Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Akil insanlar barış sürecini Habertürk'e değerlendirdi

        Hilal ÖZTÜRK-Bülent GÜNAL / HT GAZETE

        HÜKÜMETLE Akil İnsanlar Heyeti’ni buluşturan önemli toplantıda neler konuşuldu?

        Akil insanlar, bundan sonraki süreci nasıl yorumluyor? İşte tüm bu soruları toplantıya katılan Akil İnsanlar Heyeti üyelerine sorduk...

        Can PAKER

        ‘Öncelik kamu düzeni’

        “6-7 Ekim olmasaydı 3. göz denen şeyden bahsedebilirdik. Hükümetin öncelikli görüşü kamu düzenini sağlamak. Ondan sonra üçüncü göz yapısı olabilir deniyor.”

        Celalettin CAN

        ‘Öcalan aracısız olmalı’

        “Toplantıda heyetteki birçok üye Öcalan’ın kamuoyuna doğrudan hitap edebilmesinin önemini vurguladı. ‘Öcalan aracılar ile değil topluma sözlerini doğrudan açıklayabilmeli’ dendi. Bu gazeteciler vasıtasıyla da olabilir. Elbette heyette bu düşünceye karşı olanlar da vardı ama genel eğilim bu yöndeydi.”

        Ali BAYRAMOĞLU

        ‘Görev tamamlandı’

        “Toplantı çok olumluydu. Yapılan konuşmalar, dile getirilen beklentiler, yapılan uyarılar son derece kaliteliydi. Çok net ifade etmemekle birlikte akil insanların belli açılardan baktığımızda görevini tamamladığını düşünüyorum.”

        Mehmet Emin EKMEN

        ‘Hükümet ciddi’

        “Başbakan sürece dair samimi bir yaklaşım sergiledi. Hükümet süreci büyük bir ciddiyetle devam ettiriyor. Kamu düzeninin sağlanması halinde sürecin samimi bir şekilde devam edeceğini düşünüyorum.”

        Öztürk TÜRKDOĞAN

        ‘Önemli olan irade’

        “Bu tür çözüm süreçlerinde inişli çıkışlı grafikler yaşanabilir ama önemli olan iradenin devam etmesidir.”

        Hülya KOÇYIĞIT

        ‘Kararlılığı gördük’

        “Toplantıda hükümetin çözüm sürecine dönük duruşunu dinledik. ‘Kararlıyız, inançlıyız’ mesajı verildi. Türkiye’nin barışa giden yolda kararlılığını gördük. Çözüm sürecinin hayata geçirilmesine dönük inancımız pekişti.”

        Ahmet TAŞGETİREN

        ‘Kobani’nin gölgesinde’

        “Kobani kalkışmasının ortaya çıkardığı tedirginlik toplantıyı önemli ölçüde etkiledi. Toplantı Kobani’nin gölgesinde geçti. “

        Abdurrahman DILIPAK

        ‘Kararlılık güçlü’

        “Doğru yönde ileri doğru atılan bir adım söz konusu. Barış süreci devam edecek, bu önemli. Riskler büyüse de ümit, cesaret ve kararlılık güçlü. Bu da önemli.”

        Abdurrahman KURT

        ‘Perde arkası konuşuldu’

        “Akıllardaki tüm sorular ve cevapların muhasebesi yapıldı. Bildiğimiz bilmediğimiz bütün konular ortaya konuldu.”

        Oral ÇALIŞLAR

        ‘Türbülansa girdi’

        “Başbakan’ın meseleyi tarihsel ve toplumsal bağlamı içinde ele alışı son derece ikna edici ve inandırıcıydı. Çözüm sürecinin 6-7 Ekim olaylarıyla türbülansa girmesine rağmen, çözüm sürecindeki irade yeniden rayına girdi gibi görünüyor.”

        Prof. Dr. Fazıl Hüsnü ERDEM

        ‘Çatışmasızlık şart’

        “Kamu düzeni tümüyle sağlanıncaya kadar herhangi bir adımın atılmayacağı belirtildi. HDP tarafının, bu konuda taahtaahhütleri olduğu, yerine getirilinceye kadar taviz verilmeyeceği söylendi.”

        Prof. Dr. Beril DEDEOĞLU

        ‘Hükümet teminat istiyor’

        “Çözüm sürecinde muhatap olan tüm taraflar, son olaylardan çok kısa bir süre önce, silahlı kişilerin ülkeyi terketmesi ve silahların bırakılması konusunda el sıkışıp uzlaşmış. Ancak olaylar yaşanınca hükümet haklı olarak ‘Bu konuda kesin teminat almadan bir adım daha atmayız’ diyor. Karşı tarafın çatışmasızlık sözünü tutması için teminat istiyor, bunu da kamu düzeninin sağlanması olarak açıklıyor.”

        Yrd. Doç. Dr. Vahap COŞKUN

        ‘Konjonktürel değil’

        “Akillerin ortak görüşü, Öcalan’ın iletişim kanallarının çeşitlendirilmesi oldu. Hükümetin temel talebi, PKK’nın faaliyetlerini kesin olarak bitirmesi. Başbakan bu sürecin konjonktürel değil, tarihi bir süreç olduğunu, Türkiye’nin kaderini etkileyecek bir süreç olduğunu vurguladı. Geri dönüşün söz konusu olmadığını bildirdi.”

        MAZERETİM VAR

        BAŞBAKAN Davutoğlu’nun başkanlığında önceki gün düzenlenen toplantıya isimleri listede olduğu halde Akil İnsanlar Heyeti’nden 8 kişi katılmadı. Bu isimlerden Baskın Oran, Murat Belge, Erol Ekici ve Kürşat Bumin toplantıya katılmayacaklarını açıklamıştı. Yılmaz Erdoğan, Lale Mansur, Yücel Sayman ise mazaret bildirdikleri, Cemal Uşşak ise çağrılmadığı için toplantıda yer almadı.

        ERGİL: KAYINPEDERİM DE LOKALE GİDEMİYOR

        AKIL İnsanlar Heyeti toplantısından çıkışta, heyette yer aldığı için kendisine tepki gösteren kayınvalidesini ikna etmek için Kadir İnanır’a telefonla aratmak zorunda kaldığını söyleyen Prof. Dr. Doğu Ergil, dün yaptığı açıklamada “Ne kadar ikna edici olduğunu bilmiyorum. Bir hayranlığı var ama pek fikrinden caydığını zannetmiyorum” dedi. Ergil, aynı gerekçeyle kayınpederinin de hakarete uğradığını belirterek “Kayınpederimin gittiği bir emekliler lokali var. Orada benim akiller heyetinde görev almamdan sonra küfür ediyorlar diye adam aylarca gitmedi oraya. O da ben bu grupta yer aldım diye hiç de mutlu değil. Bir şey söylemiyor saygısından ama... Bunlar kolay şeyler değil” diye konuştu.

        DAVUTOĞLU: KAMU DÜZENİ SAĞLANMADAN HİÇBİR ADIM ATILMAYACAK

        İşte Muhsin Kızılkaya'nın toplantıya ilişkin kaleme aldığı yazı:

        AKŞAM yemeği geldiğinde, birkaç saat daha salondan ayrılmayacağımız kesinleşmişti. Toplantıya katılan herkesi dinlemek istiyordu Başbakan Davutoğlu. Sözü alan bir öneri getiriyor, Başbakan ve ilgili bakanlar durmadan not alıyordu.

        Saat 21.30 gibi herkes dediğini demiş, acil işi olanlar ayrılmış, rahatsızlanan Abdurrahman Dilipak tıbbi müdahale görüp geri dönmüş, Kadir İnanır, “Sabahtan beri aktör aktör deyip duruyorsunuz, bir tane aktör varsa o da benim” deyip herkesi güldürmüştü. Tam rehavet çökmüşken Başbakan söz aldı. 9 saatten beri not alan Davutoğlu, hiçbir yorgunluk belirtisi göstermeden hepimizi şaşırtan birtakım bilgiler verdi.

        Söylediği en önemli şey şu oldu: “Asayiş sağlanmadan bundan sonra hiçbir somut adım atılmayacak.” Bunu da şöyle açtı: “KCK kitlesini sokaklardan çekecek, adam kaçırma, vergi toplama, yol kesme eylemlerini tamamen bırakacak, ondan sonra oturup ayrıntıları konuşacağız.”

        Öcalan’la yaptıkları daha önceki görüşmede, 1 Ekim itibarıyla bütün bu talepler yerine getirilecek, hükümet yol haritasını örgüte iletecek, İzleme Kurulu oluşturulacak, geri çekilme sağlanıp asıl hedefe doğru yol alınacaktı. Ancak böyle olmadı, bir anda hiç beklemedikleri 6-7 Ekim olayları patlak verdi. Başbakan’a göre olaylar, çözüm sürecine yönelik üçüncü çok önemli suikast girişimiydi. Birincisi 2013

        Haziran’ında Gezi olaylarıyla başlamış, ikincisi 17 Aralık’la devam etmiş, üçüncüsü de şimdi sahneye çıkmıştı. Bu olaylar olduğunda, birileri örgüte gidip, “Durun, barış konusunda istediklerini yapmayın, çünkü hükümet devrilecek” demiş, her defasında da örgütün içinde bazı unsurlar buna inanmış ve süreç böyle böyle yara bere ala ala bu güne gelmişti.

        Bu konuda şu bilgileri verdi:

        “Bu tür süreçlerde ne zaman tıkanıklıklar yaşanırsa ilk olarak kalıcı olanla arızi olanları ayırmak lazım. Soğukkanlı değerlendirme lazım. Biz bu gelişmeleri bu çapta beklemiyorduk. Ama hep böyle bir ürkeklik yaşıyorduk. Onun için acele etmeliyiz, ben hâlâ nehrin yarısını geçtiğimizi düşünüyorum.”

        Davutoğlu’na göre HDP’nin işi kolay, sadece kendi kitlesine hesap vermek zorunda, oysa kendileri hem Diyarbakır’a hem İzmir’e hesap veriyor.

        “6-7 Ekim’deki olayları ne Öcalan, ne de bizim müdahalemiz durdurdu. Çözüm sürecinin oluşturduğu psikolojik atmosfer durdurdu. Bu memleketin sağduyulu halkı, gelişmelerin nereye varacağını görüp sokağa çıkmadı, çocuklarına sahip çıktı” diyen Davutoğlu, görevi devralır almaz meseleyi ele aldığını, ortaya bir metin çıkarttığını, bu metnin İmralı’dan yüzde 100 onay gördüğünü söyledi ve şu bilgileri verdi:

        “Biz karşı tarafa, ‘Bu adımları atacağız ama kamu düzeni konusunda teminat vereceksiniz’ dedik. Onlar da ‘15 Ekim itibarıyla hiçbir illegal faaliyet kalmayacak’ dedi. ‘Yol kesme, haraç, işyeri yakma, insanları çadıra götürüp sorgulama yok’ dediler.”

        Çözümü istemeyen güçlerle Kürt meselesini konuşmaktansa, Öcalan’la konuşmayı tercih edebileceğini söyleyen Davutoğlu şöyle devam etti:

        “Kürt sorununun ellerinden alınmış olması bazılarını çıldırttı. Kürtlerle Türklerin omuz omuza vermesini istemeyen aktörler var. Kürt kanı üzerinden Ortadoğu’da güç mücadelesi yürütmek isteyenler var. Bu süreçle birlikte hem Irak Kürtlerini kazandık, hem de PYD ile ilişki kurduk, Müslim’i Türkiye çağırdık.”

        Davutoğlu, IŞİD’e yardım ettiklerini söyleyenlerin insafsızlık yaptığını belirtti:

        “Biz IŞİD’e hiç yardım yapmadık, ama PYD’ye çok yardım eli uzattık. Bayramda birkaç kere Amerikalıları arayarak Kobani’ye hava operasyonu talep ettik, aksi takdirde düşer dedik.”

        Saatler 23.00’e yaklaşırken, Davutoğlu akil insanlardan şu talepte bulundu: “Biz yanlış yapıyorsak bize de tavır koyun. Objektifliğinizi kaybetmeyin. Nötr olacağım diye yanlışla doğruyu aynı kefeye koymayın. Çapraz ziyaretler yapsanız ne iyi olur. Örneğin Orta Anadolu’yu bilenler HDP, Doğu ve Güneydoğu’yu bilenler CHP ve MHP’yi ziyaret etse, onlarla konuşsa...”

        11 saat sonra dışarı çıktık. Hava soğuktu, umut yoksulun ekmeğiydi.

        DOLMABAHÇE'DE 11 SAAT

        İşte Nihal Bengisu Karaca'nın kaleme aldığı yazı:

        PAZAR günü Başbakan Davutoğlu’nun çağrısı ile Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi’nde gerçekleşen Akil İnsanlar Heyeti toplantısı, tam 10.5 saat sürdü.Efkan Âlâ, Mevlüt Çavuşoğlu, Bekir Bozdağ, Ömer Çelik, Bülent Arınçdahil neredeyse kabinenin yarısı oradaydı,Beşir Atalayda dahil.

        Hatırlanacağı gibi, Akil İnsanlar Heyeti’nin görevi 2013 yılında başlayan çözüm sürecinin toplumdaki karşılığının ne olduğunu öğrenmek, sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin, kanaat önderlerinin bu konuyu hep beraber konuşmasını sağlamak ve sonuçları rapor etmekti. Heyet birbirinden farklı görüşlere sahip, toplumun farklı duyarlılıklarını temsil eden isimlerden oluşuyordu, hiçbir bedel ve karşılık söz konusu olmaksızın görevini yaptı ve evine/işine döndü. Pazar günkü toplantıda yeniden bir araya gelen isimler, 6-8 Ekim olaylarının ne anlama geldiğine dair kendi şahsi izlenimlerini ve önerilerini Başbakan’a iletmiş oldular ama daha da önemlisi birbirlerinin görüşünü duymuş oldular.

        Çözüm sürecinin taraflarından biri olmasına rağmen vaatlerinin hiçbirini yerine getirmeyen, üstüne üstlük eylem çağrısında bulunarak süreç için ciddi bir kriz zemini oluşturan HDP ve yakın temas içinde olduğu KCK gibi yapılara ilişkin“güven kaybı”, toplantıya damgasını vuran en temel duyguydu.

        Davutoğlu’nun kapalı toplantıda aktardığı, ama şahsen duyulmasında sakınca görmediğim süreç görüşmelerinin detayları ise bende barış sürecinin neredeyse tek tarafın olgunluğu ile ilerlediği intibaını uyandırdı.

        Bilindiği gibiDavutoğlukongre konuşması dahil, Başbakan olduğu ilk günden beri çözüm sürecini hep en önde tutuyor, adımların sıklaşması ve hızlanması gerektiğini savunuyor.Bu doğrultuda 3 Eylül’de karşılıklı atılacak adımların, kademelendirilmiş yol haritasının MİT Müsteşarı’na verildiği, HDP heyeti aracılığıyla hem İmralı’dan hem de Kandil’den yüzde yüz mutabakat alındığı ise bugüne kadar bilmediğimiz bir konuydu.Mutabakatın içeriği neydi peki?15 Ekim’e kadar tek bir illegal faaliyetin kalmaması. Örgüt mahkemelerinin kurulması, vergi adı altında haraç toplama, şiddetin tamamen bertaraf edilmesi. Bütün bu sözlerin verilmesine rağmen 6 Ekim’de yapılan “serhildan provası”nın anlamı nedir, artık kamuoyunun takdiri. Hakeza, 15 Ekim tarihinin nasıl “Hükümete 15 Ekim’e kadar süre verdik, ona göre”ye dönüştüğü de aydınlanmış oluyor, çarpıtmanın boyutu karşısında dehşete düşmemek ne mümkün.

        Bütün bunların üzerine hâlâ “Çağrımızın arkasındayız” diyen birSelahattin Demirtaşvar ki, çağrının neden olduğu hadiselerin en başta Kürtlerin midesini bulandırdığını görmekten aciz durumda. Ya duruma vakıf değil ya da oyun oynamakta.

        Çok sık tekrarlanan, benim de altını çizdiğim konu ise bölgeden gelen şikâyetlerde ağırlıklı olarakHDP çizgisinin ve PKK’ya bağlı örgütlenmenin kendisinden başka partiye, görüşe hayat hakkı tanımayacak bir otoriteye dönüşme eğilimi ve kısmen de bunu başarmış olması. Örgütün, çözüm sürecinin yarattığı esnekliği kendisine özel bir yetkilendirme saymasıve bunun sonucu olarak 6-8 Ekim kalkışmasında sadeceHÜDA-PAR’lılara özel olarak saldırılması, belediyesiniAK Parti’nin aldığı ilçeleri yangın yerine çevirmesi,başörtülü ve sakallıinsanları ideolojik ve artık var olmaması gereken güruh olarak kodlayıp taciz etmesi.

        Davutoğlu, çözüm sürecinden cesaret alarak bu havayı oluşturmuş olanlara göz yummanın çözüm sürecini feda etmek anlamına geldiği ve buna izin verilemeyeceği konusunda net.

        Öte yandan barış fikrinden uzaklaşmama, 6-8 Ekim kalkışmasının neden olduğu karamsarlığa rağmen heyet üyelerinin hemen tamamının mutabık kaldığı bir dinamik. Siyasi iradenin sarsılmamış olması yüreklendirici bir faktör. “Nehrin yarısını geçtik ve ilerlemeliyiz” diyorDavutoğlu. “Her ne kadar bizi aşağı çekip boğmaya çalışmış olsalar da beraber yüzme iradesini yitirmemeliyiz.”

        Akil İnsanlar Heyeti’nin yeni kişilerin de eklenmesiyle gruplara bölünmesi, arabuluculuk dahil çözümün hayata geçmesini kolaylaştırıcı çalışma gruplarında rol alması mümkün. Ancak bu heyetin aynı kadroyla tekrar sahaya çıkması ve bir önceki çalışmasını tekrarlaması olası görünmüyor. Çünkü bu tür heyetler sadece çatışmasızlık ortamında, tarafların birbiriyle çatışmadığı zeminlerde görev yapabilir. Silahın, çatışmanın tekrar devreye girdiği bu zeminde ise öncelik kamu düzeninin sağlanmasında.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa