Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya Sabah, Avşar-Erdoğan röportajını böyle verdi

        Sayın Başbakan'ı kendim aradım. Telefona özel basın danışmanı çıktı. Kendisini Hülya Avşar Stüdyosu'na konuk olarak davet etmek istediğimi söyledim. Bu konuşmadan iki saat sonra kendisi beni aradı. Programıma davet ettim. Bir başbakanın bir talk şova konuk olarak katılmasının Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk kez olacağını, bu ilki de kendisinin gerçekleştireceğini söyledim. Sayın Başbakan 'Peki tamam. Davetinizi kabul ediyorum. Daha sonra da gün için sizi arayacaklar' dedi. Ben kendisinin aramasından dolayı programa katılacağını düşündüm ama açıkcası bu kadar çabuk olacağını düşünmedim. En erken eylül ayında katılabileceğini sanıyordum. Davetimi bu kadar çabuk kabul etmesi beni oldukça şaşırttı. Bir hafta sonra telefon geldi. Çekim günü ve yeri söylendi. Bana söylenen saatten bir saniye bile şaşılmadı. Çekimden sonra Sayın Başbakan, büyük bir nezaket göstererek beni ve Türkmax Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Karaca'yı kahve içmeye davet etti.

        ŞERİAT GELECEK Mİ?

        Gelelim programa. Özel olarak hiçbir hazırlık yapmadım. Çünkü ben zaten programı bir röportaj havasına büründürmüyorum. Konuklarımı bir sohbet havasıyla ağırlıyorum. Karşılıklı sohbet ediyoruz. Sayın Başbakan ile de böyle bir sohbette bulunmak istediğim için özel bir hazırlık yapmadım. Benim amacım siyasi değil, Sayın Başbakan'ın günlük yaşamı üzerine sohbet etmekti. Elbette kafamda benim ve halkın merak ettiği sorular vardı. Onları sordum. Örneğin 'Şeriat gelecek mi, gelmeyecek mi?' diye bir soru sordum. Bu soruyu da evire çevire değil, direkt olarak sordum. Direkt olarak da cevap aldım. Sayın Başbakan'ın bana verdiği cevaplarla şeriat konusunda korkulacak bir durum olmadığını anladım. Tayyip Bey de korkulacak biri değil. Hatta şeriatı getireceği yönünde düşüncelerin oluşmasına oldukça şaşırıyor. Bence yapmak istediklerini yerine getirmesi için biraz zaman verilmeli. Ben isteyenin türban takabileceğinden, türban özgürlüğünden yanayım. Bu düşüncem Sayın Başbakan'la tanışmadan, konuşmadan önce de vardı. Ne var ki kara çarşaftan yana değilim. Kara çarşaflıların çoğalmaması gerektiğini düşünüyorum.

        ZEHRA NASIL?

        Sayın Başbakan'ın bir ışığı ve karizması var. Sakin ve soğukkanlı. Çok kuvvetli bir kişiliğe sahip. Kendisini yeterince ifade edemediğini açık açık gördüm. Kendisini ifade edememesinin nedeninin kendisiyle ilgili bir durumdan değil sorulan sorulardan kaynaklandığına inanıyorum. Programdan sonra birlikte kahve içip, sohbet ettik. Mutlu olup olmadığımı sordu. Zehra'nın ve Sadettin Bey'in halini hatırını sordu. Zehra'yı çok sevdiğini anladım. Bu nedenle de çok mutlu oldum. Bu sohbet sırasında Sayın Başbakan'dan bana sıcak bir elektrik geçti. Sayın Başbakanımız, programıma katılarak bana olan güvenini gösterdiği için oldukça mutlu oldum. Bana olan güvenini hissettim. Emine Hanım'ın beni sevdiğini biliyorum. Sayın Başbakan'ın programıma katılmasında Emine Hanım'ın da etkisi olduğuna inanıyorum. Benim programıma katılması gerçekten akıllıca, zekice bir davranıştı. Çünkü Sayın Başbakan'ın kendisini en iyi ifade edebileceği plartformlardan biri benim programımdı. Halka ulaşmak için iyi bir yol olduğunu düşünüyorum. Çünkü artık mitinglerin ve halka seslenişlerin yeterince dinlendiğini sanmıyorum. Bu da bir ifade zorluğu yaratıyor.

        * (Siyasi gerilimi kastederek) Ama artık halkta değil galiba top... - Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyerek yola çıktık. Çünkü Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün en zor anlarında bile gelip dayandığı kapı, Türkiye Büyük Millet Meclisi olmuştur. Oradan çıkarmıştır kararı. Ve burada da halkın verdiği yetkiyi ancak halk alır.

        * Kapatılmaya geldiğimiz zaman halkın yapabileceği bir şey... - Bunların hepsi ayrı ayrı konular ama. Ben bunu biliyorsunuz çok farklı yaşayan insanım. Biliyorsunuz, şiir okudum, ki bu şiir Talim Terbiye Kurulu'nun Milli Eğitim Bakanlığı'nın tavsiye ettiği kitaplarda olan bir şiirdi. Bununla hakkımda çıkarılan suçlama belliydi. İçeri girdim, çıktım ve gazetelerin o zaman attığı başlık. Muhtar bile olamaz demişlerdi. Ama biz kararlı bir şekilde yolumuza devam ettik. Muhtar bile olamaz dedikleri insan, geldi bu ülkede başbakan oldu.

        * Bence sizin iki tarafınız var. Gerçekten bu detaylar var. Bu tarafa dönüyoruz, gerçekten helal olsun... Bu tarafa dönüyoruz. Bu sefer hani, o meseleye gelmek için söylemiyorum. Artık hepimiz sıkıldık. Başörtüsü meselesi çıkıyor. Hayda.. Şimdi başbakanımız bunu niye yaptı diyoruz... - Şimdi Hülya hanım bakın bu konu, öyle zannediyorum ki sizler için de bir özgürlükler konusu.

        * Evet. - Bizim nezdimizde açık kapalı ayrımı diye bir şey söz konusu değil. Fakat başbakanlık konumuna gelmiş bir insan olarak. Size bu konuda bir soru, hele hele yurtdışında yabancı gazeteci tarafından sorulduğunda, siz hayır ben bunun cevabını vermiyorum diyemezsiniz. Kaldı ki bunun cevabı ilk defa orada verilmedi. Bunu çok kez konuştuk.

        * Simge olarak... - Daha önce verilmiş olan bir cevap. Bu konuda bu kelimelere takılıp kalma olayı, ne yazık ki bazı niyet itibariyla dürüst davranmayan bir anlayışın gereğidir.

        * Evet ama, çok açıksınız. O yüzden diyorum. - Şimdi bu noktada bir defa ben ülkemde, hiçbir zaman böyle bir ayrımın tarafı olmadım ki. Benim için ülkemde başı açık hanım kardeşimle, başı örtülü hanım kardeşimin hiçbir zaman, böyle bir sıkıntısı olmasını istemem. Bunun da teminatıyız. Nerede teminatıyız? Partimin bir defa bütün kadın kollarının içerisinde çalışan başörtülü bayanlar da var, başı açık b a - yanlar da var.

        * Bilmiyoruz... Herkes adına soruyorum. - Ne demek. Siz bilmiyorsanız ben buna iyice üzülürüm. Hele hele bir medya mensubu olarak çok üzülürüm.

        * Ben biliyorum. - Aynı şekilde ailemde de var.

        * Öyle mi? - Örtülüsü de var, açığı da var...

        SABAH

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa