Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Murat Bardakçı, köşe yazısı, ramazan yazıları, Topkapı Sarayı'ndaki Kutsal Emanetler'in maceralı tarihi

        Topkapı Sarayı'nda muhafaza edilen ve sarayın en fazla ziyaretçi çeken bölümü olan Hırka-i Saadet Dairesi'ndeki kutsal emanetlerin tarihi İslâmiyet'in ilk senelerine kadar uzanır ve emanetlerin bugün bizde bulunmasını Medine'yi Birinci Dünya Savaşı'nda kahramanca müdafaa etmiş olan Fahreddin Paşa sağlamıştır.

        İSLÂMİYET'in doğup yayıldığı Mekke ile Medine, uzun müddet Emevi ve Abbasi devletlerinin hâkimiyetinde kaldı.

        Kutsal topraklar 1069'dan itibaren Büyük Selçuklu Devleti ile birlikte Türk hâkimiyeti altına girdi. Mekke'de bir ara Şii Fatımiler söz sahibi oldu ise de, 1174'te yine bir Türk devleti olan Zengi Atabeyliği tarafından idare edildi ve kutsal topraklar, 1256'da Bağdat'ın Moğollar tarafından işgalinden sonra Mısır'da Türkler'in kurduğu Memlük Devleti'ne bağlandı.

        Hazreti Muhammed'in dokuzuncu kuşaktan torunu İmam Cafer, 969'da Mekke'ye hâkim olmuştu. Daha sonraki tarihlerde bölgede güç kazanan devletler, Peygamberimiz'in soyundan gelen kişileri "Mekke Emiri" olarak tanıdılar.

        Yavuz Sultan Selim'in saltanatının ilk senelerinde de iki devletin ilişkileri iyi durumdaydı, ancak Memlükler'in Çaldıran Savaşı'ndan sonra Safeviler ile anlaşma yapmaları yüzünden ilişkiler bozuldu. Memlük ordusunun 24 Ağustos 1516'da Halep yakınlarındaki Mercidabık'ta meydana gelen savaşta yenilip hükümdarlarını da kaybetmeleri üzerine Suriye bölgesi Osmanlılar'ın eline geçti. Osmanlı ordusu Sina Çölü'nü de rahatlıkla geçip Kahi­re'nin kuzeydoğusundaki Reydaniyye sahrasında 22 Ocak 1517'de meydana gelen savaşta Memlük kuvvetlerini bir kez daha mağlup etti ve Kahire'deki sokak çatışmalarının ardından Mısır da tamamen Osmanlılar'ın eline geçti.

        Yavuz'un Mısır'a hâkim olmasının ardından Memlük Devleti'ne bağlı olan Mekke Emiri Şerif İkinci Berekat, oğlu Ebü Nümey'i Kahire'ye göndererek Osmanlı hâkimiyetini kabul etti.

        Ebü Nümey, 1517 Temmuz'unda Yavuz'un yanına gelirken kutsal emanetlerden bazıları ile Kâbe'nin anahtarlarını da Kahire'ye götürmüştü ama kutsal emanetlerin önemli bir kısmı Medine'de, Mescid-i Nebevi'de bulunuyordu. Yavuz Sultan Selim, kendisine sunulan emanetleri İstanbul'a gönderdi ancak kutsal emanetlerin büyük bir bölümü Medine'de kalmıştı. 18. yüzyılın ortalarında Arabistan Yarımadası'nda terör estiren Vehhabiler, kutsal emanetleri de yağmaladılar. Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa, Mekke ile Medine'yi işgalden kurtardıktan sonra 1818'de Vehhabi liderlerini de yakaladı ve teröristleri idam edilmek üzere İstanbul'a gönderirken, çalınan emanetleri de yeniden Medine'ye gönderdi.

        Birinci Dünya Savaşı yıllarında Mekke Şerifi Hüseyin'in isyanı sırasında Medine'yi savunan Fahreddin Paşa, Peygamberimiz'in kabrinin bulunduğu bu şehri son âna kadar müdafaa etti ve başkalarının eline geçmemesi için 30 kadar kutsal emaneti iki bin askerin koruması altındaki bir trenle İstanbul'a gönderdi.

        Birinci Dünya Savaşı'ndan buyana İstanbul'da, Topkapı Sarayı'nda muhafaza edilen kutsal emanetlerin arasında bulunan en önemli eşya, Hazreti Muhammed'in Yavuz Sultan Selim zamanında İstanbul'a getirilen hırkasıdır.

        Hırka-i şerif ve bazı kutsal emanetler, Topkapı Sarayı'nda asırlarca Has Oda'da saklanmış ve Has Oda, bu yüzden "Hırka-i Saadet Dairesi" ismini almıştı. Dairede, Enderun teşkilâtının en seçkin mensuplarından kırk kişi görev yapar ve gece-gündüz Kur'an okunurdu.

        Kutsal emanetlerin en önemlilerinden bir diğeri, "sancak-ı şerif" idi ve "Ukab" denen siyah renkteki sancağın peygamberimizin sancağı olduğuna inanılırdı.

        Daha birçok kutsal emanetin muhafaza edildiği Hırka-i Saadet Dairesi, Topkapı Sarayı'nın bugün en fazla ziyaretçi alan mekânıdır.

        ESKİ İFTAR SOFRAMIZ

        Zencefilli kuzu kebabı

        SÜT kuzusunun budu, yarım saat kadar az suda haşlanır. Etrafı, havanda dövülmüş taze zencefile bulanır. Ayrı bir kapta eritilmiş ve hafif yanma kıvamına getirilmiş halis yağ her tarafına temas edecek şekilde üzerine dökülür. Etin birkaç yeri bıçakla delinir ve deliklere soyulmuş sarmısak yerleştirilir. But, tercihen odun ateşiyle ısıtılan fırına yerleştirilir ve nar gibi kızarmasına yakın çıkartılarak üzerine bol kekik serpilir ve yeniden fırına verilir, yaklaşık on dakika kadar daha tutulur. Çıkartıldıktan sonra birkaç defa silkelenerek kemiklerinden ayrılır ve yenmeden önce üzerine nar ekşisi dökülür.

        HATTIN ÜSTADLARI

        Sultan Üçüncü Ahmed

        LÂLE Devri'nin hükümdarı olan Üçüncü Ahmed, 1703 ile 1730 yılları arasında hüküm sürdü. Sülüs ve celi sülüs yazılarını devrinin büyük ustası Hafız Osman Efendi'den, talik yazıyı da Veliyüddin Efendi'den öğrendi. Üçüncü Ahmed'in Hafız Osman'ın vefatından sonra zamanının Mehmed Bursevi, Mustafa bin Süleyman, Beşir Ağa ve Yahya Fahri gibi meşhur hattatlarından da istifade ettiği söylenir.

        Hükümdarın, Topkapı Sarayı Kütüphanesi'ndeki yazılarının dışında İstanbul'daki bazı camilerde de levhaları vardır. Topkapı Sarayı'nda Arz Odası'nın kapısının üzerindeki besmele de onun tarafından yazılmıştır ve en büyük celi sülüs yazılarından biri Ayasofya'nın arkasında, bir diğeri de Üsküdar Meydanı'nda bulunan ve kendisi tarafından yaptırılan çeşmelerin üzerindedir.

        Üçüncü Ahmed'in kendi eseri olan ve daha önce Neslişah Osmanoğlu'nda bulunan bu tuğrası, Osmanoğlu'nun vefatından sonra ailesi tarafından Topkapı Sarayı'na hediye edilmiştir.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa