Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Anayasa Prof. Binnaz Toprak: Başkanlık sistemlerinde demokrasinin ömrü çok kısa

        Bugünün ikinci röportajı Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde uzun yıllar dersler veren Prof. Binnaz Toprak ile... Yaptığı sosyal araştırmalarla hem seküler hem de muhafazakâr kesimin hassasiyetlerini anlamaya çalışan, hakkaniyetli tespitleri yüzünden kısa süren CHP Milletvekilliği macerası sırasında partisi tarafından eleştirilen Binnaz Hoca ile ise işin teknik boyutundan çok sosyolojik ve politik tarafını ele aldık. Binnaz Hanım, kutuplaşmanın arttığı bir dönemde başkanlık tartışmasının zamansız olduğunu ve Türkiye’yi 2 partili bir siyasal yapıya sürükleyeceğini düşünüyor.

        (Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Hasan Nuri Yaşar ile röportajımızı da bugün Habertürk’te okuyabilirsiniz...)

        Türkiye şu an nasıl bir dönemden geçiyor sizce? Yıllardır siyasi tarih dersleri veren bir hoca olarak 10 yıl sonra bugünü anlatacak olsanız, nasıl tarif ederdiniz?

        Geçmiş dönemlere kıyasla bu dönemin en önemli özelliğinin kutuplaşma olduğunu düşünüyorum. Türkiye çok kötü dönemlerden geçti. Mesela 1970’lerin sonuna doğru sokakta günde 20 kişi öldürülüyordu. Müthiş bir sağ-sol kavgası vardı ama bu, insanların kutuplaşmasına, ülkenin bölünmesine yol açmamıştı. Bugünkü kutuplaşma, Türkiye’nin hiçbir döneminde yaşanmadı. Bu çok korkutucu...

        Şimdiki kutuplaşmanın farkı ne tam olarak?

        O dönemki kutuplaşma, örgütler arasındaydı. Sol örgütlere dahilseniz sağcıları düşman ola­rak görüyordunuz, sağ örgütlere dahilseniz solcu­ları... Ama sokaktaki insanların birbirinden nefret ettiği yaygın bir kutuplaşma yoktu. O zaman ide­olojik kavgalar vardı, şimdi yaşam tarzlarıyla ilgili kavga var. Bugün iki taraf da kendi hayatını tehdit altında hissediyor. Cumhuriyetin laiklik anlayışın­dan dışlanmış, ötekileştirilmiş kesim, AKP’nin ikti­dar olmasıyla rahatladı. İktidar değiştiği takdirde geriye dönüş olacağını zannediyorlar. Laik kesim de bu iktidarın devam etmesiyle nefes alamayaca­ğını, ülkenin giderek İslamileşeceğini düşünüyor. Bunun belirtileri de yok değil. Bu ülkeye şeriat gele­ceğini hiç düşünmedim. Bundan sonra da geleceğini düşünmüyorum. Ama Türkiye, laik yaşam tarzına sahip olan insanların kendilerini sıkışık hissettiği bir ortama doğru gidiyor. Laik kesimden çok sayıda genç ülkeyi terk ediyor. Ciddi bir beyin göçü var ve bu, ülkenin geleceği açısından hiç iç açıcı değil.

        Peki siyasi tarih açısından nasıl bir dönemdeyiz?

        İttihat ve Terakki’den bu yana iktidar ve muhalefet ilişkileri her zaman problemli oldu. Bir türlü düzelmiyor. AKP iktidarı döneminde bu gerginlik daha da fazlalaştı. Bu konuda her tarafın suçlu olduğunu düşünüyorum. 4 yıl boyunca Meclis’teydim, parti ayrımı yapmadan söylüyorum, ağza alınmayacak küfürler duydum. Bunu daha Meclis’teki ilk günümde tecrübe ettim. Kemal Kılıçdaroğlu kürsüye çıkmıştı. Yanımdaki AKP sıralarından 1-2 kişi laf atmaya başladı. Onlara dönüp “Burası kahvehane mi?” dedim. Utanıp sustular. Kürsüye Recep Tayyip Erdoğan çıkınca da bizimkiler laf atmaya başladı. Uyarmış olduğum için rezil oldum. Halktaki yaşam tarzı gerginliği siyasete de yansıyor. AKP, 2002’de iktidara geldiğinde demokrat ve özgürlükçüydü. Özellikle AKP’lilere o dönemki seçim beyannamelerini okumalarını tavsiye ediyorum. Normalleşiyoruz demeye kalmadan eski kavgalar ortaya çıkıyor. Uzlaşı olmazsa demokrasiyle devam etmek zor olur.

        BAŞKANLIK SİSTEMİ MHP’Yİ İLELEBET İKTİDARIN DIŞINA İTER’

        Başkanlık tartışmaları, bütün bu sosyal ve politik tablo üzerine nasıl oturdu? MHP ve AK Parti arasındaki işbirliği, Türk siyasi tarihi açısından nasıl sonuçlar doğurur? Milliyetçi ve muhafazakâr bir cephenin oluştuğunu söyleyebilir miyiz?

        Evet, bence söyleyebiliriz. İşin garibi o ki AKP’nin başlangıçtaki amacı bu değildi. Muha­fazakâr çizgiden geliyordu ama daha özgür­lükçüydü. “İnsanlar istediği gibi yaşasın, başını isteyen örtsün, istemeyen örtmesin” diyorlardı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın Kürt sorununu çöz­mek ve Avrupa Birliği’ne girmek için ciddi çaba sarf etmesini düşündüğümüzde, aslında AKP milliyetçi bir çizgide değil gibi görünüyordu. Zaten İslami hareketler, mantıkları gereği milliyetçi çizgide değildir. Daha evrenseldir.

        Peki, AK Parti neden daha milliyetçi bir çizgiye yöneldi?

        Bu, özellikle PKK meselesiyle bağlantılı. MHP de bunun için destek verdi. MHP-AKP yakınlaşması ne oldu da gerçekleşti; o da tam belli değil gerçi. AKP başkanlık meselesinden vazgeçmişken, halkın da bunu desteklemediğini görmüşken, birdenbire Sayın Bahçeli’nin ortaya çıkıp da başkanlık sistemini ortaya atması, anlaşılır gibi değil. Özellikle MHP açısından anlaşılır değil. Başkanlık sistemi, iktidar ve anamuhalefete dayanır. Sadece 2 partinin şansı olur. Cem Küçük, televizyonda Vatan Partisi’nin başkanı Doğu Perinçek’in de bu sistemde başkan olabileceğini söyledi. Böyle bir şeye imkân yok. İktidar değişirse yerine anamuhalefet geçer. MHP, sadece milliyetçi oylara oynadığı için hiçbir zaman anamuhalefet pozisyonuna oturamayacak. HDP de aynı şekilde... Başkanlık sistemi bunları ilelebet iktidarın dışına iter ve radikalleşmelerine neden olur.

        Ama “Yeni sistemde seçim barajı düşürüleceği için çok daha küçük partiler de parlamentoya girebilecek” deniliyor.

        Barajı olsa olsa yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürür­ler. Başkanın ve parlamento­nun seçimi aynı anda yapılıyor. İnsanlar liderlere çok bağlı. Refe­randumda da öyle olacak. Pek çok insan, liderlere bakarak oy kullanacak. Başkanlık seçiminin yapıldığı anda hangi lider seviliyorsa, onun partisi egemen olacak. Zaten sistem bunun üzerine kuruldu. Başkana sonsuz yet­kiler verirken Meclis’in birtakım yetkileri varmış gibi görünüyor ama başkan Meclis’e hâkim oluyor.

        Dar bölge seçim sistemi gelecek ve daha güçlü milletvekilleri çıkacak” deniliyor. Bu, Meclis’i güçlendirmez mi?

        Dar bölge sistemleriş, 2 partili sisteme yol açıyor. 2 partili sistem olacağı için hangisi güçlüyse o parti Meclis’e daha fazla milletvekilini sokacaktır.

        Başkanlık sistemi MHP’yi sistem dışına iter” diyorsunuz ama başkan seçilecek kişi­nin yüzde 50’nin üze­rinde oy alabilmesi için başka partilerle itti­fak kurması gerekecek. Bugünkü tablo, bunun AK Parti-MHP ittifakı hatta örtülü koalisyonu şeklinde gerçekleşece­ğini göstermiyor mu?

        MHP’ye 1-2 bakanlık teklif edilmiş olabilir ama tam anlamıyla iktidara ortaklık teklifi aldıklarını zannetmiyorum. “Evet” çıktıktan sonra uzun vadede AKP, MHP’yi dışlayacaktır. Bu, MHP açısından çok kötü bir tablodur. İhtiyaçları kalmadıktan sonra neden MHP’nin dediğini yapsınlar ki?

        HALK NEYE OY VERECEĞİNİ BİLMİYOR’

        “İnsanların neye oy vereceğini bilmediği bir referandum yapılacak. Meclis’te asıl tartışmalar gece yapıldı. Meclis Televizyonu sadece 3 gün yayın yaptı, halka duyurulmadı. Geçen gün gençler vapurda ‘Hayır’ şarkısı söylüyor diye polis tutuklamaya kalktı. 2 kişi ellerinde tabancayla sokağa çıkıp ‘Hadi bakalım ‘Hayır’cılar gelin’ dedi. Bu şartlarda referandum yapılabilir mi?”

        İNSANLAR KARİYERLERİNİ DÜŞÜNEREK İKTİDARA YAKIN GÖRÜNMEYE ÇALIŞIYOR’

        15 Temmuz’u nasıl oku­yorsunuz? Türkiye’nin darbeler tarihi içinde nasıl bir yeri var?

        15 Temmuz’a kadar yapılan dar­beler, askerlerin kendilerine misyon olarak biçtikleri Atatürk devrimle­rini ve Cumhuriyet’i korumak için yapılan darbelerdi. Buna 28 Şubat ve 17 Nisan da dahildir. Bu seküler devleti korumayı kendilerine görev biçmişlerdi. 15 Temmuz, Fethul­lahçıların ele geçirdiği personel kanalıyla yapıldı. Burada AKP’nin günahı büyüktür. Bu insanlar ikti­dar eliyle bürokrasiye ve orduya yerleştirildi. Nitekim Cumhurbaş­kanı “Rabb’im ve halkım beni affet­sin, kandırıldık” dedi. Türkiye gibi ülkelerde liyakat fazla işlemiyor.

        Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, alışılmışın dışında bir portre çiziyor. Yenikapı mitinginde sahneye çıktı. Geçen hafta MİT Müsteşarı’yla beraber İslamcı bir düşünürü ziyaret etti. Asker-siyaset ilişkilerinde Türkiye farklı bir dönem yaşıyor olabilir mi şu an?

        Türkiye’nin politik ortamı değişti. Fikirleri rahatça söyleye­bilmek zorlaşmış vaziyette. Bir­takım insanlar, belki kariyerlerini düşünerek iktidara yakın görünme çabası içindeler. Bunu özellikle Sayın Hulusi Akar için söylemi­yorum ama bazı insanlar laikken AKP taraftarı oldu. Hayatlarında oruç tutmayanlar tutmaya baş­ladı. Bir kısmı eşlerinin başlarını kapattırdı. İnsanlar iktidara yakın olmanın kendilerine rant getirece­ğini zannediyor. Aslında her parti döneminde böyleydi. Bu ülkede başından beri vatandaş; zavallı, kimseyi tanımayan ve dolayısıyla hiçbir işini halledemeyen birisi olarak tanımlanıyor. İnsanların kendilerini iktidara yakın olmak zorunda hissetmeleri, hem liya­kat hem de hukuk devleti açısın­dan çok problemli bir durum.

        15 YILDIR AKP HÜKÜMETİ NEYİ YAPMAK İSTEYİP DE YAPAMADI?’

        Parlamenter sistem Türkiye’nin sorunlarını çözmedi. Başkanlık sistemi, güçlü bir yürütme ve güçlü bir Meclis ile Türkiye’nin önünü açabilir” tezinin haklılık payı yok mu?

        Başkanlık sistemlerinin kısa sürede diktatörlüğe dön­düğünü ispatlayan bir araştırma var. Başkanlık sistemlerinde demokrasinin ömrü çok kısa.

        AK Parti, bunun önüne fren sistemlerini koyduğunu söylüyor. Meclis isterse Cumhurbaşkanı’nı her türlü suçtan yargılayabilecek. 5’te 3 çoğunluğu toplayıp seçim­leri yenileme şansı da var.

        Bu pratikte işleyebilecek bir şey değil. Başkan suçüstü yaka­lanırsa ancak böyle bir şey olur ki o da neredeyse imkânsız.

        Başkanlıkta demokrasinin ömrü çok kısa” diyorsunuz ama parla­menter sistemde de hükü­metlerin ömrü çok kısa. “Başkanlık istikrarlı hükü­metler getirecek” deniliyor.

        Koalisyon hükümetleri korkulduğu kadar kötü değil­dir. Kötü koalisyon dönemle­rinde bile ekonomik büyüme hızı bugünkünden daha yük­sekti. 7 Haziran’da koalisyon kurulamadı değil, kurdurulmadı. 15 yıldır AKP neyi yapmak iste­yip de yapamadı da böyle bir sisteme geçmek için çırpınıyor?

        HALK MUHALEFETTEN UMUDU KESİP KENDİSİ HAREKETE GEÇMEYE BAŞLADI’

        CHP’nin bu süreçteki tutumunu nasıl buldunuz? “Keşke karşı çıkmak yerine daha ideal bir başkanlık sistemi önerselerdi” diyenler var...

        Bu kutuplaşmış ortamda ideal başkanlık sistemi yapamayız. Özgürlüklerin garanti altına alınmadığı, toplantıların, yürüyüşün, gösterinin hak olarak kabul edilmediği, üniversiteler ve medyanın özerk olmadığı ortamda iyi bir başkanlık sistemi olamaz. Özgürlüklerin arttığı bir dönemde yeni Anayasa yapmaya çalışmalıydık. CHP’nin başkanlık için alternatif üretmesi, başkanlığı kabul etmesi olurdu.

        CHP, referandumda ne yapmalı?

        Kavga gürültü dilini bırakıp basit bir dille anlatmalı. İnsanlar muhalefetten umudu kesip kendileri harekete geçmeye başladı. Referandum süreciyle bağlantılı olarak yeni platformlar kuruldu. Gençler sokak sokak dolaşıp insanlarla konuşuyor, broşür dağıtıyorlar. İnşallah hiçbiri engellenmez. Muhalefet partilerinin nerede hata yaptıklarını düşünmeleri gerekiyor.

        Siz de Rıza Türmen’le ‘Demokrasi için Birlik’ hareketini kurdunuz.

        Evet, partilerden medet ummak yerine kendimiz bir şeyler yapmak istedik. Rıza Türmen de özgürlükçü ve demokrat güçle­rin birleşmesi gerektiğini yazmıştı. Bunun gibi birçok platform var. ‘Demokrasi için Bir­lik’ içinde sendikalar, siyasi parti temsilcileri, STK’lar, kadın örgütleri, meslek örgütleri, LGBTİ ve aydınlar var. Değişik kanallardan muhalefet bloku yaratılmaya çalışılıyor. Şu anki gündemimiz “Hayır” kampanyası.

        Kübra PAR / GAZETE HABERTÜRK

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa