Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık Parkinson hastalarını bile 1 ayda iyileştirdi!

        Neva ÇİFTÇİOĞLU BANES / HT GAZETE

        BİLİM köşesine böyle başlık atılmaz aslında. “Her derde deva” diyerek sözüne başlayan bir kişi, ya bir şeylerin reklamını yapıyordur ya da inançlarından bahsediyordur. Bilim somut kanıtlar ister, yüzde 100’leri ise asla kabul etmez. İllaki bir yanılma payı vardır. Fakat gerek geçmişte kendi yaptığım, gerekse son zamanlarda okuduğum “plasebo” içerikli araştırmalar sonucunda (tam anlamıyla olmasa da) “Her derde deva” denebilecek “bilimsel bir gerçek” çıkıyor ortaya. Bu “gerçeği” tanımlamadan önce isterseniz kısaca “plasebo etki” ne demekmiş bir bakalım: Bazı hastalara fiziksel anlamda tedaviye yönelik hiçbir gücü olmayan (örneğin içi boş ya da şeker doldurulmuş) kapsüller verilerek “Çok işinize yarayacak/iyileşeceksiniz” denilmesi, hastanın da buna inanarak kendisini iyi hissetmesi olayıdır. İşin ilginç tarafı bazen bu hastalarda hiç beklenmedik mucizevi fiziksel iyileşmeler de kaydedilmektedir. Plasebo genelde tıbbi araştırmalarda test edilen ilaçların gerçek etkisi incelenirken kontrol grubu olarak seçilen insanlarda ya da hiçbir sağlık sorunu olmayan “hastalık hastası”, “Ben ilaç kullanmazsam yaşayamam” diyenlerde uygulanır.

        Haftada bir kez yazdığım bu köşeye bilimsel haberler getirirken konuları her zaman uluslararası bilim camiasında en çok okunan ve itibar gören bilimsel dergilerden seçmeye çalışıyorum. Birazdan bahsedeceğim plasebo ile ilgili araştırma Neurology adlı “küçük” bir dergide yayımlanmış. Araştırma ise Cincinnati Üniversitesi’nde çok başarılı bir nöroloji grubu tarafından gerçekleştirilmiş. Elde ettikleri sonuçlar son derece ilginç olmasına rağmen kullanılan hasta sayısı az (12) olduğu için büyük dergiler “Şimdilik yayımlayamayız, hasta sayınızı artırdıktan sonra tekrar gelin” demişler. Her ne kadar Neurology Dergisi küçük olsa da yayımlanan sonuçlar bilim dünyasında herkesin dikkatini çeken ateşli tartışmaları başlatmaya yetmiş. Geçen hafta çarşamba gününden bu yana Avrupa ve Amerika’da radyo ve televizyon programları hemen hemen her gün bu konuyu gündeme getiriyor. Adı geçen araştırma iyileşmeyen ve ilerleyici bir hastalık olarak bilinen Parkinsonlu hastalar üzerinde gerçekleştirilmiş. Parkinsonlu hastaların fiziksel olarak hareketlerini etkileyen (kasılmalar, yürüme bozuklukları, titremeler gibi) belirtilere “motor belirtiler” deniyor. Tamamen bu belirtilerin tedavisi üzerine kullanılan ilaçları test etmekle tanınan Dr. Alberto Espay, bir gün hastalarından seçtiği 12 kişiyi kliniğine çağırmış. Hastalara yeni bir tedavi uygulamak istediğini, bunun için gönüllü hastalar aradığını açıklamış. Her hasta tereddütsüz gönüllü olmaya karar vermiş ve araştırmanın sonuna kadar istenilen her şeyi eksiksiz uygulamış. Dr. Espay, “Elimizde 2 çeşit kas içine zerketmemiz gereken ilaç var. Bunlardan bir tanesinin fiyatı enjeksiyon başına 100 $, diğeri ise 1500 $. Hangisinin tedavide daha etkin olduğunu araştıracağız” diyerek hastalarına işin maliyetini de açıklamış. 6 kişiye ucuz tedaviyi diğer 6 kişiye de pahalı tedaviyi, uygulamaya başlamış. Hastalara söylemediği 1 gerçek ise zerk edilen her iki maddenin de aslında tedavi edici 1 ilaç değil basit bir serum fizyolojikten (tuzlu sudan) ibaret olduğu. Bir aylık enjeksiyon sonucunda hastaların motor sistemleri test edilmiş. Elde edilen sonuç: Her hastanın sağlık durumlarında iyileşme!.. Tipik plasebo bulgusu! Fakat özellikle kendisine çok daha pahalı ilaç zerk edildiğine inananlar çok daha kısa sürede fiziksel gelişme göstermişler. El titremeleri azalmış, gece uykuları düzelmiş...

        Araştırmayı okuyunca gülmeden edemedim. Düşünsenize “Pahalıysa vardır bir hikmeti” inanışı ne kadar güçlü ki insanların motor sistemleri bile başka türlü harekete geçiyor... Şunu da parantez içinde söyleyeyim; bu plasebo testindeki pozitif etkiler Parkinson tedavisinde kullanılan ilaç tedavileri kadar elbette güçlü değil.

        Söze başlarken “her derde deva” olabilecek bilimsel gerçekten bahsettim biliyorsunuz. İşte o gerçek: “İmkânsız kelimesinin sonundaki ‘sız’ hecesini kesip atmak ve ne kadar negatiflikler yaşasak da olabilecek her türlü pozitif/mucizevi sonuca inançla gönlümüzü açmak.”.“Bunun neresi bilimsel?” demeyin. Kanıtı yukarıda... Bir sav, elde edilen somut ve tekrar edilebilen kanıtlarla ispatlandıysa bilimsel olarak doğrudur.

        Erkeklerde de menopoz var!

        EVET doğru okudunuz. Endokrinoloji uzmanları özellikle son 10 yıldır erkeklerde de “menopozal bulguları” (40-45 yaş sonrası başlayan soğuk terlemeler, sıcaklık basmaları, kemik erimesi, gece uykusuzlukları) gibi belirtileri incelemeye başladı. 2 yıl önce New England Journal of Medicine Dergisi’nde yayımlanan geniş kapsamlı “erkekte menopoz” araştırması bu yıl yine gündeme geldi. Lenox Hill Üniversitesi’nden ürolog Dr. David Samadi, geçen hafta bir basın toplantısı düzenleyerek dünya erkeklerine seslendi: “Kadınlarda ortalama 50’li yaşlarda kısa sürede başlayan menopozal belirtiler erkeklerde 31 yaşlarına adım attıkları andan itibaren yavaş yavaş (10 yıl gibi bir süreye yayılmış olarak) kendini göstermeye başlamaktadır. Bu belirtiler yorgunluk, düşük libido ve problemli seksüel aktivitedir. Erkekler bunu fiziksel bir olgu olarak dile getirmek istemeseler de yapılan araştırmalara göre bu belirtiler muhtemelen azalan testosteron düzeyinden kaynaklanmaktadır.” Dr. Samadi, meslektaşlarının, sinirlilik, yorgunluk ve uykusuzluk gibi menopozal bulgularla gelen hastalarında mutlaka testosteron düzeyine bakmaları gereğini vurguluyor. New York Üniversitesi endokrinologlarından Dr. Marc Siegel de Dr. Samadi ile aynı fikirde. Yapılan hormon testlerinden güvenilir sonuçlar almak için kan testlerinin mutlaka sabah saat 9’dan önce yapılması ve tedavilerin bir hekim kontrolünde uygulanması gereğinin altını çiziyor. Tüm erkeklere ise şu önerilerde bulunuyor: İlaç kullanmak istemiyor, testosteron hormon düzeyinizi normal sınırlarda tutmak istiyorsanız: 1. Kilo verin, 2. Spor yapın, 3. Midye, yumurt sarısı, et gibi D vitamini yönünden zengin yiyeceklerle ve de gerekiyorsa dışarıdan alınacak vitaminlerle vücudunuzu destekleyin, 4. Yaş ilerlemesiyle vücudunuzda ve ruhsal yapınızda oluşan değişiklikleri, seksüel sorunlarınızı hekiminizle açık yüreklilikle tartışın. Sorununuz çözümsüz değil.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa