Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık Öldüğünüzde ağaç olmak ister misiniz?

        Neva ÇİFTÇİOĞLU BANES / HT GAZETE

        Hayatımız boyunca yaşadığımız bazı anlar tek bir soruyu defalarca aklımıza getirir: “Yaşamın anlamı nedir?” Yanıt bulmak için dini inanışlar, içerisinde büyünülen ülke kültürü, okullardan alınan eğitim, yaşanan tecrübeler, okunan kitaplardan algılananlar “genetiksel kişilik” çerçevesinde yoğrulur ve bir şekil kazandırılmaya çalışılır. Genelde ortaya çıkan yanıt iki ana düşünceden biri içerisinde yer alır. 1. Yaşam tamamen bir tesadüftür, anlam aramamıza gerek yok... 2. Ruhsal bir eğitim görmek için buradayız... Bu alternatifler dışında verilen yanıtlar ya bu ikisi arasında gidip gelir ya da kaotik bir yapıdadır, sürekli şekil değiştirir. Konuyla ilgili tartışmalar esnasında beliren fanatik, ateşli tavırlar ve fiziksel saldırılar ise kesinlikle savunulan fikirlerin “savaşçılarının” bile aslında verdikleri yanıtlar içerisinde ne kadar tatminsiz ve kaybolmuş olduklarının göstergesidir. Bu yüzden konuyla ilgili dingin, sakin, iddiasız, alçakgönüllü, anlayışlı ve barışcıl tartışmalara maalesef çok az rastlanır.

        Son 2 haftadır yaşadığım olaylar ve ardından karşıma çıkan ilginç bir makale “yaşamın anlamı”yla ilgili sorularımı tazeleyince bu hafta doğal olarak sizlerle paylaşmak istediğim konular da kafamda kendiliğinden şekillendi. 4 Mart 2015 tarihli, Science Translational Medicine adlı bilimsel dergide yayımlanan bir araştırma, kanser hücrelerinin agresif bir şekilde büyüyerek yayılmasını oksijen yetersizliğine bağlıyor. Kuzeydoğu Boston Üniversitesi bilim adamlarından Stephen Hatfield, yaptığı röportajda aynen şunları söylüyor: “Kanser hastalığının yüzlerce sebebi var. Fakat kanserin yayılma sebebi olarak sayılan faktörler içerisinde en önemlisinin oksijen, yani başka bir deyişle çevremizde orman yetersizliği olduğuna inanıyorum. İstatistiki olarak ormanlık bölgelerde yaşayan insanların kansere yakalanma riskinin taş binalar arasında yaşayanlara oranla çok daha düşük olduğu gösterilmiştir. Yağmur ormanlarının anti-kanser etkisi bilimsel olarak ispatlanmıştır. Laboratuvarlarda kanserli farelere oksijen verdik ve ömürlerinin uzadığını gördük. Bilmem ki ormanları tüketmek yerine artırmak için bundan daha iyi bir gerekçe olabilir mi?”

        Tam bu haberi okuduktan sonra tesadüfen Alexandra Caole Vila isimli yazarın “Öldükten sonra nasıl ağaç olunur?” konusundaki makalesiyle karşılaştım. Ölen kişi hangi ağacı seviyorsa o ağacın tohumuyla birlikte gömülmesi teşvik ediliyor yazıda. Biliyorum ilk okunduğunda iç karartıcı gibi geliyor insana... Lakin ölüm, yaşamın kaçınılmaz bir gerçeği. Evrensel zamana bakıldığında yaşadığımız sürenin kısalığını anlamak mümkün. Hiç bitmeyecekmişçe- sine yaşadığımız bu kısacık süre sona erdiğinde, toprakla bütünleşme sırasında bedenimizin bir ağaç tohumuna hayat vermesi, sevenlerin mezarda dikili taşlar yerine bir ormanı ziyaret etmeleri çok daha anlamlı geldi bana. Zaten sormuştuk ya “Yaşamın anlamı nedir?” diye... Bence yaşadığımız sürede ve sonrasında bu güzel gezegende geride kalanlar için güzel izler bırakmak varoluşumuza anlam katan en önemli faktörlerden biri. Bunu ise yaşarken tüm yaşayan canlılara saygı sınırları içerisinde hareket ederek ve yaşamı terk ederken de bir organ bağışıyla ya da geride kalanlara nefes olabilecek bir ağaca dönüşmekle sağlamak mümkün. Ben isterdim şahsen. Bir çınar, bir söğüt, bir çam... Fark etmez. Kuşların konacağı dalları olsun yeter.

        Zaman zaman hatırlatmaya çalışıyorum. Bilim okumak detay görmeyi, detayları görebilmek ise yaşama daha çok anlam katmayı sağlıyor. İşte bu hafta sizler için seçtiğim “bilimsel ilginçlikler/ detaylar”dan bazıları:

        1. Eğer mümkün olsaydı ve dünyanın bir ucundan diğer ucuna bir tünel kazabilseydik ve bu tünelin bir ucundan kendimizi boşluğa bıraksaydık, yapılan hesaplamalara göre 42 dakika 12 saniye sonra dünyanın öbür ucundan çıkardık.

        2. Orta büyüklükteki bir kümülüs bulutunun ağırlığı yaklaşık 100 adet filin ağırlığına eşit. “Madem bu kadar ağır, nasıl oluyor da havada duruyor?” derseniz açıklaması şöyle: Bu ağırlık bir bulut içerisinde milyarlarca sayıda mikro yağmur damlacıkları olarak dağılmış durumda. Bu damlacıklar o kadar küçük ki yaklaşık milyon tanesi bir araya gelerek bildiğimiz tek bir yağmur damlasını oluşturuyor.

        3. Parmağınızı kestiğiniz zaman içgüdüsel olarak neden elinizi ağzınıza götürüyorsunuz biliyor musunuz? Çünkü insan tükürüğünde “opiorphin” adı verilen ve morfinden 6 kat daha etkili bir ağrı kesici var.

        4. Sadece yılan deri değiştirmez. İnsanların yaşamları boyunca yaklaşık 900 kez tüm vücut derisini tepeden tırnağa değiştirdiği iddia ediliyor. Bu da yaklaşık 20-25 kg’a karşılık geliyor.

        5. Kanınızdaki tek bir alyuvar 20 saniye içerisinde tüm vücuttaki turunu tamamlıyor.

        6. 1960’lı yıllarda gebelik testi kurbağalar üzerinde gerçekleştiriliyordu. Hayvanın sırt bölgesindeki lenf kısmına tahlil yapılmak istenen kadından elde edilen idrar enjekte ediliyordu. Gebeliğin olması halinde bu durum spermlerin uyarılmasını sağlıyor ve yapılan incelemelerde su içerisinde kurbağa spermi görülürse kişiye hamilelik sonucu müspet olarak bildiriliyordu.

        7. Dünyada her yıl toplam 1 milyon irili ufaklı deprem olmakta.

        8. Astronotlar uzayda geğiremezler. Çünkü midede oluşan gazı yiyeceklerden ayıran bir yerçekimi bulunmamaktadır.

        9. Yaklaşık 80 yıllık bir ömrünüz varsa, günlük yürüme miktarınızı “ne çok fazla ne de çok az” olarak sınıflandırıyorsanız, ömrünüz boyunca attığınız adımlarla dünyanın etrafını 3 kez dönecek kadar bir mesafe kat etmiş oluyorsunuz.

        10. Kadınların dilinde erkeklerinkinden daha fazla tat alma tomurcuğu var.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa