Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar "Kaliteli zaman için tiyatro fırsat"

        Mam’Art Tiyatro’nun Feri Baycu Güler, Serkan Salihoğlu, Tuğrul Tülek, Sezin Akbaşoğulları, Ünal Silver, Ayten Uncuoğlu, Bennur Duyucu ve Ömür Kayakırılmaz’ı buluşturan ‘Kızgın Damdaki Kedi’ adlı oyunu, bir ailenin yalanlarla dolu hikâyesini konu alıyor ve soruyor: “Peki sen gerçeklerle yüzleşebilir misin?”

        "PEKİ SEN GERÇEKLERLE YÜZLEŞEBİLİR MİSİN?"

        SEZONUN beni en çok heyecanlandıran oyunlarından biri, Mam’Art Tiyatro’nun sahneleyeceği ‘Kızgın Damdaki Kedi’ (Cat on a Hot Tin Roof). Tennessee Williams’ın Pulitzer ödüllü oyununun konusunu, Elizabeth Taylor ve Paul Newman’ı buluşturan kült filmden de hatırlayanlar olacaktır. Serkan Salihoğlu, Feri Baycu Güler ve Tuğrul Tülek’in çevirisiyle seyirciyle buluşacak olan oyun, büyük arazi sahibi, zengin bir Amerikan ailesi içindeki gizlenmiş, saklı kalmış birtakım gerçeklerin ortaya dökülmesiyle yaşanan çatışmaları konu ediniyor.

        REKLAM

        PRÖMİYER 13 EKİM’DE!

        Oyunun herkesin ağzının burnunun pastaya bulandığı bir afişi var, çünkü bir doğum günü partisinin vesile olduğu sıkı bir yüzleş- meyi sahneye taşıyor. Aile bireyleri arasındaki ilişkilerin bile zaman zaman ne kadar ikiyüzlü, riyakâr ve yalanlarla dolu olabileceğini gözler önüne seren oyunun yönetmeni Serkan Salihoğlu. Aile bireyleriniyse Sezin Akbaşoğulları (Maggie), Tuğrul Tülek (Brick), Ayten Uncuoğlu (Koca Anne), Ünal Silver (Koca Baba), Bennur Duyucu (Mae) ve Ömür Kayakırılmaz (Gooper) canlandırıyor.

        13 Ekim’de Trump Kültür ve Gösteri Merkezi’nde prömiyer yapacak olan oyun, 14 Ekim’de Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde, 22 Ekim’de Caddebostan Kültür Merkezi’nde, 24 Ekim’deyse Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi’nde; biletler Biletix’te! Sohbetimizin ardından 10 dakika provalarını seyrettim, heyecanım iyice pekişti. Bu tarihleri not edin ajandanıza, benden söylemesi!

        REKLAM

        ‘HEPİMİZİN HAYATINA DOKUNUYOR’

        Mam’Art Tiyatro, bu sezon da seyirciyi söylediği söz çok önemli olan bir oyunla selamlıyor. ‘Kızgın Damdaki Kedi’de nasıl karar kıldınız?

        Feri Baycu Güler: Bu üçüncü oyunumuz ve biz söyleyecek sözü olan, iyi yazılmış oyunları seviyoruz, bu tür oyunları değerlendirmek istiyoruz. ‘Kızgın Damdaki Kedi’ye ben okul yıllarımdan beri âşığım, Tennessee Williams’ın oyunun içinde yazdığı her şey beni çok heyecanlandırıyor. Bu oyunu yapmayı çok istedik ve bence nefis bir ekip kurduk.

        Serkan Salihoğlu: Yazın ortalarından beri neyi, nasıl anlatmamız gerektiği üzerine çalışıyoruz. “Oyun bir klasik ama 2017 yılındayız, bu oyunu İstanbul’da sahneye koyuyoruz, bunlar bizim için ne demek?” diye defalarca kendimize sorduk. Önce Feri, Tuğrul ve ben, oyuncular belli olduktan sonraysa hep birlikte tekstin üzerine kafa yorduk. Yalın bir rejiyle her şeyi dolu dolu anlatacağımız, oyunculukları ve oyuncuların iç dünyalarını ön plana çıkaracak bir form bulmaya çalıştık.

        REKLAM

        Bilmeyenler için oyunun konusundan da kısaca bahsedelim mi?

        F.B.G.: Etrafımızdaki her iki ailenin birinde yaşanan sıkıntıları, iletişim problemlerini konu ediniyor.

        Tuğrul Tülek: Bir aile, babanın doğum gününü kutlamak için anne-babanın evinde toplanıyor. Bu buluşmayı, yıllardır içlerinde biriktirdikleri pek çok mevzuyu ortaya dökmek, içlerindeki zehirleri akıtmak için bir fırsat olarak kullanıyorlar. Bir hesaplaşma diyebiliriz. ‘Kızgın Damdaki Kedi’ klasik olarak bilinmesine rağmen çok çağdaş bir oyun. Biz teksti okurken de, çalışırken de aslında oyunda hepimizden bir parça olduğunu, hepimizin hayatına bir şekilde dokunduğunu yüksek sesle ifade ettik. İnanıyorum ki seyircilerimizin pek çoğu da aynı şeyi hissedecek. Bizi yakaladığı gibi seyirciyi de hem aklından hem de yüreğinden yakalayacak bir oyun olduğunu düşünüyorum.

        Ömür Kayakırılmaz: İlk provamızdan beri kendi aramızda bazı anılarımızı paylaşıyor ve oyunun her yerinde hepimizden izler olduğunu görüyoruz. Oyunda açılmamış bir sürü kapı açılıyor ve seyirciye kapı eşiğinden bütün bunları izleme fırsatı sunuluyor.

        REKLAM

        ‘AİLE VAR, PEKİ YA YUVA?’

        Oyunun konusu olan riya hayatlarımızın merkezine oturmuş durumda. Oyundaki ev; sevgisizlik, iletişimsizlik ve güç savaşlarının hüküm sürdüğü, yuvaya dönüşememiş bir ev. Hayatta da hem çekirdek aileler hem de toplum denen aile üzerinden vaziyet bu maalesef...

        Ünal Silver: Aile acısıyla-tatlısıyla bir şey, toplum ailesi de öyle. ‘Yuva’ dediniz ya, siz çok yuva tanıyor musunuz? Ben tanımıyorum. Aile var, peki ya yuva? Ben eminim bu oyunu birlikte izleyecek aile fertleri bazı sahnelerde birbirlerine bakacak. Kendi adıma rolümü çıkarırken hiç uzağa gitmem gerekmedi, yakınlarımdan gördüklerimle yol aldım, bu oyunda reel hayatın tekrarını yaşıyorum.

        Tuğrul’un canlandırdığı Brick karakteri, babasına “Gör beni” diyor mesela. Ne acıdır ki en yakınları- mıza bile bakmakla yetiniyoruz, görmüyoruz ya da görmezden geliyoruz...

        T.T.: Aslında oyunun biraz da üzerinde durduğu nokta bu. Pek çok şeyi ‘mış gibi’ yapıyoruz. Koca Baba’nın “Yazılı olmayan kurallara göre yaşıyoruz” diye bir cümlesi var. Evet, insan denen akıllı yaratık kendi kendine çıkardığı yazılı olmayan kuralların içinde ‘mış gibi’ yaşamaya devam ediyor. “Gör beni” durumu oyundaki her karakter için geçerli olduğu gibi dediğin gibi gerçek hayat için de geçerli. Aile dediğimiz şey ne onunla ne de onsuz olabilen bir şey. O yazılı olmayan kurallar dahilinde oluşturulan bir kurgu. Biz hayatımız boyunca bu kurguya ulaşmaya, bir aile kurmaya çalışıyoruz ama aile dedi- ğimiz şeyin içine düştüğümüz zaman da kıra döke, bağıra çağıra, seve seve büyümeye ve şekillenmeye çalışıyoruz. Aile bir taraftan bir sığınak olabiliyor ama bir taraftan da bütün nefretinizi, kininizi, hayata karşı zehrinizi tetikleyen bir yere dönüşebiliyor. Bunun en büyük sebeplerinden biri bence aşırı kibarlık yani samimiyetsizlik. Sevdiğiniz insanları kırmamak adına onlara yalan söylemeye başladığınız andan itibaren bu bir türlü sonu gelmeyen bir tehlikeye dönüşmeye başlıyor. Bazen bunu aşıp gerçekten konuşabilen insanlara dönüşebiliyoruz ama bazen de o illüzyonun arkasında aileyi oluş- turmuş insanlar olarak sadece bir resimden ibaretiz!

        ‘NEDEN BU KADAR KORKUYORUZ?’

        Yalanların içinde başta kendi sesimizin sahibi olmak, pek konuda tatminsizlikler yaşayarak gün dolduruyoruz yani...

        Sezin Akbaşoğulları: Oyundaki karakterlerin ortak özelliği tatmin olmamış olmaları. Hayat onlardan ne istiyorsa, ne bekliyorsa onu yapmışlar. Bu sistemin içinde yaşarken gerçekten neyle mutlu olabileceklerini bulamamış- lar. Büyük bir tatminsizlikle birbirlerini yiyorlar, her şeye sahip olmak istiyorlar. Tıpkı hayattaki gibi...

        F.B.G.: Koca Baba “Sen de yalanlarla yaşamayı öğreneceksin” diyor oğluna, “Alışacaksın” diyor. Gerçeklerle yüzleşmek yürek istiyor ve bu oyun gerçeğin neden bizi bu kadar korkuttuğunu sorguluyor.

        T.T.: “Kim yüzleşebilir gerçekle, peki sen yapabilir misin, gerçeklerle yüzleşebilir misin?” diye soran ve seyirciye de bu soruyu sorduracak bir oyun bu.

        'YAŞASIN KADINLAR!'

        Oyundaki çarpışan kadınlardan da söz edelim biraz...

        Ayten Uncuoğlu: Bu oyundaki kadınlar çok güçlü. Koca Anne de iki gelini de ne istediklerini biliyorlar ve gerçekten çarpı- şıyorlar. Koca Anne, çok sevgili eşinin yerine geçiyor mesela. Yaşasın kadınlar!

        Peki ya kendilerini bir güç savaşında gören iki gelin?

        Sezin Akbaşoğulları: Maggie zannediyorum aralarındaki her şeyi gören, her şeyin ne olduğunu bilen tek kişi. Gidecek başka bir yeri olmadığı için belki de en yırtıcısı. “Hiç kimse iyi değildir, ben de iyi değilim” diyor. İyilik peşinde değil. Kendini bir savaşta görüyor ve o savaşı kazanmak istiyor.

        Bennur Duyucu: Maggie ile Mae’nin arasındaki en büyük fark Maggie’nin kendi ayakları- nın üzerinde durması ve her şeyi tırnaklarıyla elde etmiş olması. Mae ise ailesinin öğretilerini almış ve her şey ona sunulmuş. Bunların meyvelerini yemek istiyor ama yiyemiyorlar, hayatın gerçek yüzüyle karşılaşıyorlar.

        "ANCAK SEVGİSİZLİK TEDAVİ EDİLDİĞİNDE BİR ŞEYLER DEĞİŞEBİLİR"

        Sevgiden 5 harfli bir kelime olarak bahsediliyor oyunda. Gerçek hayatta da önemi bir türlü kavranamayan, içi giderek boşalan bir kelime...

        Feri Baycu Güler: Oysa ancak sevgisizlik tedavi edildiğinde bir şeyler değişebilir, dönüşebilir. n Maggie’ye şu anlamda özenmemek elde değil: O sevgisizliğin içinde bile vücudundan hayat fışkırıyor...

        Sezin Akbaşoğulları: Gerçek hayatta biz neşemizi kaybetmekle burun burunayız. Uzun zamandır “Neden eskisi gibi eğlenemiyorum?” diye soruyorum kendime. Nedeni belli aslında. Maggie neşesini hiç kaybetmiyor, o anlamda çok ilham verici.

        "TİYATRO KAFA AÇAR"

        “Yüzleşme” dedik ya, gerçeklerden kaç- manın mümkün olmadığı belki de tek yer olduğu için tiyatroya bayılıyorum ben!

        Ünal Silver: Ben geçtiğimiz günlerde “Torunlarıma masal anlatmakta zorluk çekiyorum, çünkü reel hayattaki masal anlatıcılar çoğaldı” diye bir tweet attım. Gerçekler gerçek gibi yaşanmıyor artık. Aslında tiyatroda masalı yaşamaları gerekirken, tiyatroda gerçeği yaşıyor artık insanlar, tiyatroda gerçekleri gerçekten yaşıyorlar. Tiyatronun güzelliği de burada zaten.

        Serkan Salihoğlu: Tartışılacak özgür ortam o kadar azaldı ki, tiyatro bu ortamların başını çeken sanat dallarından biri. Sürekli güncellenen, yeni icat edilen medyalar kültür-sanat ya da eğlence alanında az üretilen, daha fazla tüketilen ya da kullanıcıyı daha az düşünmeye, sadece uyumaya veya trans halinde vakit geçirmeye yönelik yerlere dönüştü. Oysa tiyatro insanı sorular sormaya, problemleriyle yüzleşmeye, onları çözmeye çalış- maya yönlendirir, kafa açar. İnsanlar tiyatronun yaratacağı yüzleşmeden korkmamalı. Aksine bundan zevk alacaklar, çok şey öğrenecekler, daha iyi yaşayacaklar. O yüzden “Tiyatroya gelin” diyorum.

        Feri Baycu Güler: Bunu sadece kendi oyunumuz için söylemiyoruz, insanlar bütün oyunlara gitsinler ve gerektiğinde bizi eleştirsinler ki daha iyisini yapmak için çabalayalım. Ama beğendikleri bir şey olduğunda da paylaşsınlar. Bir sürü abuk sabuk şeyi Twitter’da en üst sıralara taşıyoruz, “Bir oyuna gittim, o kadar iyiydi ki, siz de gidin” de yazalım. Başka türlü sesimizi duyurmamız o kadar zor ki. Neden bu ülkede bir elin parmaklarından az kültür-sanat programı var? Ya da neden bir tiyatro oyunu ana haber bültenlerine konu olmuyor?

        Tuğrul Tülek: Seyirci şüphesiz bu mekanizmanın olmazsa olmazı. Onların desteğine, fikirlerine, bu paylaşıma ihtiyacımız var. Hepimiz kaliteli zaman geçirmeyi hak ediyoruz ve tiyatro kaliteli zaman geçirmek için bir fırsat.

        BURÇLAR

        Şurada Paylaş!
        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa