Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Yiğit Bulut yazdı..

        HERKES bir yorum yapıyor: Türkiye çok kötü günlere gebe... Farklı bakanlar da değişik cümleler kuruyorlar: Türkiye süper bir güç olma yolunda ilerliyor...

        Sizce "hangisi" doğru? Ailenizden, çevrenizden, sizi "siz" yapan her bileşenden edindiğiniz "dünya görüşünüze" göre sizler de bir yorum yapıyor, sonuç çıkarıyorsunuz.

        Bugün hafta sonu olmasından da yararlanıp sizlere "Parçalara bakarak, bütün hakkında erken karar vermeyin" diyor ve konu hakkında "çok beğendiğim" bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum.

        ***

        "Köyün birinde yaşlı bir adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. Adamın öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral at için adama bir hazine teklif etmesine rağmen atı bir türlü alamazmış. Yaşlı adam, krala, 'Bu at, sadece bir at değil, benim için bir dost, insan dostunu satar mı?' dermiş. Günler gelip geçerken, bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Bütün köy, ihtiyarın başına toplanmış, 'Seni ihtiyar bunak. Bu atı sana bırakmayacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın, şimdi ise ne paran var ne de atın' demişler, ihtiyar, 'Karar vermek için acele etmeyin, sadece at kayıp' deyin demiş ve eklemiş: 'Çünkü gerçek bu. Gerisi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Bu olay bir başlangıç, arkasının nasıl geleceğini bugünden kimse bilemez.'

        Köylüler ihtiyar adama kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer at çalınmamış, dağlara gitmiş ve dönerken 12 vahşi atı da peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp, ihtiyardan özür dilemişler ve 'Sen haklı çıktın, atın kaybolması bir talihsizlik değil, adeta bir şans oldu' demişler. 'Karar vermek için gene acele ediyorsunuz' demiş ihtiyar. 'Sadece atın geri döndüğünü' söyleyin. Bilinen gerçek bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Köylüler bu defa ihtiyarla açıktan dalga geçmemişler ama içlerinden, 'Bu herif sahiden gerzek' diye geçirmişler.

        Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve bacağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara ve 'Bu kez haksız çıktın, bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın' demişler. İhtiyar, 'Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz' diye cevap vermiş ve eklemiş: 'O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu... Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını size asla bildirilmez.'

        Birkaç hafta sonra, düşman büyük bir orduyla saldırmış. Kral, eli silah tutan bütün gençleri askere almış ve görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışındaki bütün gençleri götürmüşler. Savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle olacağını herkes biliyormuş. Köylüler, bir kez daha ihtiyara gelmişler ve 'Yine haklı olduğun kanıtlandı' demişler: 'Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması talihsizlik değil, şansmış meğer.' İhtiyar, 'Siz erken karar vermeye devam edin' demiş ve eklemiş: 'Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar, aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısıyla gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken başkası açılır."

        ***

        Hikâye sonrası aklınıza gelebilir ve "Türkiye için sen ne düşünüyorsun" diyebilirsiniz. Onu da tek cümleyle ifade edeyim: Çok büyük hatalar yaptık, tehlikeli tuzaklara düştük ama yolumuz açık... Türkiye'de algılama "kaos" ama "düzensizliğin" asıl sebebi, kabuğun çatlaması. Alttan değişik bir Türkiye çıkıyor. Sağlam durabilirsek; bu dalgalanmalar "bize yeni ve güzel bir ülke" armağan edebilir.

        Anayasal güvence, şahsi teminatla karıştırılmamalı!

        ERDOĞAN'ın bir cümlesi hep aklıma takıldı: "Türkiye'de başı açık olanların da, istedikleri gibi yaşamak isteyenlerin de garantisi biziz... Onların da garantisi AK Parti iktidarıdır."

        Bu cümle beni hep korkuttu ve birçok yazımda bu anlayışı eleştirdim.

        Dünkü "Rubicon'u geçmek" yazımdan sonra birçok okurum bana mesaj göndererek, "Rubicon'u geçip sisteme kesin savaş açan bir liderin" nerede duracağını "nasıl bileceğini" sordular. Ve bu cümleyi hatırlattılar.

        ilk etapta "cümle" ile ilgili düşüncemi aktarayım. Hiçbir şahıs veya sonlu bir siyasi parti, "devletin Anayasal güvencesine" eş tutulamaz veya kefil olamaz!

        Bu "yanlış hatta korkunç" bir anlayıştır ve asla hoş görülemez. Siyasi "tezler" ve onların tezahürleri siyasi partiler "sonludur". Devlet ile kıyaslanamaz, devletle ters düşmesi halinde "kapatılması" bile gündeme gelebilir. Buraya kadar bir sorun yok... Yalnız "kendini devletle özdeşleştirip" halkın seçtiklerini yönetmeye kadar "ileri gidenler" ile "halkın seçtiği, desteklediği gerçek liderler" çatışırlar ve çatışmaları da gerekir, işte Rubicon'u geçmek de budur! Bu sınırı geçmek, "Türk devletinin yapısını" bozmak değil, bu yapıya karışıp "kendini halkın üstünde görenlere" kafa tutmaktır!

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa