Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Baykal'dan Erdoğan'a yanıt

        Sen iktidardan düşünce davalar açılır. Bak kurt gibi bekliyor Kılıçdaroğlu

        CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, hükümetle yargı arasında bir gerilim süreci yaşandığını belirterek, AKP’yi TSK’dan sonra yargıyı sindirmekle suçladı. Baykal, özetle şöyle konuştu:

        NE OLDU TSK İDDİALARI?

        Kısa bir süre önce TSK’ya ilişkin önemli suçlamalar ve iddialar gündeme geldi. Başbakan’ın da söylediği gibi ortada ciddi bir komplo, tertip varsa, TSK’nın içinde bir cuntanın varlığını ortaya koyan belgeler gerçekten bulunmuşsa, derhal bunun gereği yapılmalıdır... Ve Türkiye sadece onlarla ilgili olarak değil gelmiş geçmiş bütün darbe girişimleriyle de gerekirse anayasa değişikliğini gerçekleştirerek hesaplaşabilmelidir. Türkiye’yi bu kadar derinden sarsan, Genelkurmay Başkanı açıklama yapıyor; ’Derhal konuya ilişkin girişimler yapılmasını Başbakan istiyor’, ’Başbakan mahkemeye başvuruyor’. Ne oldu bunlar? Bütün Silahlı Kuvvetler ayakta, bütün Türkiye, Hükümet ayakta. Orduda darbe planlayan cunta ele geçirildi. E, ne oldu?

        Elbette Silahlı Kuvvetler, AB’ye girecek bir ülkede konumunun 15-20-30 yıl öncesinden farklı bir şekilde tanımlanmasını içine sindirecektir. Bu olmaktadır. Problem, bu haklı, meşru, makul, herkesin içine sindirdiği doğal dönüşümü, bir hesaplaşmanın, bir intikam almanın, bir özel kavganın dayanağı haline dönüştürme tehlikesidir. Maalesef bugün Türkiye’de bir demokratik evrim mi yaşıyoruz silahlı kuvvetlerle ilgili olarak, yoksa Silahlı Kuvvetler’e yönelik bir husumetin, bir intikam alma gayretinin sergilenmesine mi tanık oluyoruz?

        VESAYET MANZARASI VAR

        Bugün Türkiye’de Başbakan’ın şahsında ortaya çıkan bir vesayet manzarası vardır. Demokratik süreçler, hukuk ilkeleri hepsi anlamını, bu vesayet karşısında kaybetmektedir. Devletin bütün kurumları tehlike altındadır. Kadrolaşma bunun temel dayanağı olarak düşünülmüştür. Silahlı Kuvvetler, Anayasa’nın, kanunların, hukukun koyduğu çerçeve içinde kendi kurallarıyla işlemesi gereken bir kurumdur.

        ELİNİ TSK’DAN ÇEK

        Asker-sivil ilişkilerinde yeni bir dönemden geçiliyor. Hala aydınlatılmamış Dolmabahçe buluşması söz konusu. Acaba bu Dolmabahçe buluşması asker-sivil ilişkilerinde yeni bir mutabakatı şekillendiren bir buluşma olarak da bir anlam taşıyor muydu? Ama manzaraya dışarıdan bakınca ciddi bir çatışma ortamının şekillenmekte olduğunu görüyoruz. Bunu silahlı kuvvetlerin normal demokratik, hukuk devleti sınırları içine yerleştirilmesi süreci olarak anlamamız ne yazık ki mümkün değildir. Diyorum ki Başbakan’a, ’elini Silahlı Kuvvetler’den çek. Silahlı kuvvetler senin vesayet arayacağın bir alan değildir’.

        VESAYETİ YARGIYA TAŞIMA

        Hükümet ile yargı arasında bir gerilim süreci yaşanmaktadır. Yargıyı sindirme, etkisizleştirme ya da etki altına alma, vesayeti yargıya taşıma mücadelesi sürdürülüyor. AKP Hükümeti’nin yargıyı denetim altına alma çabası, açık bir çabadır. Dokunulmazlıklardan başlayarak, dokunulmazlık konusunda sıkıntıyla karşı karşıya olan, dokunulmazlık zırhına muhtaç olan bir siyasi ekibin kendisinin hukuki geleceğini kararlaştıracak organlara üye seçmiş olması çok şaşırtıcı bir tablodur. Böyle milletvekili dokunulmazlığı Avrupa’da yok.

        SAVCIYI BAŞBAKAN ATADI

        Başbakan davadan önce bizzat kendisi “bu işi götürecek savcı arıyorum” demişti. Anlaşılan savcıyı buldu, yetinmedi kendi savcı oldu. “Bürokratik engelleri aştık, şimdi güvenlik güçleriyle tam ve derin işbirliği içindeyiz” diye kamuoyuna müjdeyi verdi. Geçenlerde Başbakan Yardımcısı “Ergenekon’u ezdik” dedi. Başbakan, “Ergenekon terör örgütü” dedi. Mahkeme karar aldığı halde Başbakan, “Ergenekon terör örgütü” demeye devam etti. Hüküm vermiş Başbakan. Daha ortada hüküm, karar yok, ifade yok...

        HUKUKA TASALLUT VAR

        Hukuka, yargıya tasallut var. Sistematik olarak ortaya çıkmıştır. Savcıya endeksli, hakime endeksli dava olmaz. Dosya içeriğine göre bazen bir savcı, bazen başka bir savcı hukukun kuralları doğrultusunda dosyanın içeriğini göz önünde bulundurarak, gereken kararı alır. Dava vardır 30 yıl sürer. 30 yılda kaç defa hakim, savcı, avukat değişir, tapu davalarında yaygındır, öyle anlaşılıyor ki Ergenekon da böyle olacak.

        SEN SEÇMEYECEKSİN

        Bir davanın hukukiliği, belli bir savcının ve hakimin elinde gerçekleştirilmesiyle değil, savcı ve hakim kim olursa olsun hukukun gereğinin yerine getirilmesiyle ölçülür. Bazı davaların savcı ve hakimlerine dokunulmaması gerektiği yönünde bir tavır ortaya çıkıyor. “Falan, falan davalara kimse dokunmasın. Biz oraya zorla zaten bir savcı bulduk. Sakın dokunmayın mı” diyorsunuz? Kendine güvenen insan, “kim gelirse gelsin hukukçu olsun, dürüst olsun yeter. Hukukun gereğini yapacak olsun yeter” diyebilmelidir. Hakim, savcı seçmeyeceksin. “Bir kere seçtim dokunmayın kardeşim bunlara” demeyeceksin

        AKMAN NİYE YARGILANMIYOR?

        Hükümet bazı iddialara konu olan kişilere yönelik olarak soruşturma izni vermiyor. Mesela Zahid Akman. Niye izin vermiyorsunuz? Hangi amme yararı, hangi halk, hangi demokrasi yararı? Söyler misiniz bana Akman niye yargılanmıyor? Var mı bir cevabı? Yok.

        ZURNACIYI BIRAK, İŞİNE BAK

        Son zamanlarda ahlakçılık taslamaya başladı, gençlerin durumundan şikayetçi. Sayın Başbakan, davulcuyu zurnacıyı bırak da işini yap. Senin işin delillerle ortaya çıkmış bir sanığın Türkiye’de yargılanmasını sağlamaktır. Sen bunu yap.

        YALANCI ÇOBAN

        Başbakan, meşhur hikayedeki yalancı çoban rolünü üstlendi. “Kurt geliyor, kurt geliyor” der ya çoban. Başbakan da “kurt geliyor” deyip yargıyı, “kurt geliyor” deyip Silahlı Kuvvetleri, “kurt geliyor” deyip vatandaşı, ekonomik sıkıntıya teslim edilmiş, zamların altında ezilmiş, işsizlikten bunalmış vatandaşları korkutmaya, yıldırmaya çalışıyor. Bu anlamda kendisi yalancı bir çobandır.

        KURT GİBİ BEKLİYOR

        Bak sen iktidardan düşünce davalar açılır. Bak kurt gibi bekliyor Kemal Kılıçdaroğlu.

        Henüz göreve gelmedik ki gitmeye karar verelim!

        - “Yıllarca doymadınız mı?” diyor. Henüz göreve gelmedik ki. Önce gelip hizmet yapacağız, ondan sonra gidip gitmeme kararını biz ya da halk verecek. Doymak için siyaset yapmıyoruz. O senin anlayışın. Onun siyaset yapmak için kafasındaki gerekçe doymak. Sanıyor ki biz doymak için siyaset yapıyoruz. Yok, hayır bizim siyaset anlayışımız o değil. Doyuncaya kadar yapalım, doyduktan sonra çekilelim, hazmedelim, o bizim üslubumuz değil. Biz, vatan için, millet için, Türkiye için siyaset yapıyoruz. Siyaseti çıkar, doyma işi olarak görmediğimiz için konumumuz, yaşımız başımız ne olursa olsun siyaseti vatan için, millet için yapıyoruz. Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü gibi bir çok siyasetçi ömürlerinin son günlerine kadar ülke menfaatleri için siyaset yapmaya devam ettiler. Siyaset bizim için inandıklarımızı söylemek ve ülke için doğru olanların yaşama geçmesi için omuz vermek, gayret etmek... Bizim siyasetimiz geldi gelmedi, doydu doymadı... Afiyet olsun Başbakan’a, o demek ki doyuncaya kadar... Demek ki 2011’de seçildikten sonra 2015’de doyacak. İyi hazımlar dilerim kendisine ama bizim doymayla işimiz yok.

        Eğitim çığrından çıkmış

        - Gerçeklerle bir kez daha yüzleştik. Eğitim sisteminin çığrından çıkmış olduğunu gördük. Şimdi meslek eğitimi konusunda bir sıkıntıyla karşı karşıyayız. Türkiye’nin kalkınması için meslek eğitimi alan insanlara ihtiyaç var.

        - AKP iktidarında eğitim, ideolojik ve siyasi açılardan gündemdedir. İktidarın derdi, kaygısı ideolojiktir, siyasaldır. İktidar kendi siyasi taahhütlerine yönelik düzenlemeleri gerçekleştirmiştir. Ama eğitim birliği ilkesi tahrip edilmiştir. Eğitim bir takım özel yapılanmalara, tarikat, cemaat ya da çıkar yapılanmalarına dayalı olarak kim tarafından götürülse götürülsün anlayışı içinde ele alınmaktadır.

        KÜRT AÇILIMI

        Yanlış bekleyiş yaratıyorsun

        - “Açılım” kapsamında yapılabilecek en önemli işlerden biri, Güneydoğu’daki çocukların nitelikli ve kaliteli eğitimi alabilmesine yönelik düzenlemeleri hayata geçirmektir. Sorunlar ayrıştırıcı değil, bütünleştirici önlemlerle çözülebilir. Gizli gizli ayrıştırmaya yönelik önlemler doğru değildir. Kimse için doğru değildir. O bölgede yaşayanlar için de Türkiye için de doğru değildir.

        - Öyle bir bekleyiş yaratıyorsunuz ki öyle bir havaya giriyorsunuz ki öyle bir izlenim bırakıyorsunuz ki, birileri sizin o konularda bir şeyler yapacağınız, bir şeyler söyleyeceğiniz bekleyişi içine giriyor. Bunu siz yaratıyorsunuz, bekleyiş yaratıyorsunuz. Sonra o bekleyiş doğrultusunda birileri harekete geçmeye başlayınca “söz ola kestire başı noktasına bizi getirmeyin” diyorsun. Halbuki sen önce ’söz ola kese savaşı’noktasına gel onun ötesine de geçme. Yanlış bekleyiş yaratıyorsun, yanlış izlenim veriyorsun. Sonra ortaya çıkan dağılma karşısında tepki gösteriyorsun, bundan uzak durmak lazımdır. Yanlış istikamette yeni bekleyişler yaratmaktan önce, cumhurbaşkanı, başbakan ve hükümet uzak durmalıdır. Oralardan başlayarak bekleyiş yaratılmıştır ve sonra da anlaşılmaktadır ki bu bekleyiş bir koordinasyon sonucunda yaratılmaktadır. Bizim de dışımızda bir takım unsurların harekete geçeceğiyle ilgili bekleyişler, planlamalar, sözler, taahhütler vardır. ’Falan tarihte İmralı’dan şu açıklama gelecek. Hayır ondan önce biz yapalım’...

        - Bu sistemin içine girersen böyle olur ne giriyorsun buraya? Bugüne kadar neredeydin? Ne düşündüğünü söyle ve gereğini yap. Terörün kesin, net, inandırıcı bir şekilde ortadan kalkacağını görmeden hiç bir biçimde bir temasa, müzakereye, ilişkiye sakın girme.

        Erdoğan’a yüce mahkeme yanıtı: 33 değil, 32 kez gittik, bu bir görev ve haklı çıkıyoruz

        CHP lideri Baykal, Başbakan’ın CHP’nin yasal düzenlemelere ilişkin 33 defa Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunması eleştirisine de şöyle yanıt verdi:

        BECEREMİYORSUN

        Biz, mahkemeye kendi çıkarımız için gitmiyoruz. Kendi hesabımız için gitmiyoruz. Onu, bunu mahkemeye vereyim, tazminat alayım diye mahkemeye gitmiyoruz. Türk Milleti’nin haklarını, Anayasamızın ilkelerini korumak için gidiyoruz. Geldi işte mayınla ilgili yasa. Yanlış. Söyledik sana, anlattık, Meclis’te anlattık, kamuoyu anlattı. AKP’liler bile ’Yanlış, yapmayalım’dediler. İnat, ısrar, zorla çıkardın. Ne oldu? ’Niye gittin?’diyor. ’Gitme de bunu sıyıralım’ diye mi düşünüyordu, neydi? Bir defa biz 33 defa gitmedik. 32 defa gittik. Gittik. Ne oluyor? Çoğunda haklı çıktık, çıkıyoruz. Bu bir görev. Anayasa Mahkemesi bunun için var. Oradakilere devlet bunun için maaş veriyor. Bizi milletvekili yapan millet, ’Bizim adımıza Anayasa’da verilen yetkileri kullanın’ diyor. Bunun için biz maaş alıyoruz. Onun için arkadaşlarımız gece geç saatlere kadar uyumadan bu dilekçeleri hazırlıyor. Anayasa Mahkemesi onun için çalışıyor. Onun için senin vesayetine bu aşamada ’dur’ diyebiliyoruz. Gelecekmiş Ortadoğu’dan bir firma 49 yıllığına (44) burayı temizledikten sonra çiftçilik yapacakmış. Yağma vardı, vermezler... Açıkça söylemiştik, ’Bunu işletemezsin’ demiştik. O noktaya geldik. Sen niye 32 defa Anayasayı ihlal ediyorsun. Sen ihlal etme. Sen ihlal edersen elbette biz gereğini yapacağız. Bunun için ağlaşıyor. Elbette giderim iyi ki gidiyoruz, iyi ki o imkan var, iyi ki sana ’dur’diyoruz, iyi ki sen bunu beceremiyorsun.

        MAHKEMENİN KARARI

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa