Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YILLAR önce okuduğunda yurtlarından edilmiş, ülkesi işgal altında kalmış bir entelektüelin edebi isyanı karşısında dona kalmıştım…

        Vicdana saplanan satırlarını dönüp bir daha okuma gereği duymuştum…

        Dile kolay, kendisi gibi on binlerce insan 30 yıl sürgünde kaldı; sürgün edildiği ülkeden de sürgüne gönderildi…

        On yıllar sonra doğduğu toprak Ramallah’a döndüğünde perişan halde bulduğu ülkesi bugün daha kötüye gitti…

        Bu dert onu 2021 yılında doğup büyüdüğü toprak yerine, kaçıp sığındığı Ürdün’de aramızdan ayırdı…

        Filistinli şair, entelektüel Mourid Barghouti, İsrail’in kendisi gibi yurdundan ettiği bir neslin hazin öyküsünü anlattığı “O da iyidir…” şiirine şöyle başlar:

        “Yataklarımızda ölmek de iyidir

        temiz bir yastıkta

        ve arkadaşlarımızın arasında...

        Bir kez olsun

        ellerimiz göğsümüze kapanmış,

        boş ve solgun,

        çiziksiz, zincirsiz, bantsız

        ve belgesiz ölmek iyidir...”

        Burada da kalmayıp şu etkili dizeyi sıralar:

        “Temiz bir ölümle ölmek iyidir,

        gömleğimizde deliksiz

        ve kaburgalarımızda delilsiz...

        Yanağımızın altında kaldırım taşı değil, beyaz bir yastıkla,

        ellerimiz sevdiklerimizin elleri arasında,

        çaresiz doktorlar ve hemşireler etrafımızda,

        arkamızda zarif bir vedadan başka hiçbir şey bırakmadan,

        tarihe aldırmadan,

        dünyayı öylece bırakarak,

        bir gün bir başkası onu değiştirir diye umarak

        ölmek iyidir…”

        Barghouti’nin şiirinin bir bölümünü dün sosyal medyada görünce dönüp bir daha okuma gereği duydum.

        İnsanoğlu için en ağır sonuç olan ölüm kadar, nasıl gerçekleştiğinin de önemli olduğu gerçeğini tüm çıplaklığıyla yüzümüze vuruyordu…

        “Bir gün bir başkası onu değiştirir diye umarak…” diye niyet etti, dünyayı öylece bırakacak gitti…

        Ancak, İsrail’in aymazlığı karşılığında ülkesi bıraktığından çok daha ağır saldırılara uğradı…

        Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin insan hakkı ihlali cezası bile sonuçsuz kaldı…

        FİDAN’IN NÜKLEER SİLAH UYARISI

        Bir çözüm üretilmediği takdirde işin nereye varacağı da meçhul…

        Hatta çok daha ağrının gelebileceğine yönelik veriler var…

        Nitekim Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da dün Brüksel’de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ve Belçika hükümetinin ev sahipliğinde düzenlenen Birinci Nükleer Enerji Zirvesi’deki konuşmasında bu konudaki endişesini aktardı…

        Nükleer silahlar açısından Orta Doğu’nun içinde bulunduğu baskıyı anımsatıp uyardı:

        “Gazze’deki katliam sürerken, İsrailli yetkililerin nükleer silahlarla ilgili söylemleri, sadece ‘pervasız’ denilerek geçiştirilemez…”

        Kaygısında haklı, çünkü İsrail Gazze konusundaki pervasızlığını nereye vardıracağının sınırı olmadığını her adımda sergiliyor...

        Milyonlarca insanın sıkışıp kaldığı Refah’a kara saldırısına hazır olduğunu açıktan ilan ediyor...

        Yetmiyor bölge ülkelerine de nükleer silah tehdidinde bulunuyor...

        TAVŞANA KAÇ TAZIYA TUT

        Beyaz Saray yönetiminin bu pervasızlık karşısındaki tutumu ise tavşana kaç tazıya tut politikasının devamı niteliğinde…

        Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın önceki günkü sözleri de bunun açık ilanı…

        Sullivan, Başkan Biden’ın saldırılarına devam edeceğini dile getiren İsrail Başbakanı Netanyahu’ya, “Refah’a kapsamlı bir kara operasyonu düzenlemeden Hamas unsurlarını hedef alması ve sivillerin zarar görmemesi gerektiğini” söylediğini açıkladı.

        Bunun Netanyahu tarafından “sen devam et…” diye algılanacağı da açık…

        Dolayısıyla Dışişleri Bakanı Blinken’ın Filistin’in bağımsız devlet olması için Orta Doğu ülkelerine ziyaretten çıkacak olan da geçmiş beş gezisindeki sonuçtan farklı olmayacak…

        Hele ki Netanyahu'nun telefon görüşmesinde anlaştıkları üzere, bir İsrail heyetinin Refah'a ilişkin olası alternatif planlamalar konusunu ele almak üzere gelecek hafta Washington'a gidecek olması da kısa vadede bir çözüme ulaşılmasının olanaksızlığını gösterir.

        Blinken’ın Suudi Arabistan’ın ardından geldiği Mısır’daki görüşmeleri sonrası Katar, BAE, Ürdün, Filistin ve Suud Dışişleri bakanları ile yaptığı görüşmenin ardından gideceği İsrail’de söyleyeceklerinin etkisini de azaltır…

        Nitekim bundan öncekilerde de böyle oldu…

        Geriye ise yine çözümsüzlük, vatanlarından edilmiş insanlar ve hüzün kalır…

        “DİPLOMAMI ASACAK DUVAR…”

        Ölümün bile hayırlısını aratacak hale getirir…

        Sürgünde zorluklar arasında elde edilen en değerli kazanımlar da anlamsızlaşır.

        Mourid Barghouti’nin dizeleri ile başlamıştım, onun Mısır’da Üniversite diplomasını aldığında dile getirdiği çaresizliği gibi:

        “Üniversite diplomamı almakta başarılı oldum, ancak onu asacak bir duvar bulmakta başarısız oldum…”

        Unutulmamalı ki bu topraklar dün kutladığımız Nevruz’un kahramanı Demirci Kava hikayeleriyle dolu…

        Bu coğrafya her daim gösterdi ki, kimsenin ettiği kötülük yanına kâr kalmaz…

        Nevruz Bayramınız kutlu olsun…