Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Yargı Hukukçu Prof. Dr. Adem Sözüer, Yargıtay'ın Can Atalay kararını Habertürk’e değerlendirdi: “Mevzuatımızda böyle bir karar türü yok”

        Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bir kez daha AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği “hak ihlali” kararının "hukuki değeri" olmadığına ve karara uyulmamasına hükmetti. Yargıtayın kararına ilişkin Ağır Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Adem Sözüer Habertürk'e açıklamalarda bulundu.

        Sözüer'in açıklamalarından satır başları şu şekilde:

        “BİR YARGI KRİZİ YOK, ÇÜNKÜ SADECE YARGISAL MAKAMLAR DEVREDE DEĞİL”

        Aslında burada tam olarak bir yargı krizinden bahsetmek zor çünkü yargıdaki çıkacak krizi nasıl çözüleceği bellidir. Eğer mahkemeler arasında bir yetki sorunu çıkarsa, hepsinin bellidir. Yüksek mahkemeler adli yargı yolları arasında çıkarsa, Uyuşmazlık Mahkemesi var. Dolayısıyla burada aslında bir yargı krizi yok, çünkü sadece yargısal makamlar devrede değil. İstanbul‘daki ilk derece mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararın uygulanmaması yönünde hareket ediyorlar. Ama onun dışında siyasal partiler de, siyasi iktidarı destekleyen partiler ve yürütme organı da uygulanmaması yönünde tavır koyuyorlar.

        REKLAM

        “YASAMA GEREĞİNİ YAPMIYOR”

        Eğer bir ilk derece mahkemesi diyelim ki bir kararı kasten uygulamazsa, bu durumda Hakimler Savcılar Kurulu hemen devreye girer ve yetkilerini kullanır. Olayın bir de Türkiye Büyük Millet Meclisi yönü var. Neden dolayı yönü var? Birincisi, bu verilen karar ilk karar değil. Anayasa Mahkemesi daha önce Gergerlioğlu, Berberoğlu, Leyla Güven kararlarında hep dedi ki dokunulmazlığın kaldırılması yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde. Anayasa böyle söylüyor fakat bazı istisnai durumlarda, hiç meclis karar vermese de dokunulmazlık kaldırılmadan milletvekilleri yargılanabilir. Bunda 14. maddede bu istisna belirleyen bir çerçeve çiziyor Anayasa Mahkemesi. Anayasa Mahkemesi diyor ki, 'Ben 14. maddeye bakıyorum, hangi suçlar buraya dahil, hangileri dahil değil bunu göremiyorum. Bunun içinde bir kanun yapılması gerekir.' Çünkü kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlanması için yine Anayasaya göre ancak bu kanunla sınırlanabilir, onun da koşulları var. Yıllardır bu kanunun yapılmasını bekliyor Anayasa Mahkemesi. Bu kanun yapılmadı şimdi de yapılmayarak aslında yasama da gereğini yapmıyor.

        "ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINI UYGULATMAMAYA YÖNELİK BİR GİRİŞİM VAR"

        İlk olan şu: Yargıtay devreye girdi ve iki kez ihlal kararına rağmen Yargıtay Anayasa Mahkemesi'ne döndü, ‘senin kararının uygulanmamasına karar veriyorum’ dedi ama mevzuatımızda böyle bir karar türü yok. Dolayısıyla bunlar bir ilktir. Bu nedenle de burada sadece bir yargı krizinden söz edemiyoruz. Daha ziyade devlet kurumlarının Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulatmamaya yönelik bir girişiminden bahsetmemiz lazım.

        "FİİLEN ARTIK DOKUNULMAZLIK HERKES İÇİN KALKMIŞTIR"

        Anayasa Mahkemesi burada suçludur veya suçsuzdur demiyor ve ilk defa da değil fakat bu sefer dediğim gibi yürütme, yasama ve HSK gibi çeşitli yargısal yasama ve yürütme hepsi birlikte böyle bir girişimde bulundu. Öyle olunca da kişi cezaevinde kalmaya devam ediyor bu bir kişiyle ilgili olarak görünüyor ama aslında şu anda, yani fezleke hazırlanmış olan veya seçimden önce soruşturması başlamış olan her milletvekilinin 14. madde kapsamında görülüp haklarında yargılama yapılabilir. Şu sonuç doğuyor demek ki fiilen artık dokunulmazlık herkes için kalkmıştır.

        REKLAM

        “ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARLARININ UYGULANMAMASI GİBİ BİR TARTIŞMA OLAMAZ”

        Mesela kanunların Anayasaya uygunluğunu Anayasa Mahkemesi inceliyor veya bireysel başvuruyu inceliyor. Dolayısıyla aslında Anayasada kişi hak ve özgürlükleri bakımından yetkisel olarak Anayasa Mahkemesi'nin konumu tabii ki çok özel bir durum arz ediyor ama bu hiyerarşik anlamında değil. Dolayısıyla da onun kararlarının uygulanması veya uygulanmaması yönünde bir tartışma olamaz. Bu tartışmanın yapılacağı hiçbir zemin olamaz. Yapılacak tek şey o kararı uygulamaktır.

        “AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ'NİN KARARLARINI DA UYGULAMIYORUZ.”

        Burada çok ciddi bir sorun var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarını da uygulamıyoruz. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin yetkileri görevleri yapısı tartışılabilir. Siyasal olarak farklı şeyler önerilebilir ama mevcut durumda anayasa kanunlar buradayken biz Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını uygulanmak zorundayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını uygulamak zorundayız. Avrupa İnsan Hakları sözleşmesini ilk imzalayan ülkelerden biriyiz. Avrupa Konseyi’nin kurucusu ülkelerden biriyiz dolayısıyla hani kendi yaptığımız ve kendi iç hukukumuz bir parçası haline getirdiğimiz kurallara karşı sırt dönülmez. Türkiye’deki tutuklama kararlarının yüzde 90’ı hukuka aykırı çünkü yeterli gerekçe yoktur. Yargı kararlarının bir çoğunda gerekçe sorunu var.

        “EĞER YENİ BİR ANAYASA YAPMAK İSTENİYORSA ÖNCE ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KARARLARI UYGULANMALI”

        Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyorsa burada yapılacak bir reform yoktur. Çünkü o kararların uygulanması için bir reforma gerek yok. Eğer Türkiye yeni bir Anayasa yapmak istiyorsa, önce Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını ve mevcut mevzuat uygulanarak güven verici bir ortam yaratılmalı. Kişi hak ve özgürlükleri, basın özgürlüğü çok daha etkin bir şekilde güvence altına alınmalı. Bu ortamda yeni bir Anayasaya yapılabilir. Ama biz mevcut anayasa gereklerini yerine getirmiyorsa daha demokrat daha bir sivil anayasa yapmanın zemini yoktur. O halde demokrat ve sivil bir Anayasa istiyorsak adımlar atılmalı.

        Haberin görseli DHA tarafından servis edilmiştir

        ÖNERİLEN VİDEO
        Şurada Paylaş!
        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa