Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Son dakika: Meclis Başkanı Kurtulmuş: Dünya barışının kapısı Ortadoğu'dur

        G20 Parlamento Başkanları Zirvesi kapsamında Hindistan'a giden Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, İsrail-Filistin savaşı, yeni anayasa ve İsveç'in NATO üyeliğine dair Habertürk Ankara Temsilcisi Fevzi Çakır’ın sorularını yanıtladı. Bölgesel ve küresel çatışma potansiyeline dikkat çeken Kurtulmuş, dünya barışının Ortadoğu barışından geçtiğini söyledi. Kurtulmuş, “Dünya barışının kapısı Ortadoğu barışıdır, bu barışın kapısının kilidi de bağımsız bir Filistin Devleti’nin bütün dünya tarafından tanınması ve korunmasıdır” dedi.

        P-20 ZİRVESİ

        Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de G20 Parlamento Başkanları Zirvesi’nde (P20) düzenlendi. Zirvede Türkiye’yi TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş temsil etti. Kurtulmuş’un girişimleri ile Filistin-İsrail arasında yaşananlar zirvenin ana gündem maddelerinden biri oldu. Kurtulmuş G-20 ülkelerinin Meclis Başkanlarından Gazze’deki sivillere yönelik yapılan saldırılarının sona erdirilmesine için destek istedi. Bir insani koridor açılarak, Gazze’ye acilen insani yardımların ulaşması gerektiğine vurgu yaptı. Kurtulmuş ikili temaslarında da mevkidaşlarıyla temasında da Filistin’in haklı davasına vurgu yapan değerlendirmelerde bulundu.

        REKLAM

        Zirvenin ardından Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, temaslarını takip eden Habertürk TV Ankara Temsilcisi Fevzi Çakır’ın sorularını yanıtladı. Kurtulmuş’un sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

        P20 kapsamında Hindistan’daydınız, ama İsrail-Filistin meselesine yönelik değerlendirmeleriniz dikkat çekti. Filistin-İsrail meselesinde diğer ülkelerin yaklaşımı nasıldı?

        “BİR VURDUM DUYMAZLIK SÖZ KONUSU”

        …Oturumlarda meseleyi bir şekilde İsrail-Filistin arasındaki çatışmalarda yaşananları ve özellikle Gazze’deki gayri insani durumu dünya gündemine getirmeye gayret ettik…Şu anda çok acil bir durum söz konusu. Biz bunu konuşurken de yine yüzlerce insan Filistin'de katlediliyor. Müslümanlara, Filistinlilere karşı zulümler artırılarak devam ediyor. Buna da maalesef dünya kamuoyu, uluslararası camia ya çifte standartlı ya İsrail yanlısı, açık bir İsrail taraftarlığı şeklinde yaklaşımlar sergiliyorlar. Bir vurdum duymazlık, bir görmezden gelme durumu söz konusudur.

        REKLAM

        “TÜRKİYE GÖRMEZDEN GELEMEZ”

        Biz Türkiye olarak böylesine büyük bir insani krizi görmezden gelemeyiz…Bütün imkanlarımızı ortaya koymuş vaziyetteyiz. Bütün bunları, G20 Parlamento Başkanları toplantısında 2 ayrı oturumda da tekraren dile getirme imkânım oldu. Bunu gündeme getirmek şu bakımdan da önemliydi; Gazze’deki sıkıntı, kriz ortaya çıktıktan sonra tertip edilen ilk uluslararası toplantıydı. Böyle bir konunun gündeme getirilmesi fevkalade faydalı oldu. Ayrıca toplantının nihai bildirisine Güney Afrika, Endonezya, Rusya, Çin ve Türkiye olarak özellikle Filistin’de, Gazze'de yaşanan insanlık dramını ifade eden, buna bir çözüm bulunması için uluslararası camiayı sorumluluğa davet eden bir şerh düştük. Biz Türkiye olarak sonuç bildirgesine şerh düştük…İnsani sorumluluğumuzu yerine getirdik.

        Batılı ülkelerinin ve Amerika’nın tutumunu nasıl değerlendirirsiniz?

        “UTANÇ VERİCİ BİR DURUM”

        Özellikle Batılı ülkelerin bu konuyu sanki hiç yokmuş gibi yaklaştıkları, bu konuyla ilgilerinin olmadığını görüyoruz. Gazze’de öldürülen şu anda 2 bini aşkın, 3 bine yakın insan var. Bunların hiçbir şekilde gündemlerinde bile olmadığını görüyoruz. Maalesef burada bazı ülkelerde açık bir tarafgirlik ve çoğu ülkenin görmezden gelmesi şeklinde bir yaklaşımı var. Yüz kızartıcı, utanç verici bir durumdur.

        İsrail-Filistin gerilimi bölgesel bir çatışmaya evrilir mi?

        “DÜNYA BARIŞININ KAPISI ORTADOĞU’DUR”

        Aslında bu kriz ile Ukrayna-Rusya arasındaki savaşın nitelikleri itibarıyla birbirlerine benzer bazı tarafları var. Yani her iki tarafın da her iki çatışmanın potansiyeli itibarıyla bölgesel ve belki küresel savaşların, çatışmaların fitilini ateşleyebilecek bir potansiyeli var. Dolayısıyla biz Türkiye olarak diyoruz ki hem Rusya-Ukrayna arasındaki savaş hem İsrail-Filistin arasındaki gerilim bir an evvel sona erdirilmelidir. Bu, dünya barışı için de şarttır. Zirve’deki konuşmamda da ifade ettim. Dünya barışının kapısı Ortadoğu barışıdır, bu barışın kapısının kilidi de Filistinlilerin hakkaniyet içerisinde, özgürce yaşayabildikleri bir ortamın sağlanmasıdır. Yani bağımsız bir Filistin devletinin bütün dünya tarafından tanınması ve korunmasıdır.

        REKLAM

        Amerika savaş gemileri gönderdi, İngiltere'den de yeni bir uçak gemisi geleceği söyleniyor. Bölgesel bir çatışma riskinin çıkarılmak istenmesi ve daha büyük bir hedef olabilir mi?

        “BÖLGE İÇİN BÜYÜK TEHDİT”

        Bölge zaten bir barut fıçısı. Herhangi bir çatışmanın dünya barışına çok ciddi tehditler oluşturacağı ortadadır. Bütün bunlara baktığımız zaman burada tansiyonu yükseltecek girişimlerde bulunmak dünya barışına yapılacak, verilecek en büyük zarardır. Ben, bunu büyük bir risk olarak görüyorum. Amerikan, İngiliz gemileri ya da diğer ülkelerin buradaki askeri varlıklarını daha da görünür hale getirmelerinin bölge için de dünya içinde büyük bir tehdit olduğuna inanıyorum.

        Türkiye’nin bu meselede öncelikli hedefi nedir?

        “FİLİSTİNLİ GRUPLAR BİRLEŞMELİ”

        Şu anda Gazze ile ilgili en hayati şey bir an evvel ateşkesin sağlanmasıdır. Türkiye’nin öncelikli teması budur. Ama Filistinli grupların birleştirilmesi lazım. Yıllardır Türkiye bu konuda çok çaba harcadı. Yani Gazze’nin ayrı, diğer Filistin topraklarının ayrı olması başka hiçbir neden olmasa bile Filistin meselesini, Filistin davasını zayıflatan bir durumdur. Tabii ki siyasi fikirleri farklı olabilir. Bağımsız bir Filistin devletinin kurulması önemlidir. Burada ikinci mesele ise Filistin devleti kurulmuştur ama bir Filistin devleti nihayetinde kağıt üzerinde bir devlet olarak kalmıştır.

        REKLAM

        “ULUSLARARASI CAMİA FİLİSTİN’İ YALNIZ BIRAKTI”

        Uluslararası camia Filistin'i devlet olma yolunda da yalnız bıraktı. Sadece onları İsrail saldırıları karşısında yalnız bırakmadı, devlet olma yolunda da yalnız bıraktı. Bu geldiğimiz noktada bir günün meselesi değil ya da son dönemin sıkıntısı değil, uzun yıllar birikmiş olan problemlerin getirdiği noktadır dediğim gibi Filistinlilerin birlik, beraberlik içerisinde tek bir Filistin devletinin var olması ve bu Filistin devletinin de mutlaka bütün uzuvlarıyla teşekkül etmiş, tam manasıyla egemen bir devlet olması şarttır…

        ABD Başkanı Joe Biden’ın, “Türkiye’nin Suriye operasyonları DEAŞ ile mücadeleye zarar veriyor” açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

        “DEAŞ İLE MÜCADELEDEYİ EN KESKİN TÜRKİYE YAPTI”

        Amerikalılara sormak lazım, Amerikalılar DEAŞ ile nerede mücadele etmiştir? DEAŞ ile en çetin, en keskin mücadeleyi başından itibaren veren ülke Türkiye'dir. Türkiye gerçekten büyük devlet olma refleksiyle, terör örgütlerinin arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin mücadele ediyor. Yani PYD, DEAŞ vesaire bunların hepsi zaten bölge halklarının temsil etmiyor ve tamamıyla terörden beslenerek siyasal dengeleri değiştirmek üzere çalışıyorlar.

        Adı üstünde, başkalarının vekil olarak tayin ettiği örgütlerdir. Dolayısıyla Türkiye, DEAŞ ile mücadelesinde de en az PYD ile mücadelesi kadar samimidir, bunu da ispat etmiş olan bir ülkedir. Dolayısıyla de DEAŞ ile mücadele gibi bir mazeretin arkasına sığınarak, PKK/PYD'ye, destek verilmesini görmezden gelmemizi kimse beklemesin.

        REKLAM

        “GELİŞMELERİ YAKİNEN TAKİP EDİYORUZ”

        DEAŞ’ın yaptığını biliyoruz, geldiler, şu sorunun cevabını versinler o zaman. Bölgede bu kadar etkinlikleri var, bu kadar askeri güçleri var vesaire. DEAŞ’tan geriye kalan tek iş, bölünmüş Suriye ve Irak topraklarıdır. Türkmenlerin, Kürtlerin, Arapların arasında husumet kurulmuştur ve Şiilerin, Sünnilerin arasına husumet yerleştirmişlerdir ve çekip gitmişlerdi. Nerede şimdi bu on binlerce DEAŞ militanı? Hemen burnumuzun dibinde olanları biliyoruz, yakinen takip ediyoruz ve Türkiye'nin ulusal güvenliğini sağlamak devlet olarak hakkımızdır. Bunun için de bütün terör örgütlerine karşı uyanık olduğumuz gibi PYD/PKK’ya karşı da uyanık ve sonuç alıcı operasyonlar yapmaya devam ediyoruz.Çünkü biliyoruz ki terörle mücadele, önce terörün kaynağında kurutulmasıdır. 40 yılı aşkındır terörle mücadele yürütüyoruz. Son terörist etkisiz hale getirilinceye kalmayıncaya kadar süren mücadelemizi bir üst seviyeye çıkarmamız lazım, terörün arkasındaki bütün nedenler ve destekler ortadan kaldırılıncaya kadar Türkiye terörle mücadele etmek mecburiyetindedir.

        İsveç'in NATO üyeliği meselesi yakında herhalde Meclis gündemine gelecek. Ama bir yandan da Türkiye'nin terörle mücadele hassasiyetinin gözetilmediği bir tablo var. Yine Kur'an-ı Kerim'e yönelik hadsiz eylemler devam ediyor. Dolayısıyla böyle bir ortam varken İsveç’in NATO üyeliği parlamentoda kabul görür mü?

        “KARARI MİLLETVEKİLLERİ VERECEK”

        Finlandiya ve İsveç’e iki ayrı reçete tatbik ederek aslında hiçbir ülkenin NATO’ya girişine önyargılı olmadığımızı ortaya koyduk. NATO’nun açık kapı politikasını benimsiyoruz ama Türkiye’nin de sonuçta kendi hassasiyetleri var. Bunlar, FETÖ ve PKK başta olmak üzere Türkiye karşıtı terör örgütlerinin bu ülkelerde barındırılmaması, İslam karşıtı güçlerin, aleni bir şekilde, polis gözetiminde Kur'an yakma eylemleri gibi hadsiz eylemlere devam etmemeleridir. Bunları sağlamak konusunda biz her iki ülkeyle de görüşmelerimizi gerçekleştirdik. Önce üçlü mutabakata varıldı, en son Vilnius Zirvesi’nde Cumhurbaşkanımız bu ülkelerin liderleriyle görüşmeler yaptı, orada da varılan mutabakatların uyulmasını bekliyoruz. Mutabakat ise Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate aldıklarını gösteren adımların atılmasıdır. Bazı olumlu adımlar İsveç tarafından da atıldı, bunu görüyoruz. Ama nihayetinde bu, Sayın Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi TBMM’nin vereceği bir karardır. Hükümet tezkereyi Meclis’e gönderdiğinde, o günkü şartlar ve politik mülahazalar çerçevesinde milletvekilleri kararını verir.

        REKLAM

        Yeni anayasa yapmadan umudunuz var mı? Yeni anayasa konusunda bundan sonra bir dizi görüşme trafiğiniz olacağını söylemiştiniz, kimlerle görüşeceksiniz, nasıl bir yol haritası izleyeceksiniz?

        “YENİ ANAYASA İÇİN UMUTLUYUM”

        Var tabii ki…Şimdi önce “hayırlı olsun”a gelen partilere iade-i ziyarette bulunuyorum. Öncelikle tabii Meclis’te karşılıklı olarak bütün partilerin son derece uygar ve açık bir diyalog zemininde konuları müzakere edebilmeleri lazım. Bu ziyaretlerin daha anlayışlı, daha toleranslı bir TBMM atmosferi oluşmasına katkısı olacağını düşünüyorum. Tabii biz yeni dönemde iki meseleyi önemseyerek ortaya koyduk. Bunlardan birisi yeni bir İçtüzük. Partilerle de konuştum. Herkesin içtüzükten şikayetleri var. Zaman kaybına neden olan, Meclis’te lüzumsuz tartışmalara neden olan ve hakikaten de zaman zaman hiç hak etmediğimiz görüntüleri ortaya çıkaran birtakım hususlar var. Bunların ortadan kaldırılabilmesi için yeni bir İçtüzüğe ihtiyaç var. Burada bütün partilerin olumlu katkılarının olacağını ümit ediyorum.

        REKLAM

        “12 EYLÜL’ÜN EN AĞIR FATURASI…”

        Tabii esas meselesi de Türkiye’nin yeni bir anayasa yapma zaruretidir. 12 Eylül rejiminin Türkiye'ye çok ağır siyasi, ekonomik, sosyal faturaları oldu…Ama sonuçta 12 Eylül rejiminin en ağır faturası ise yapmış olduğu 1982 Anayasası’dır…Şimdi bunu değiştirmenin vakti geldi. 12 Eylül’ün sonuçlarının hepsinden kurtulduk, inşallah 12 Eylül anayasasından da Türkiye’nin kurtulması lazım. Biz şunu söylüyoruz, yine önyargı olmaksızın herkes eteklerindeki taşları döksün, herkes konuşsun ve doğru zeminlerde ve doğru yöntemlerle tartışılsın. Bu tartışmaların zemini TBMM’dir….Ben bu anlamda süreci iyi yönetebilirsek, çok ciddi bir tartışmaların sonunda Türkiye'nin yeni bir anayasaya kavuşabilecek dönemde olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin bunu yapabilecek bir demokratik olgunluğa ulaştığını biliyorum.

        “KURUCU İRADE MİLLETİN İRADESİDİR”

        ‘Efendim, parlamento Anayasa yapamaz. Bunun için bir kurucu iradeye ihtiyaç var’ diyorlar. Herhalde bu tür kafalar, tank paletlerinin şakırtılarını ve otomatik silahların seslerini kurucu irade zannediyorlar. Kurucu irade, bizatihi milletin iradesidir. Bu parlamentoda, 14 siyasi parti, 6 siyasi parti grubu var, çok geniş bir katılım var. Böyle bir parlamentoya ‘Anayasa yapmaya yetkili değildir’ demek, demokrasiye karşı büyük bir haksızlık ve saldırıdır…Herkesin uzlaştığı, kimsenin itiraz etmediği bir anayasa olmaz ama çoğunluğun ‘Evet, bu oldu’ diyebileceği bir anayasaya kavuşabileceğimize inanıyorum.

        Sayın Kılıçdaroğlu sanki biraz kapıyı kapatıyor. ‘Mevcut anayasaya uysunlar önce. Anayasaya uymayanların yeni bir anayasa vaadi pek gerçekçi değil’ diyor. Bu sözleri nasıl değerlendirirsiniz?

        “LİDERLER ÖN AÇICI OLMALI”

        Bunu bir siyasi tartışma olarak değerlendirmek doğru bir şey değildir, haksızlıktır. Milletimiz de bu tartışmalarda yapıcı olanlarla ön kapatıcı olanların farkını görecektir. Ben bütün siyasi partilerin yöneticilerinden ön açıcı olmalarını isterim. Tabii ki herkes sonuna kadar kendi görüşünü ortaya koyabilir. Diyorlarsa ki biz parlamenter sistemi istiyoruz. Tamam, biz de şunu söylüyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçen milletin kendi iradesidir. Teklif gelir, parlamentoda benimsenirse benimsenir; benimsenmezse zaten yapacak bir şey yok. Ama Türkiye’de hiç kimse, kendisini herkesten daha çok anayasanın niteliklerini belirleme hakkına sahip gibi görmesin. Temel problemlerimizden birisi budur.

        Nihayetinde, oluşturulacak bir anayasa metninin parlamento aritmetiği var. Parlamentodan ümit ederim ki 400’ü aşkın bir oy alarak bir daha referanduma gitme ihtiyacı olmaksızın geçer. Ama en az asgari 360 oy alınması lazım. Referanduma giderse de halk kararını verir. Baş göz üstüne. Ondan sonra da kimse bir laf söylemez.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Şurada Paylaş!
        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa