Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Seçmen siyasete ve sisteme tepkili
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Şöyle bir girişle başlamak istiyorum. Genel olarak 2024 yerel seçim sonuçlarının değerlendirmesi, iki başlığa sıkışmış durumda. Bunların ikisi de birbiriyle bağlantılı. Özellikle iktidara yakın çevrelerde bu yaklaşımlar hayli öne çıkıyor.

        İlki ekonomik sebepler. Bunun içinde emekliler başta olmak üzere alım gücü çok düşük olan kesimler yer alıyor. İkincisi, pek çok ciddi araştırmada dikkat çekilen “AK Parti seçmeninin sandığa gitmemesi.”

        Bunların her ikisi de seçime dair ciddi sonuçlar üretmiştir. Buna itirazım olamaz. Ancak ortaya çıkan sonuçların bundan ibaret olmadığını, iç içe geçmiş pek çok dinamiğin harekete geçtiğini düşünüyorum. Tam da bu nedenle haftalardır seçim sonuçlarını tartışıyoruz.

        Seçmen 2023 Mayıs ayında, ilk turda parlamento çoğunluğunu Cumhur İttifakı’na verdi. İkinci turda ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı bir kez daha beş yıllığına seçti. 2019 seçimlerinde Ankara ve İstanbul’u kazanan muhalefetin 6’lı Masa ittifakı toplumda beklenen desteği bulamadı. Oysa ekonomideki tablo, hemen hemen aynı vahim rakamlarla o günlerde de geçerliydi.

        ERDOĞAN'IN SEÇMENLE BAĞI

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’la seçmen arasında duygusal boyutu yüksek, aynı zamanda güvene dayanan bir ilişki var. 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı olarak seçildiğinden itibaren gelişen, her geçen gün daha kuvvetlenen bir bağ bu. O nedenle son yılların kritik seçimlerinde partiden çok Erdoğan’ın liderliğinin taşıyıcı gücüyle başarılar elde edildi.

        Buradan hareketle, 2024 seçimlerinde sandığa gitmeyen ya da tercih değiştiren seçmenin, siyaset üretme ve toplumla bağ kurma anlamında ciddi sorunlar yaşayan AK Parti’ye sert mesajlar verdiğini söyleyebiliriz. Ancak yanına bir başlığı daha eklemek kaydıyla. Seçmen, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin işleyişinde ortayla çıkan aksaklık ve hantallığın, sorunların çözümüne ne derece olumsuz yansıdığını gördü ve cezalandırdı.

        Bunu başka bir tablo üzerinden daha net tarif etmek istiyorum. AK Parti’nin siyaset ve kadro üretmekte toplumun taleplerinin gerisinde kalması, muhalefetin yeni aktörlerini çok daha kuvvetli hale getirdi. Yenilenen hükümet sisteminde toplumun ihtiyaçlarına ve sorunlarına çözüm getirmesi gereken mekanizmalar, daha açıkçası bürokrasi de işlemedi. Başından itibaren AK Parti’nin gerek 2017 referandumunda, gerekse 2018, 2019 ve 2023 seçimlerinde kazanmasına rağmen kent merkezlerinde sürekli oy kaybetmesinin temelinde bu var.

        Toplum, kendisine ulaşmayan ve dokunmayan bir siyaseti anlamsız buluyor ve üzerini çiziyor.

        İKTİDAR PAYLAŞIMI NE DEMEK?

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, elbette partide düzenlemeler yapacak, tıkanan mekanizmaların önünü açmak için adımlar atacak. Aynı bakış açısının ve hamlelerin hükümet sisteminin işleyişine dair de gündemde olması elzem. Seçmenin 2024’de verdiği mesajlar iktidar tarafında “Sen devleti yönet, muhalefet de yereli” parantezinde anlaşılırsa, 2028’e giden yol çok daha zorlu hale gelebilir.

        Mehmet Şimşek, sadece iktidar tarafında değil, muhalefetin geniş kesimlerinde de karşılık bulan ve güven oluşturan bir aktör. Hedeflere ulaşma konusunda verdiği mesajlar, genel anlamda sahici bulunuyor. Bu güvenin devamı, ortaya konulan başlıkların hayata geçirilmesiyle doğrudan ilgili. Sözgelimi kamuda tasarruf meselesi, ortaya çıkacak rakamların da ötesinde sembolik ve umut yeşertici bir değere sahip. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü kabine toplantısında bunu güçlü biçimde vurgulaması önemli.

        HAK VE ÖZGÜRLÜK TALEPLERİ

        Ancak ekonominin yanı sıra, toplumun gündeminde çok ciddi karşılığı olan konularda da adım atılması önemli.

        Bunun iki başlığı var. Bir kez daha ifade etmiş olayım. Birincisi hak ve özgürlükler alanındaki taleplerin, benzer biçimde adalet arayışlarının karşılık bulacağı bir atmosfer ve zeminin oluşturulması. Bu durum popüler hale gelmiş davalardan daha büyük bir alana karşılık geliyor. İkincisi, artık ayrışma ve kamplaşma dilinin terk edilmesi. Erdoğan-Özel görüşmesinin ve devamındaki sürecin buna dair ciddi bir atılım olduğunu düşünüyorum.

        En önemlisi de Türkiye’de seçmenin hala siyasi merkezin iki güçlü partisinden çözüm beklemesi ve onları oturmaya, konuşmaya ve sorunlar üzerinde müzakereye davet etmesi. Etrafımızdaki coğrafyanın savrulduğu sorunlara bakılınca bunun ne kadar değerli olduğunu görmemek mümkün mü?

        Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın normalleşme tanımı önemli. Diğer yandan Özgür Özel'in 31 Mart gecesi itibarıyla açmaya gayret ettiği siyaset alanına ve üslubuna destek verilmesi de sürecin devamı için çok önemli.