Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Müzik Pelin Opcin Londra Caz Festivali’nin yeni programlama direktörü

        Müjdemi isterim, 2005’ten beri İstanbul Caz Festivali Direktörü olan Pelin Opcin, artık dünyanın önemli ve içerik üreten caz festivallerinden Londra Caz Festivali’ni düzenleyen Serious’un programlama direktörü. Gerçi 25. İstanbul Caz Festivali’ni bitirmeden gitmeyecek, yani hâlâ görevde. Haberini alır almaz, mutluluğunu paylaşmak ve böylesi bir görevi nasıl birinin üstleneceğini yazmak istedim. Çünkü bu, hedeflerine ulaşmak için artık yorulmaya başlayan gençlere bir ışık. Elbette Opcin’in başarısının altında onun yeteneği olduğu kadar İKSV’nin de desteği var: Kurum şüphe etmeden işini iyi yapana yetki verdi, gençleri çalıştırmakta ısrarcı oldu, kültür sanat dünyasında sonu çabuk gelen işlere karşı kalıcı fikirlerle yoluna devam etti, dünya çapında büyüdü. O yüzden bu tür transfer haberleri doğal, hatta geç kalınmış bile denilebilir. Yeni festival direktörünün kim olacağı ise henüz belli değil. Detayları konuşmak için Opcin ile karla karışık bir İstanbul gününde buluştuk. Sağ olsun, festivalin ilk direktörü, şimdi İKSV Genel Müdürü Görgün Taner de sohbetimize katıldı. Kendisi en az Opcin kadar heyecanlı ve eski günleri anlatırken geleceğe dair de umutlu. HT Pazar'dan Ece Ulusum'un haberi...

        REKLAM
        • Pelin Opcin: Tabii en önden izlersiniz artık!

        Biz haberi yeni duyduk ama eminim öncesinde bir karar verme süreci olmuştur.

        Pelin Opcin: Londra Caz Festivali’ni yapan ekip müzik alanında çok hatırı sayılır bir yerde. 15 yıldır tanışıyoruz, onlarla çalışmalarımızdan dolayı doğal bir dostluk oluştu. Bu süreçte beni gözlemleme şansları olmuş. Bazı dönemler Türkiye’deki koşullardan dolayı festivalle ilgili zorluklar olsa da bu durumlar bize çok şey öğretti. En başta bizi yaratıcı kıldı, olumsuzluklar motivasyon oldu. Belki de bu sayede geliştirdiğim kas sayesinde biraz daha fark edilir oldum. Teklifi 2016’da yaptılar.

        Kabul etmeniz neden bu kadar uzun sürdü?

        P.O.: 25’inci yılı da yapmak istedim ve doğru zamanı bekledim. Şu anda bile sanki sanki burası hiç bitmeyecek gibi görevlerim devam ediyor.

        REKLAM

        Yeni bir hayata başlıyorsunuz, bunun bir endişesi var mı?

        P.O.: Her şey olacağına varır. Yapılması gereken çok şey var, heyecan da var. Eminim doğru gitmeyecek birçok şey de olacak. Onları aşarak ilerleyeceğiz. Çok temel şeyler dışında oranın hazırlığıyla ilgili bir şeye başlamadım. Yarın hiç olmayacakmış gibi İKSV’liyim hâlâ. Ama buradaki bağımız kopmaz. Kurumdaki herkes benim ailem, arkadaşım.

        Görgün Bey memnun görünüyorsunuz.

        Görgün Taner: Elbette. Pelin çok tevazuyla anlattı ama o bizim için bir mücevher. Sadece Londra değil, dünyanın neresinde kültür sanata dair bir yöneticilik pozisyonu olsa çok rahat yapacak kalibrede..

        Bu İKSV’nin 3’üncü yurtdışı transferi.

        G.T.: Şöyle bir sahne düşünün: Bir masada Bengü (Ünsal) ile Pelin oturuyor ve Londra’da nasıl bir iş yapacaklarını tartışıyor. Bu Türkiye’deki insan kaynağının iyi şekilde ele alındığında nerelere varabileceğini gösteriyor. “Türkiye’den çıkan yöneticiler kriz yönetmeyi çok iyi bilir” denir. Eh, bizim krizsiz zamanımız olmadığından kriz bizim için normal bir süreç. Bu işleri Türkiye’de yapıyoruz, Norveç’te değiliz. (Gülüyorlar.) Kendisini bir daha kutluyorum. Artık Londra’ya gittiğimizde konserlere geliriz Pelin!

        REKLAM

        P.O.: Tabii en önden izlersiniz artık! (Kahkahalar.)

        Pelin Hanım’la tanıştığınız ilk günleri hatırlıyor musunuz?

        G.T.: Bir şey yaratacaksanız sizin bir söylediğinizin üzerine iki koyabilecek, kendisi de üç söyleyebilecek bir yapısı vardı. Hatırlıyorum, genç müzikler konusunda tartışırdık. Kaç sene oldu yahu?

        P.O.: 1998’de girdim...

        G.T.: Tabii ya. Müzik bilgisi çok kuvvetliydi ve fikrini özgürce, imtina etmeden söylerdi. Planlı ve yaratıcıydı. “Şöyle gruplar var, bunları getirtelim” diyordu sürekli. Bir gün dayanamayıp “Tamam ya, bir konseri sen yap” dedik. Hangi konserdi o?

        P.O.: Morrissey’in adını yazmıştım (Kahkahalar). Yaptım ama, yapmadım mı? “Los Angeles’ta konser vermiş, sahneyi terk etmiş ama isterseniz deneyelim” demiştim. Denedik, cevap da aldık. Oysa cevap alamadığımız da çok oldu ama denemeye devam ettik. Bu ısrarımız belki de zamanla insanları cevap vermeye zorladı. Faks yollamıştım.

        REKLAM

        G.T.: Gençken de Pelin’den birçok şey öğrendim. Genelde tam tersi düşünülür ama öyle değildi.

        P.O.: Görgün Bey’in de liderlik özelliği sayesinde.... Gençlere sorumluluk verilir ama yetki verilmez ki bu bir hata. Bana yetki verildi, bana güvendiler. Ben ikinci yılımda Roxy’nin programını ayarlamaya başlamıştım.

        3 GÜN OKULA, 3 GÜN İKSV’YE GİTTİM’

        Kendinizden beklemediğiniz ama başardığınız bir iş oldu?

        P.O.: Biz konserin önünde durum “Bunu biz yaptık” diyenlerden değiliz. Ancak bu kadar büyük bir iş çıkacağını, başıma neler geleceğini bilmeden biraz da yalnız kalarak yönetebildiğim festival dönemini unutamam; 2013... Farkında olmadan birçok kilidi çözmüşüz.

        G.T.: Pelin’i hiçbir konseri ikinci sırada oturup izlediğini görmedim. Herkesi izleyip müzisyenin izleyiciyle ilişkisi, izleyicinin o sırada müzisyenden ne aldığı, konserin nasıl gittiğini yani büyük resmi görerek konseri izledi.

        REKLAM

        P.O.: O oturduğunuz koltuk o kadar değerli ki. Bir izleyici ayakta kalırken sen nasıl rahatça oturabilirsin? Boğazından geçmez.

        Buraya ilk geldiğinizde ne hayal etmiştiniz ?

        P.O.: Bunu hayal etmiyordum. Ancak zaman beni çok güzel bir noktaya taşıdı. Elbette çok da tesadüfi değildi. Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü mezunuyum. Son yılımda haftada 3 gün okula, 3 gün İKSV’ye gittim. Okulda da gece gündüz çalıştım çünkü bir kadro pozisyonu olabilirdi. Bir gün kendime “Hangisini istiyorum?” diye sordum. Ben sanatı istiyordum... Bu sanı- rım tutku ve tutkumu da tutarlı bir şekilde sürdürerek bugüne geldim.

        ‘Tek sürprizimiz Nick Cave değil’

        İstanbul Caz Festivali birçok şeye öncü oldu. İstanbul Üniversitesi’nde ‘Caz Anasanat Dalı’ açıldı, flapper dans partileri arttı, diğer köklü festivallerle dayanışmaya gidildi... Bunları gitmeden önce görmek size nasıl hissettiriyor?

        REKLAM

        P.O.: Çok güzel yetişmekte olan caz müzisyenleri çoğaldı ve caz müziği altyapısı sağlamlaştı. Kritik zamanların sanatçılar üzerindeki yaratıcı etkisini çok gördük. Dediklerinizle beraber asıl işin temeli olan sanatçılar tarafında bir ilerleme var ve daha da fazla olacağını düşünüyorum.

        Genç Caz’ın da etkisi var...

        G.T.: Başlattığı Genç Caz projesi çok önemli. Gençlerle ilgili hep yalapşap projeler oluyor ve hızla bitiyor. Bu yıl ‘Genç Caz’ın 16’ncı senesi ve bu projesinden geçen sanatçıları toplasınız, müzisyenler havuzuna kattıklarını görebilirsiniz.

        Nick Cave ve LP ilk açıklandı. Başka ipucu yok mu?

        P.O.: Şu anda paylaşmıyor oluşumuzun elbette bir sebebi var. Ancak tek sürprizimiz Nick Cave değil (Gülüyor)...

        G.T.: Pelin başlığı verdin! (Kahkahalar)

        P.O.: Biz festivali bir line-up festivali olmaktan çıkardık. Biz onu başaramayız ancak konsept festivali olabiliriz. Her şeyin en iyisini ve güzelini getiren bir seçki olabiliriz. “Eee şimdi kim geliyor?” sorusunun cevabını vermek zorunda olan bir festival değil de insanlar “Kimi getiriyorsa ona gidelim” desin istedik. Ama 25’inci yılında elbette geçen yılların tozunu atmak gerek.

        REKLAM

        Afişlerde “Caz ve dahası” yazıyor. Nedir o dahası?

        P.O.: İstanbul Caz Festivali ana konseptin caz olduğu ama içine başka yolcuların da binebildiği bir gemi. Bazen “Bunun neresi caz?” dediklerinde anlatıyoruz işte caz ve dahası... Popüler müziğe çok girmeden nitelikli sanatçıları davet ediyoruz. Bu deyişi kaba bulan da oldu gerçi.

        ‘Çok Zor’

        2003’te Radiohead açıklamanız hâlâ akıllarda Görgün Bey...

        G.T.: Yakın zamanda mümkün değil. Biz parasını verdik, getiririz diye bir şey yok artık. Büyük turneler, kurumları aracı olarak kullanıyor. 2000’li yılların ortalarından itibaren stadyum konserleri ve büyük konserlerde yapısal büyük değişiklikler oldu. Medya grupları, biletleme şirketleri, mekânlar, sanatçı ajansları... Hepsi birleşti, bir büyük kurum onları satın aldı, ardından sattı. Artık bu iş şöyle oldu; sanatçıyı bir taraftan veriyorsunuz diğer taraftan çıkıyor. Fabrika gibi... Yapılabilir ama çok zor.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa