Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Nurettin Canikli: Kılıçdaroğlu gibilerin göreve gelme ihtimali sıfır

        Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, referandumla ilgili, "Şimdi Allah'ın izniyle önümüzdeki 16 Nisan'da yine bu milletin çok daha güçlü bir şekilde ileriye taşınmasında büyük katkı sağlayacak, Türk siyasi tarihinin en önemli reformlarından bir tanesi için millet olarak sandığa gidiyoruz. 16 Nisan çok önemli bir tarih." dedi.

        Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Sergi Sarayında düzenlenen AK Parti Mersin İl Danışma Meclisi Toplantısında konuşan Canikli, şehir hastanelerinden en güzelinin geçen haftalarda Mersin'de hayata geçirildiğini hatırlattı.

        Türkiye'nin ilerki dönemde tarihi, hayati ve Türk siyasi tarihinin en önemli düzenlemelerinden, reformlarından bir tanesini hayata geçirmek için sandık başına gideceğine dikkati çeken Canikli, "Bugüne kadar 14-15 yılda Türkiye gerçekten inanılmaz işler yaptı. Bu milletle birlikte hep birlikte çok güzel işler yapıldı. Çok önemli ve sıkıntılı badirelerden geçildi. Bunu milletimizle hep birlikte yaşadık, şahit olduk ve hep birlikte yolda yürümeye devam ettik. Şimdi Allah'ın izniyle önümüzdeki 16 Nisan'da yine bu milletin çok daha güçlü bir şekilde ileriye taşınmasında büyük katkı sağlayacak, Türk siyasi tarihinin en önemli reformlarından bir tanesi için millet olarak sandığa gidiyoruz. 16 Nisan çok önemli bir tarih." dedi.

        16 Nisan'da oylanacak olan cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ne getirdiğini, neleri vaat ettiğini tam olarak anlayabilmek için biraz geriye 2007'ye gitmek gerektiğini ifade eden Canikli, 2007 yılında yüzde 69 evet ile milletin desteğiyle bir anayasa değişikliğinin gerçekleştirildiğini ve cumhurbaşkanın doğrudan halk tarafından, millet tarafından seçilmesine ilişkin bir anayasa değişikliği olduğunu belirtti.

        Canikli, 16 Nisan'da kurulacak sandıkla 2007 yılında yapılan bu değişikliğin kalan kısmını tamamlayacaklarını anımsatarak, "16 Nisan'da halk oylamasıyla referanduma götürdüğümüz o düzenlemelerin başlangıcı esasında ana düzenlemesi 2007 yılında millet tarafından onaylandı. Yürürlüğe girdi ve ilk uygulaması da 2014 yılında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın doğrudan halk tarafından seçilmesiyle hayata geçirildi. O nedenle 16 Nisan'da getirilmesi önerilen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi anlamak için 2007'deki değişikliğe mutlaka ayrıntılı bir şekilde bakmak gerekiyor." ifadesini kullandı.

        "1982 ANAYASASIYLA GETİRİLEN BU SİSTEMİN..."

        Canikli, 1982 Anayasası'yla şu andaki sistemin hayata geçirildiğini ve bu sistemin en temel özelliğinin güçlü bir cumhurbaşkanı ve başbakanının üzerine oturtulmuş olduğuna vurgu yaptı.

        Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinden önceki dönemde bu şekilde yürütülmeye çalışıldığına değinen Canikli, "Adına parlamenter sistem deniyorlar ama 1982 Anayasası'yla getirilen bu sistemin parlamenter sistemle uzaktan yakından hiçbir alakası yok. Neden? Çünkü parlamenter sistemlerde cumhurbaşkanlarının yetkileri semboliktir. Yürütme yetkisinin tamamı başbakanlar tarafından kullanılır. Ama 1982 Anayasası'na baktığınızda hiçbir parlamenter sistemde gündeme gelmeyen, söz konusu olamayacak şekilde cumhurbaşkanını çok güçlü yetkiler veriyorlar." diye konuştu.

        Cumhurbaşkanının 1982 Anayasası'nda yürütme unsuru olarak görüldüğüne işaret eden Canikli, şöyle devam etti:

        "Kurulacak olan hükümetin onaylanmasından tutun da bakanlar kurulu kararının yürürlüğe girmesinden, üst düzey yöneticilerinin atanması için bütün bu aşamalarda ve başka konularda cumhurbaşkanına hiçbir parlamenter sistemde olmayan yetkiler veriyorlar. Aynı yetkiler başbakana da veriliyor. Bir işin yetkinin tamamlanabilmesi için başbakanın ya da cumhurbaşkanının iradelerinin aynı anda buluşması gerekiyor. Tek başına bir tanesi karar veremiyor. Mesela hükumetin kuruluşunu ele alalım. Seçimler yapıldı diyelim 1 Kasım seçimleri. Hükümet kurulacak. Kabinenin oluşumu için cumhurbaşkanına listeyi kim hazırlıyor, öneriyor? Başbakan. Ama hükümetin göreve başlaması için başbakanı, başbakanların önermesi yetmiyor. Bir de cumhurbaşkanı tarafından onaylanması gerekiyor. Yani hükumet kurulabilmesi için hem başbakan önerecek, cumhurbaşkanı da onaylayacak. Bu iki iradenin herhangi bir tanesinde aralarında bir çelişki, farklılık ortaya çıktığı anda bu bir hükumet krizidir. Böyle bir şey söz konusu olduğunda bunun anlamı hükumet krizidir. Yani başbakan seçildi geldi görevlendirildi, kabinesini hazırladı cumhurbaşkanına götürdü. Eğer cumhurbaşkanı oradaki isimlerden bazılarına itiraz ederse, edebilir çünkü cumhurbaşkanı onaylamadan hükumet göreve başlayamıyor. Hükumet icraata başlayamıyor, hükumet kurulamıyor. Tek başına başbakanın önermesi de yetmiyor. Tek başına cumhurbaşkanının onaylaması da yetmiyor. Yani cumhurbaşkanının önerme yetkisi yok. Başbakanın onaylama yetkisi yok. Önerme yetkisi başbakanda onaylama yetkisi cumhurbaşkanında. Her iki iradenin aynı yerde buluşması gerekiyor. Eğer bir tanesi farklı düşünüyorsa bu bir krizdir."

        "GEÇMİŞTE CUMHURBAŞKANI BAŞBAKAN ARASINDA UYUM YOKTU"

        Canikli, şimdiki anayasanın uygulandığı 1982'den 2002 yılına kadar sistemin bu özelliğinden dolayı hep krizleri, kavgaları ve tartışmaları beraberinde getirdiğini bildirdi.

        Canikli, şu görüşlere yer verdi:

        "Rahmetli Turgut Özal'ın cumhurbaşkanı olduğu dönemi hatırlayın. O dönemde başbakan rahmetli Demirel'di. Aradaki sürtüşmeyi, kavgayı, çatışmayı hatırlarsınız. İnanılmaz bir şekilde. Hiçbir zaman bir uyum yoktu. Yani cumhurbaşkanlığı ile başbakanlık arasında hiçbir zaman hemen hemen bir uyum yoktu ve ciddi çatışmalar meydana gelmişti. Daha sonra rahmetli Demirel cumhurbaşkanı oldu. Rahmetli Erbakan ile yine çok ciddi kavgalar yaşandı. Daha sonra Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı oldu. Rahmetli Ecevit başbakandı sürekli kavga vardı. İşin garibi de şu; Ahmet Necdet Sezer'i rahmetli Ecevit'in başkanlığındaki koalisyon hükumetinin oluşturduğu siyasi partiler seçmiştir. Cumhurbaşkanlığı görevine o getirmiştir. Ama sürekli kavga vardı aralarında. Bunun bir kısmı yansıyordu bir kısmı yansımıyordu. Hatta öyle bir kavga oldu ki hatırlarsınız Şubat 2001'de bir bakanlar kurulu toplantısında o zaman Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in anayasa kitapçığını başbakana fırlatmasıyla bunu nereden biliyoruz. Çünkü toplantıdan sonra Ecevit çıktı kamu oyuna açıklamalar yaptı. Hatta çok ağır kelimeler kullandı cumhurbaşkanı için. Ve o kavga çatışma yani cumhurbaşkanıyla ile başbakan arasındaki o çatışma, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ekonomik krizini beraberinde getirdi."

        Canikli, 2002 yılına kadar sükunetle geçen hiçbir dönem olmadığını belirtti.

        "ÇOK GÜÇLÜ BİR LİDERİMİZ VAR"

        Son 14 yılda cumhurbaşkanı ile başbakan arasında sorun olmadığını aktaran Canikli, "Doğru ama arada bir fark var. Çok güçlü bir liderimiz var, Recep Tayyip Erdoğan. Güçlü bir lider. Çok güçlü bir liderlik milletin inanılmaz şekilde sevgisini kazanmış bir lider ve bu liderlik altında aynı davaya gönül vermenin hazzını her icraatında yüreğinde hisseden başbakanla birlikte yürütülüyor sorun yok." diye konuştu.

        Canikli, her zaman Recep Tayypip Erdoğan gibi güçlü liderlerin çıkacağının da garantisi olmadığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:

        "Çıkmadığı zamanda geçmiş örneklerini verdiğim gibi kesinlikle yönetim krizi çıkar. Bugün başımızda Recep Tayyip Erdoğan var. Bu sistem devam ettiği sürece 15-20 yıl sonra Recep Tayyip Erdoğan olmadığı zaman tıpkı Rahmetli Özal ile Demirel'in arasındaki kavga gibi, tıpkı Demirel ile Erbakan'ın arasındaki çatışma ve kavga gibi, tıpkı Ahmet Necdet Sezer ile rahmetli Ecevit arasındaki kavgalar hiç eksik olmaz. Bu tür kavgaların yaşandığı bir ortamda güçlü siyasi irade ortaya çıkmaz. Böyle yerlerde ülkenin birlik bütünlüğü, güçlenmesi kesinlikle tehlikeye girer. Bu gibi dönemlerden en çok bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü hedef alan terör örgütlerinin işine yarar. En çok fayda sağlayan yani yönetimin ve yürütmenin kendi içinde kavga ettiği, cumhurbaşkanıyla başbakanın sürekli çekiştiği ortamlarda, zayıf dönemlerde ülkeyi güçlendirmek, ülkeyi ileriye götürmek her alanda savunma alanında ekonomi alında söz konusu olamaz. Çok ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalırız. O nedenle PKK şu anda cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine karşı çıkıyor. Hayır diyor. Niye çünkü onun istediği zayıf hükumetler kurulsun. Zayıf siyasi irade olsun ve o da hain emellerini böyle bir ortamda rahatlıkla geliştirebilsin. Hedefleri için uğraşabilsin amacı o. O nedenle PKK terör örgütü halk oylamasına gidilecek olan sisteme hayır diyor."

        "KILIÇDAROĞLU GİBİLERİN GÖREVE GELME İHTİMALİ SIFIR"

        Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde, Kılıçdaroğlu gibilerin göreve gelme ihtimali sıfır." dedi.

        Mersin Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Sergi Sarayında düzenlenen AK Parti Mersin İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda konuşan Canikli, 2007'den sonra cumhurbaşkanlarının doğrudan halk tarafından seçilmeye başlandığını ifade etti.

        Cumhurbaşkanının da başbakanın da halk tarafından doğrudan seçildiğini anlatan Canikli, "Aynı işlev için birden fazla makama, pozisyona yetki verdiğiniz zaman yürütmeyi kesinlikle kilitlerseniz. İşte biz 16 Nisan'da bu düğümün millet tarafından çözülmesini istiyoruz." diye konuştu.

        Canikli, milletin 2007'de başladığını 16 Nisan'da tamamlamasını istediklerini belirterek, şöyle devam etti:

        "Bundan kuşkumuz yok. Millet hiçbir zaman bir işi yarım bırakmaz. Bu millet hiçbir şeyi yarım bırakmamıştır. 16 Nisan'da da inşallah tamamlayacaktır, yarım bırakmayacaktır. Bazıları diyorlar ki '16 Nisan'da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçelim. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğu sürece sorun yok ama ondan sonra yanlış isimler göreve getirilebilir, getirilirse Türkiye için tehlike olur mu?' diyorlar. 'Mesela, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçtikten sonra cumhurbaşkanı olabilir. Yoksa bizim Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni sistemde cumhurbaşkanlığına itirazımız yok ama başkaları gelirse mesela Sayın Kılıçdaroğlu gelirse o zaman tehlike olur diyorlar.' Öyle bir tehlike yok. Öyle bir ihtimal yok. Bu millet hiçbir zaman kendi inancına, kendi değerlerine hakaret eden, kendisiyle kavga eden kim olursa olsun, ismi ne olursa olsun herhangi birini göreve getirir mi? Cumhurbaşkanı olarak seçer mi? Getirmez, ondan yana hiç kimsenin en ufak kuşkusu olmasın. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde Kılıçdaroğlu gibilerin göreve gelme ihtimali sıfır."

        "BU ÜLKE UÇURUMUN EŞİĞİNDEN DÖNDÜ"

        Canikli, esas tehlikenin şu andaki sistemde olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

        "Bakın 7 Haziran seçimlerinden sonra az kalsın CHP ile bir koalisyon hükümeti kurulacaktı. Bu ülke uçurumun eşiğinden döndü, Allah korudu. Sonra 1 Kasım’da millet o düğümü orada çözdü. Yani esas tehlike şu andaki sistemde. Onun için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde milletin doğrudan kendisini yönetecek, kendisine liderlik edecek olan cumhurbaşkanını seçtiği bir sistemde buna benzer hatanın ortaya çıkma ihtimali söz konusu değil. O yüzden herkesin içi rahat olsun, gölünüz rahat olsun."

        Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde, milletin istemediği hiç kimsenin göreve gelmesinin söz konusu olmadığını vurgulayan Canikli, “Hükümet olarak da AK Parti olarak da millete hizmet ettiklerini, son 14 yılda dünyanın gıpta ile baktığı her alanda projelere imza attı.” diye konuştu.

        "SAVUNMA SANAYİİNDE YERLİ ÜRETİM ORANI ARTTI"

        Canikli, bu sistemin devam ettirilemeyeceğini, 16 Nisan’da, bütün engelleri ortadan kaldıracak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni milletin önüne getireceklerini anlatarak, şu ifadeleri kullandı:

        “Türk siyaseti yine kavgalarla çatışmalarla karşı karşıya kalır, Türkiye bundan olumsuz yönde etkilenir, Türkiye yakaladığı bu büyüme, gelişme ivmesini kesinlikle yakalayamaz. 2002 yılında bu milletin ihtiyaç duyduğu, ülkemizi ve sınırlarımızı korumak için ihtiyaç duyduğumuz savunma sanayi ürünlerinde yerli üretim oranı yüzde 18 idi. O kadar çok sofistike ürünler değil, mermi, bomba falan. Onun dışında hepsini, yüzde 82’sini dışarıdan almak zorunda olan, başka ülkelere bağımlı olan bir ülke, piyade tüfeği bile daha düne kadar yabancı bir ülkenin lisansı altında üretiliyordu. O bile yerli değildi. 2002 yılına kadar böyleydi. Bu yapıyla, yüzde 82 dışa bağımlılıkla bu ülkeyi nasıl koruyacaksınız? Bu ülkenin özgürlüğünü nasıl savunacaksınız? 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda müttefikimiz Amerika silah ambargosu koydu. Uçaklarımız havalanamaz, tanklarımız yürüyemez hale gelmişti. Şu anda da yapıyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımız devamlı söylüyor, çok kritik silahları vermiyorlar.”

        "Türkiye’nin etrafında sıkıntılar var, terörle mücadele ediyoruz. İçeride ve dışarıda silaha ihtiyacımız var.” diyen Canikli, sözlerini şöyle devam ettirdi:

        “Tam ihtiyacımız olduğu anda müttefiklerimiz, dostlarımız vermiyorlar. İnsansız hava aracı, özellikle terörle mücadelede çok etkili olan bir savunma ürünü. Bir de silahlısı. Aldık birkaç ülkeden, doğru dürüst kullanamadık. Arızalandı, tamir etmek için adamlarını bile göndermediler. Sonra kendimiz yaptık. Yüzde 18 olan bu ürün, bugün yüzde 60’ın üzerine çıkmış durumda. İçinde tank var, top var, füze var hepsi var. Elbette daha yapılacak çok işimiz var.”

        "TÜRKİYE'YE VARLIK FONU İLE KAYNAK SAĞLIYORUZ"

        Canikli, "Milliyetçilik lafla olmaz, ne yaptığınız önemli. Meydanlar nutuk atmalarla bu toprakları koruyamaz, birlik beraberliği sürdüremezsiniz." diyerek, şöyle konuştu:

        "Ekonomiyi her geçen gün daha da ileriye götürmek için çalışmalar yapıyoruz. '2002'den bu yana milli gelirimiz 3 kat arttı, artık yeter.' demiyoruz. Duramayız, daha da ileriye götürmemiz gerekecek. Yeni modeller geliştiriyoruz. En son, Türkiye Varlık Fonu diye, gerçekten savunma sanayinin kalbi nasıl füze sistemleri ve uçaklarsa ekonominin en önemli finansman araçlarından Türkiye Varlık Fonu'nu kurduk. Yine muhalefet, özellikle CHP 'Yapamazsınız, edemezsiniz, başaramazsınız, olmaz, hayır.' sürekli bunları söylüyor. Yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Onların finansman yönetiminden anladığı IMF'den borç almak, ondan sonra da onu ödemek için çırpınmak. Bir tarafta 100 milyarlarca dolar kıymetindeki iktisadi kuruluşlarımız duruyor, yatıyor, onların hisse senetleri hazinede yatıyor. Diğer taraftan da yatırım, büyüme, kalkınma için neye ihtiyacımız var, finansmana. Bu zamana kadar kullanılmayan varlıklarımızı, Türkiye Varlık Fonu altında topluyoruz. Onlar üzerinden bir kredili alan oluşturuyoruz, 100 milyarlarca dolar kaynak sağlıyoruz. Çok büyük kaynak gerektiren savunma sanayi ürünleri için, uçak için, uzay sanayi için, şehir hastaneleri için, onların finansmanı için kaynak sağlıyoruz. 10-20 yılda amorti edilen, yatırılan parayı daha sonra geriye döndüren, ekonomiye katkı sağlayan büyük yatırımlar."

        "ZİRAAT BANKASI ESKİSİ GİBİ DENETLENECEK"

        Canikli, Ziraat Bankasının, Türkiye Varlık Fonu'na aktardıkları varlıklardan bir tanesi olduğunu belirterek, bu konudaki tartışmalarla ilgili şu değerlendirmeleri yaptı:

        "Diyorlar ki 'Artık bundan sonra Ziraat Bankası denetimsiz kalacak.' Yalan, kuyruklu yalan. Kuyruklu kuyruksuz yalan. Fona devredilmeden önce Ziraat Bankası hangi usulle denetleniyorsa kimler tarafından denetleniyorsa aynı şekilde denetlenmeye devam edecek. Sayıştay denetimi sürecek. Türkiye Varlık Fonu'na devredilmesi, denetimde sıkıntı veya zafiyet ortaya çıkarmayacak. Bir yalan üzerinden yorum yapıyor, milletin kafasını karıştırmaya çalışıyor. Doğru değil, sadece el değiştiren şu, Ziraat Bankasının hisse senedi şu anda Hazinede, o Türkiye Varlık Fonu tarafından yönetilmeye başlanacak. Türkiye Varlık Fonu da devletin, Hazinenin, değişen bir şey yok aslında ama biz onun üzerinden 100 milyarlarca dolar kaynak oluşturacağız."

        Canikli, oluşturacakları kaynağa talep de olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

        "Özellikle Körfez sermayesi büyük oranda gelişmiş Avrupa ülkelerinde, Amerika'da yatırım yapıyor. Paraları orada, fazla paraları, petrol fazlası dolarlar hep orada. Son yıllarda onların da sıkıntıları var, rahatsızlıklar var. O paralara o hükümetler el koyuyor, bunlar basına yansımıyor. Şimdi onlar da paralarını rahatlıkla yatırım yapabilecekleri, güvenli limanlar, ülkeler, ekonomiler arıyorlar ve bu özelliği, o ülkelerin alternatifi olarak sağlayabilecek tek bir ülke var, Türkiye. Böyle bir durum var, talep var. Para gelmek istiyor ama yatırım yapıldığında, Türkiye'ye geldiğinde o paraların heba edilmeyeceğinden emin olmak istiyor. Yarın parasını alıp götürmek isterse orada bir engel çıkmayacağından, bir problem yaşamayacağından emin olmak istiyor, o da doğal, hakkıdır."

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa