninin belirli bir karmaşıklık derecesine ulaşması ve hiyerarşik ilişkilerin güçlenmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu tarihten önce avcılık ve toplayıcılıkla geçinen küçük ölçekli toplumlar, toplumun üzerinde, onu yöneten, kurumsallaşmış bir yapı oluşturma ihtiyacı duymamışlardır.

        Günümüz Batı dillerinde devleti ifade eden terimler Latince "hal/durum" anlamına gelen "status" sözcüğünden türetilmiş ve 16. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Devlet kavramını binlerce yıl önce Mezopotamya'da ortaya çıkan ilk devletlerden günümüzdeki örneklerine kadar tüm devlet biçimlerini kapsayacak şekilde tanımlamak kolay değildir. Nitekim devlete ilişkin bütün tanımlara eksik veya çelişkili olduğu itirazı yöneltilmektedir. Günümüzde çoğu kişi devleti toplum için kurallar koyan, bu kuralları uygulayan ve çıkan uyuşmazlıkları çözen yöneticiler ve uzmanlaşmış kurumlar topluluğu olarak tasavvur eder. Devletin bu faaliyetlerini gerçekleştiren organlar yasama, yürütme ve yargı olarak adlandırılır. Toplum üzerinde güç kullanan çok sayıdaki kişi, kurum ve organı zihnimizde soyut bir varlık olarak birleştirdiğimizde "devlet" kavramına ulaşmış oluruz. Hukuk sistemi bu soyut varlığa bir tüzel kişilik atfeder; onu tek bir hukuki varlık olarak görür.

        Devletin tek bir varlık şeklinde tüzel kişi olarak kabul edilmesinin önemli sonuçları vardır: İlk olarak, tüzel kişilik sayesinde, kamu gücünü kullanan (milletvekili, cumhurbaşkanı, yargıç ve vali gibi) gerçek kişilerin eylemleri ve kararları bireysel olmaktan çıkar, kolektif bir varlığın yani devletin işlemlerine dönüşür. İkinci olarak, bu sayede kamusal işlemler o işlemleri yapanlar ölse veya kamu görevini bıraksa bile geçerliliğini sürdürür, bir başka deyişle kamusal gücün ve kamu hizmetlerinin devamlılığı sağlanır. Üçüncü olarak, kamusal işlemlerin bireyler için bir zarar doğurması durumunda, zararın giderilmesi işini işlemi yapan gerçek kişi değil, tüzel kişilik olarak devlet üstlenir. Bu, bireyler bakımından tercih edilir bir durumdur çünkü devletin zararı karşılama kapasitesi bireylere oranla çok daha yüksektir. Dördüncü olarak, yapılan işlemlerin devlet tüzel kişiliğine atfedilmesi yurttaşların gözünde yöneticilerin otoritesini pekiştirir ve gücünü meşrulaştırır.

        20. yüzyılın başlarında Alman ve Fransız kamu hukukçuları devleti biraz daha geniş bir anlamda ele almış ve üç unsurla tanımlamışlardır. Yukarıda sözünü ettiğimiz tüzel kişilik kavramı, devleti toplumu yöneten bir organizasyon olarak kavramamızı kolaylaştırır. Bu organizasyonun insanlar üzerinde zor kullanma tekeline sahip bir iktidarı olduğundan söz ederiz. Kamu hukukçularına göre iktidar unsuru dışında devletin iki unsuru daha vardır: insan ve toprak. Devletin varlığı için üzerinde iktidar kullanılacak bir insan topluluğunun (halk) ve bu topluluğun üzerinde yaşadığı belirli bir toprak parçasının da (ülke) olması gerekir. Tarih boyunca görülen değişik devlet biçimlerinde bu üç unsurun önemi farklılaşmıştır. Antik Yunan uygarlığındaki kent devleti (polis) modelinde "insan" unsuru ön plandadır; "polis" daha çok bir yurttaşlar topluluğu olarak görülmüştür. Oysa Mezopotamya'da kurulan ilk kent devletlerinde coğrafi alan yani "toprak" unsuru da "insan" unsuru kadar önemli sayılmıştır. Modern çağda ise her üçü de önem kazanmış; insan unsuru "ulus", toprak unsuru "vatan" ve iktidar unsuru "egemenlik" olarak adlandırılarak yüceltilmiştir.

        Üç unsurlu devlet teorisinde bütün unsurlar temel nitelikte görülmekle birlikte en tartışmalı olanı iktidar unsurudur. Toplum içinde ortaya çıkan her tür iktidar devlet iktidarı değildir. İktidar ilişkisi çok yaygın bir ilişkidir; aile, dernek, şirket, parti, uluslararası örgüt gibi yapılarda da ortaya çıkar. Devlet iktidarı, bu tür yapılarda ortaya çıkan iktidarlardan altı açıdan farklılaşır: Devlet iktidarı 1) başka bir toplumun parçası olmayan en büyük toplum (global toplum) ölçeğinde kuruludur, 2) toplumu yönetenler ve yönetilenler şeklinde iki kesime ayırır, 3) toplum içindeki diğer tüm iktidarlardan üstündür, 4) yetkisi konu yönünden sınırlı değildir (yetkisi global veya topyekûndur), 5) global toplum ölçeğinde tektir, 6) toplum üzerinde meşru kuvvet kullanma tekeline sahiptir.

        Devlet iktidarının ortaya çıktığı en büyük (global) toplumların hangileri olduğu tartışmalı bir konudur. İnsanlık tarihindeki başka toplumun parçası olmayan en büyük toplumlar şu şekilde sıralanabilir: İlkel toplumlar, kent toplumları, feodal toplumlar ve ulusal toplumlar. Bazıları bu toplumların bütünü düzeyinde ortaya çıkan siyasal iktidarların hepsini devlet iktidarı olarak kabul eder. Bu bağlamda toplum ile devlet kavramları örtüşür. Diğer bazı yazarlar devlet iktidarını çok daha dar bir anlamda yorumlar ve ancak modern çağda, ulusal toplum ölçeğinde kurulan "egemen" iktidarların bu nitelemeyi hak ettiğini savunur. Daha yaygın olan görüş ise devletin ilk toplum biçimi olan ilkel toplumda bulunmadığı ve kent toplumu ile birlikte doğduğudur. Bu görüşün gerekçesi, ilkel toplumda yönetme yetkisini elinde toplayan bir kesimin ve uzmanlaşmış kurumların bulunmayışıdır. Hiyerarşik yapılara sahip olmayan eşitlikçi ilkel toplum, iktidarı toplum içinden çıkan bir kesime vermez, kendi kendisini bir bütün olarak yönetir. İlkel toplumlar dışarıda tutulursa kent toplumundan itibaren bütün global toplumlar yöneten-yönetilen şeklinde iki kesime ayrılmış devletli toplumlardır.

        Devlet iktidarının önemli bir özelliği, kendisine tabi olanlara kendi iradesini zorla kabul ettirebilmesidir. Yönetilenler, beğenmeseler de yöneticilerin buyruklarına uymak zorundadır. Devlet adına hareket edenlerin bu üstün buyurma gücü anayasa, kanun, kararname, yönetmelik ve karar gibi hukuki işlem ve kurallar biçiminde ortaya çıkar. O halde devlet ile hukuk arasındaki bu yakın ilişkinin niteliği açıklığa kavuşturulmalıdır. Modern devlet teorisinde hem egemenlik hem de hukukun üstünlüğü kavramı merkezi bir role sahiptir. Bu iki kavramı aynı sistem içinde uyumlu kılmak ise kolay değildir. Hukuk ve devlet teorileri, bu ilişkiyi genellikle iki şekilde kurar: Birinci durumda, devlet hukuka bağlıdır, onunla sınırlıdır. İkinci durumda, hukuk devlete bağlıdır, onun tarafından belirlenir. Çelişki açıktır: Devlet iktidarı egemen ise en üstün buyurma gücü anlamına gelen egemenliğin hukuk kurallarını da belirleyecek gücü olmalıdır. Aksi halde, iktidar egemen değildir. Devlet iktidarının böyle bir gücü varsa devletin hukukla bağlı olmadığını kabul etmek gerekir. Bu durumda da hukukun üstünlüğü ilkesi reddedilmiş olur. Devlet-hukuk ilişkisi bakımından ortaya çıkan bu çelişkinin sahte bir durum olduğu da iddia edilir: Gerçekte ortada bir çelişki yoktur. Çünkü devlet ve hukuk aynı şeydir; tek bir cebri sistemin iki farklı görünümüdür. Her ikisi de aynı insanlar üzerinde aynı cebri eylemleri gerçekleştirir. Bu cebri sistemi bir kurumlar bütünü olarak düşündüğümüzde devlet, kurallar düzeni olarak düşündüğümüzde ise hukuk kavramlarını kullanırız. Aralarında üstünlük veya bağımlılık gibi bir ilişki yoktur. Hukuk, siyasal iktidarın teknik bir uygulamasıdır. Tersinden söylersek, yalnızca bu tekniğe göre düzenlenen ve uygulanan iktidara devlet denir.

        Devlet teorisi bakımından bir başka tartışmalı konu da imparatorlukların durumudur. İmparatorluklar, ilk toplum biçimi olan ilkel toplumlar dışında bütün global toplumlarda ortaya çıkmıştır. İmparatorluklar, bir devletin çevresindeki diğer devletleri/halkları kontrol altına almasıyla ortaya çıkar. Ancak çevredeki devletlerin fethi, bir siyasal yapının imparatorluk olarak nitelendirilebilmesi için ilk adımdır: Fethedilen topraklar üzerinde imparatorluk bürokrasisinin, ordusunun ve hukukunun da kurulması gerekir. Aksi halde, söz konusu olan yeni ve büyük bir siyasal sistem değil, güçlü bir devletin yayılmacı/emperyalist dış politikasıdır. İmparatorluk bürokrasisi, kontrol altına aldığı halkları merkeziyetçi politikalarla tek bir global topluma dönüştürebilirse kendi iktidarının da bir devlet biçimine dönüşmüş olduğu kabul edilebilir. Çoğu yazar, tarihte hiçbir imparatorluğun bu dönüşümü hedeflemediğini veya tam olarak başaramadığını kabul eder. Bu durumda, imparatorluk bir devlet tipi değil, güçlü bir devletin kontrol altına aldığı diğer devletler veya halklarla kurduğu, rızaya dayalı olmayan bürokratik ilişki olarak tanımlanabilir. İmparatorluklar dışarıda bırakıldığında, tarihte görülen devlet biçimleri kronolojik olarak şöyle sıralanır: kent devleti, feodal devlet ve ulus devlet.

        Devlet kavramı üzerindeki bu tartışma ve belirsizlikler, bazı yazarları alternatif kavramlar kullanmaya yöneltmiştir. Onlara göre, gündelik dilin ve siyasal yaşamın söz dağarcığının vazgeçilmezi gibi gözükse de esasında devlet kavramı sosyal bilimlerde bilimsel analizi güçleştirmektedir. O nedenle bu kavramı kullanmaktan mümkün olduğunca kaçınmalı veya kavram tümüyle terk edilmelidir. Kuşkusuz bu yaklaşımda haklılık payı vardır ancak devlet kavramını sosyal bilimlerden tümüyle dışlayarak sorunu çözmek mümkün görünmemektedir. Çünkü önerilen alternatif terimler "devlet" kavramı gibi kesinlikten uzaktır. Ayrıca bu yeni terimler, özellikle uluslararası ilişkiler, anayasa hukuku ve uluslararası hukuk gibi disiplinler bakımından "devlet" kavramının bıraktığı boşluğu dolduracak yetkinlikte değildir.

        YAZAR

        Oktay Uygun

        KAYNAK

        • Balandier, Georges. Siyasal Antropoloji. Çev. D. Çetinkasap. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010.
        • Braud, Philippe. Siyaset Sosyolojisi. Çev. E. C. Gürcan. Ankara: İmaj Yayınevi, 2017.
        • Duverger, Maurice. Siyaset Sosyolojisi. Çev. Ş. Tekeli. İstanbul: Varlık Yayınları, 1982.
        • Kelsen, Hans. Saf Hukuk Kuramı. Çev. E. Uzun. İstanbul: Nora Kitap, 2016.
        • Loughlin, Martin. Kamu Hukukunun Temelleri. Çev. D. Sever ve K. Turanlı. Ankara: Dipnot Yayınları, 2017.
        • Poggi, Gianfranco. Çağdaş Devletin Gelişimi. Çev. Şule Kut ve Binnaz Toprak. İstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları, 1991.
        Yazı Boyutu
        Habertürk Anasayfa