İşte Türk futbolunun kurtuluş formülleri!
Naklen yayınlardan kim ne kadar para alıyor?
Yavuz SEMERCİ - YAZI DİZİSİ 1 / HT GAZETE
Başlarken...
Milyonlarca futbolseverden biriyim. “Ne olacak Türkiye’nin hali?’’ muhabbeti sıradanlaştı, eski popülerliğini “Ne olacak şu futbolun hali?’’ cümlesine kaptırdığını üzülerek izliyorum. İzliyorsunuz. Eskisi gibi maçları takip etmiyorum. Edemiyorum. Sıkılıyorum. Karşılaşmaların kalitesizliği konusunda futbolseverler hemfikir. Sürekli top ezen futbolcular, basit ve seyir zevki verecek bir oyun tarzından uzaklaşıyor. Oyun sürekli faullerle duruyor. Milyonlarca dolar alıp ceza sahası içinden kaleyi tutturamayan futbolcuları gördüğümde tepkim artıyor. (Milli maçı hatırlatmama gerek yok sanırım!) Seyircisiz oynanan maçlardan kim keyif alabiliyor ki? Hakemleri düdük manyağı yapan ve oynamak yerine oynatmamayı hedefleyen futbolcuların bilgi ve becerileri değil tek sorun. Her yıl milyar doların aktığı futbol endüstrisinde kulüplerin neden ve nasıl, finansal yapılarının bu kadar kötü olduğunu anlayabilen var mı? Ya da soruyu şöyle sorayım, bu kadar beceriksiz yönetici nasıl bir araya gelerek ne zaman sistemi teslim aldı ve her biri neden bir diğerinin bacağından aşağıya çekiyor? Futbol endüstrisinin egoları şişmiş yönetici ve teknik direktörlerinden sıkılmadınız mı? Neden statlar dolmuyor? Futbola ilgi neden Avrupa takımlarına yöneliyor? Kısa ve uzun vadede ne gibi adımlar atılmalı? Bu soruların yanıtlarını ilgililere sordum. Rakamları inceledim. Karşılaştırmalar yaptım. Kendimce bir sonuca ulaştım. Onları sizinle paylaşmaya başlayabilirim...
Küçük bir not: Rutin olması zor ama çeşitli zamanlarda analiz yazılarıyla karşınızda olacağım. Bu yazıları, dizi yazısı olmaktan çok, toplumun konuştuğu veya konuşması gerektiğine inandığım alanlarda analizler, ön inceleme, farklı bakış açılarını gündeme getirme çabası olarak görürseniz sevinirim...
2010 yılında Süper Lig’in canlı yayın hakları ihalesi sonuçlandığında kimse gözlerine inanamıyordu. 2009- 2010 sezonunda yıllık 160 milyon dolar naklen yayın bedeli ödeyen Digiturk, rakamı 321 milyon dolara çıkarmıştı. Ayrıca Türkiye Futbol Federasyonu’na (yüzde 10 pay) 32 milyon dolar, organizasyon bedeli olarak da (yüzde 2) 6.5 milyon dolar ödemeyi kabul etmişti.
TRT ise maç görüntülerini yayınlama hakkı olarak 40 milyon dolar, Türk Telekom da haber amaçlı görüntülerin digital yayın hakları için 13 milyon dolar ödeyecekti. Elbette iki firma federasyona yüzde 10 da katkı payı ödeyecekti.
Futbol takımlarına dağıtılacak yıllık para 373 milyon dolara çıkmıştı. Ve her yıl yüzde 10 artış yapılacaktı. Süper Lig takımlarının başına talih kuşu konmuştu. O parayla neler yapılmazdı ki?
O gün Türkiye Futbol Federasyonu Başkanvekili Lütfi Arıboğan ihale rakamlarının ulaştığı seviyeyi “Türkiye Süper Ligi Avrupa’nın en değerli 6’ncı ligi olmuştur’ şeklinde açıklıyordu.
★ ★ ★
İhalenin hemen ardından mutluluk atmosferi dağıldığında Digiturk yönetimi (Haberi ben yapmıştım) futbol kulüp başkanları ve federasyon ile bir araya gelmiş ve özetle “Beyler size yapılacaklar listesini sunuyoruz. Bu kriterlere uyarsanız, abone bazımızı artırır, size yıllık ödemeleri yaparız. Yoksa teminatımızı
yakar, bu işten vazgeçeriz. Stadyumlarınızı yapacaksınız. Küfür bitecek. Yöneticiler televizyona çıkıp birbirlerini eleştirmeyecek. Maç sonunda teknik direktörler yayına bağlanacak... Sahalarınız futbol oynamaya elverişli olacak... Futbolun yasası çıkacak. Elektronik bilet uygulaması başlayacak’’
demişti.
★ ★ ★
Futbola para yatıranlar, 2011 yılında şike soruşturmasını bilseydi, futbola bu kadar kaynak ayırır mıydı? Şike süreciyle birlikte her şey tersine döndü. Kavga başladı. Seyirci şikeyi sevmedi! Tepki gösterdi. Ligin tadı kaçtı. Seyirciler aboneliklerini iptal ettirmeye başladı. Sponsorlar takımları desteklemekten vazgeçti. Seyirci politik kimliği benimsedi. Avrupa kapıları yüzümüze daha bir sıkı kapatıldı. “Ben temizim, sen kirlisin’’ tartışmaları herkesi kirletti. Kalite düşerken, abone sayılarında anlamlı artışlar yaratamayan ve yıllık ödemelerini yapamayacak duruma düşen Digiturk çareyi 4 artı 1 yıl olan yayın hakkı sürecini, 2 yıl daha uzatma hakkı almakta buldu. Krizi zamana yayacak, bu yılların zararını gelecek yıllardaki artan abonelerle sağlayacak yeni bir plana başvurdu. Ve bu sayede banka kredisi kullanarak takımlara kaynak aktarmayı amaçlıyordu.
★ ★ ★
Arada yaşanan Gezi gibi toplumsal olayların futbola ilgisi ve statlarda başlayan hükümet karşıtı protestolar futbol ve güzelliklerini arka plana itti. Aslına bakarsanız, futbolun kalitesi de giderek düşüyordu. Seyirci sayısı ise eriyordu. Yeni sezon başladığında statlardaki ilgisizliği Passolig uygulamasına bağlayan kolaycı bir yaklaşım ortaya çıktı. “Hükümet bu işi icat ederek hem yandaş bir gruba avantaj sağlamış hem de statlardaki muhalif söylem sahiplerini fişlemenin yolunu açmıştı...’’ İddia buydu... Gerçek ise bambaşkaydı...
★ ★ ★
Futbola olan ilginin azalıp azalmadığını anlayabileceğiniz birkaç veriye sahibiz. Biri seyirci sayılarıysa bir diğeri de televizyon reytingleri ve Lig TV abonelikleri... İsim kullanılmasını istemeyen bir Digiturk yetkilisi şu görüşü dile getirdi:
“2001 yılında naklen yayın işini üstlendiğimizde Avrupa şampiyonu bir Galatasaray ve Dünya 3’üncüsü Türkiye vardı. 10 yılda Türk ekonomisinin geldiği nokta belli. Gelişmişlik göstergeleri belli. Abone sayıları da bu dönemde yükseldi ama ekonomik büyümenin çok altında kaldı. Durumumuzu anlamanız için şu örneği
verelim. Türkiye liglerine aboneler arasında ayrılanların sayısını, yeni abone yaparak dengeliyoruz. Ancak örneğin İngiltere ligini izleyen abonelerde üyelikten çıkış yok. Eskiden maç yayınlarımızın reytingi yüksek olurdu. Şimdi düşme eğiliminde...’’
Bu bilgi bile bize seyirci sayısındaki azalmayı Passolig gibi bir nedene bağlamanın yetersiz bir açıklama olduğunu gösteriyor. Nitekim, geçen sezon maçların (Passolig yokken) stat başına ortalama seyirci sayısı 7 bin 400 idi. Bu çalışmayı hazırlarken Passolig yetkilileriyle de görüştüm. Yarın onları size aktaracağım. Sadece şunu söyleyebilirim, var olan Passolig aboneleri bile örneğin Galatasaray’ın stadını doldurmaya yeter... Peki neredeler?
★ ★ ★
Ayrıca bir başka acı gerçek ile karşı karşıyayız. Neredeyse birkaç kulüp hariç tümü finansal olarak bir bataklığa saplanmış durumda. Halka açık kulüplerimiz de dahil yöneticiler kaynakları yanlış transfer politikalarıyla çar-çur etmiş durumda.
Ve herkes şu soruyu kendine sormalı: “Biz nasıl oldu da Avrupa’nın en değerli (parasal olarak) 6’ncı ligi iken en değersiz futbol ülkesi olduk?” Ya para fazla geldi ya da akıl para ile yer değiştirdi...
NAKLEN YAYIN GELİRLERİ NASIL DAĞITILIYOR?
-Yüzde 11’i Süper Lig’de şampiyon olan takımlara (Bu kaynak şampiyonluk sayısına bölünüyor ve takımlara şampiyonluk sayısına göre dağıtılıyor.),
-Yüzde 35’i 18 Süper Lig kulübüne eşit olarak,
-Yüzde 45’i puan performansına bağlı olarak,
-Yüzde 9’u ise Süper Lig’i ilk altı sırada bitirecek takımlara sezon sonu ödülü olarak
dağıtılıyor.
-Bu hesaba baktığınızda ligden düşen bir takım bile havuzdan 10 milyon dolara yakın kaynak alarak batıyor. Ligi ilk 6’da bitiren takımların yıllık havuz gelirleri ise 40 milyon dolar ile 25 milyon dolar arasında değişiyor.
ÖNERİLERDEN BİR DEMET...
PEKI neden bu duruma düştük ve nasıl bu bataklıktan çıkacağız? Genelde eleştiriler kulüp yöneticileri ve Türkiye Futbol Federasyonu’na yöneliyor. Kısa ve uzun vadeli eylem planından bahsediliyor. Önce onları özetleyeyim. Yarın görüş sahiplerinin yaklaşımlarını sizinle paylaşırım...
1) Gündüz maçlarına ağırlık verilsin.
2) Kulüplerin şirketleşmesi teşvik edilsin. (Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzon, Bursa gibi takımların geniş taraftar kitlesi nedeniyle bu iş zor olabilir. Gelir-gider dengesini gözetmeyen yöneticileri engelleyecek bir hissedarlık yapısına ihtiyaç var. )
3) Maç özet görüntülerine ödenen rakamın düşürülmesi gerekir. Böylece görüntülere daha fazla kanal ulaşacak ve spor programlarının kalitesi artacak.
4) Menajerlik sistemi değişmeli ve sözleşme hukuku alanında yeni standartlar belirlenmeli.
5) Yabancı futbolcu sayısını sınırlamak yerine, sınır kaldırılmalı ancak yabancı futbolcunun yaşı ile ilgili sınır getirilmeli (örneğin 22 yaş), transfer edilmek istenen yaşı ilerlemiş yabancı futbolcuların da kendi milli takımlarında oynuyor olmaları (Son 3 yılda yüzde 70 oranında milli takıma çağrılmış olması gibi) şartı getirilmeli.
6) Genel kurulda belirlenmiş gelirlerinin yüzde 25’inden daha fazlasını temlik edememe kuralını çiğneyen takımlar cezalandırılmalı ve ligden atılmalı.
7) Finansal fair-play şartlarına uymayan takımlara göz yumulmamalı.
8) Naklen yayın havuz gelirlerinin paylaşımında başarı kriterine verilen kaynak artırılmalı.
9) Statların yenilenmesi ve Avrupa şartlarına ulaştırılması için gerekirse Futbol Federasyonu kaynakları kullanılmalı.
10) Kulüpler gelirlerinin belli bir yüzdesini altyapıya harcamak zorunda kalmalı.
11) Futbol eğitimcilerini yetiştirecek kaynak bulunmalı, Milli Takım’a yabancı hoca bulacağız diye kıvranmak yerine futbolcuları eğitecek insan kaynağı yaratılmalı.
12) Halka açık futbol kulüplerine ait şirketler sıkı denetlenmeli ve yatırımcıları mağdur edecek davranışları acımasızca engellenmeli.
13) Borç batağındaki takımlara transfer yasağı getirilmeli.
14) Almanya’nın yaptığı gibi futbol merkezleri kurulmalı. Bölgesel lig sistemine geçilmeli. Devlet takımlara verdiği yol parası uygulamasından vazgeçip futbol akademilerine kaynak ayırmalı.
15) Alt liglerdeki futbol karşılaşma sayıları yılda 26 maçtan 40-50 maça çıkarılmalı. Futbolcuların 4 ay futboldan uzak kalması engellenmeli.
16) Kulüp başkanları harcamalara şahsi kefalet vermeli. Harcamalardan sorumlu olmalı.
17) Bankaları nasıl üst kurum BDDK denetliyorsa, futbol takımlarını da kurulacak ve kulüp takımlarının seçemeyeceği bir üst kurul denetlemeli ya da Futbol Federasyonu delege yapısı değiştirilerek büyük ağırlık amatör kulüplere verilmeli...
YARIN: PASSOLİG GERÇEĞİ