Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Bergüzar Korel: Gerçek olmasına çok dikkat ettim
        • 1

          Yıl 1992…
          Çalıştığım dergi için ‘Nerede O Eski Jönler?’ başlıklı bir yazı dizisi hazırlıyordum. Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Ediz Hun, Engin Çağlar ile röportaj yapmış, listemdeki sıra Tanju Korel’e gelmişti.
          Aradım, daha önce görüştüğüm meslektaşları gibi ikiletmeden randevu verdi. Birkaç gün sonrası için Ulus’taki evine davet etti.
          Eve girdiğimde Tanju Korel, pencerenin yanındaki tekli koltukta gazetesini okuyordu. Eşi Hülya hanım (Darcan) ile küçük kızı Bergüzar oyun oynuyordu. Büyük kızları Zeynep ise başka bir odadaydı.

          Sohbetimizden sonra röportaja başladık, Hülya hanım ise; “Haydi biraz ders çalışalım” diyerek Bergüzar ile yan odaya geçti. Röportaj bitiminde, Tanju Korel, Hülya hanıma seslenerek “Röportajımız bitti. Haydi yemek yiyelim. Masaya bir tabak daha koy lütfen” dedi.
          Yemeğe kalmamı istiyordu. Güzel bir ev yemeğini de epeyce özlemiştim ama mahcubiyetimden “Teşekkür ederim efendim. Rahatsız etmeyeyim” dedim.
          Gülerek; “Yemeğe kalmazsan röportajı yayımlamana izin vermem” dedi.
          Bir süre sonra masaya oturduğumuzda; Tanju Korel, sordu; “Nerede kalıyorsun?”
          Feriköy Erkek Öğrenci Yurdu’nda kaldığımı söyleyince; “Yemekleri nasıl?” diye sordu.
          “Yurt yemekleri gibi” cevabını verince “Canın ne zaman ev yemeği çekerse ara, gel. Çekinme” dedi.
          Aile sıcaklığında Hülya hanımın lezzetli yemeklerini yediğim o akşam ve Tanju Korel’in babacanlığı hafızamdan hiç silinmedi. Mekânı cennet olsun…

          O yıl 10 yaşında olan Bergüzar Korel, baba ve annesinin mesleğini seçerek oyunculuğa yöneldi. 17 yaşında başladığı mesleğinin gözde oyuncularından biri oldu. Bergüzar Korel, oyunculuğa çok erken başladığı için bu yıl, 25’inci yılını kutluyor. Bir başka ifadeyle mesleğinin ‘Gümüş Yılı’nda…

          Bu özel yıla denk gelen çalışması, Prime Video için çekilen ‘Düğüm’ adlı dizi.
          Dizide; başrolleri paylaştığı arkadaşları ise Caner Cindoruk ile Serkan Altunorak
          Güzel bir tesadüf olarak onlar da profesyonel kariyerlerinin 25’inci yılındalar.

        • 2

          Prime Video, ilk Türk original dizisi 8 bölümlük 'Düğüm'ü yayınlamaya başladı.
          OGM Pictures yapımı polisiye dram / gerilim türündeki 'Düğüm’ün yapımcılığını Onur Güvenatam, yönetmenliğini ise Can Ulkay üstlendi.

          Bergüzar Korel‘in hırslı ve idealist bir haberci olan 'Neslihan Turhan’ı canlandırdığı hikâyede;
          Caner Cindoruk:
          İşinde başarılı ve güvenilir 'Komiser Nejat'...
          Serkan Altunorak: 'Neslihan’ın eşi rolünde duygusal ve kırılgan bir akademisyen olan 'Vural'...
          İbrahim Selim: 'Neslihan’ın sunduğu 'Tek Gerçek' programının yapımcısı...
          Ece Dizdar: Rakip kanalın televizyoncusu...
          Itır Esen: 'Neslihan’ın asistanı...
          Kaan Meriç Sezen: 'Neslihan’ın oğlu 'Can'...

          'Düğüm' Hakkında:
          'Neslihan Turhan'; güvenilirlik ve doğruluk prensipleri üzerine inşa ettiği karakteri ve kariyeriyle tanınan, yetenekli bir televizyoncudur. Kayıp ve cinayet dosyalarını incelediği, yüksek reytingli "Tek Gerçek" programını sunan 'Neslihan'; başarılı olmak ve bu başarısını sürdürmek konusunda bitip tükenmeyen bir hırsa sahiptir. Son yayınında yer altı dünyasının karanlık isimlerinden birine meydan okurken ağzından çıkan "Oğlum olsa acımam!" cümlesi, hayatının en zor sınavını başlatacaktır. Oğlu 'Can’ın katıldığı bir partide arkadaşı Lal’i öldürmekle suçlanması 'Neslihan’ın hayatını alt üst eder. Rakip kanalın dosyayı programda işleyeceğini öğrenen 'Neslihan', dosyayı onlardan alır ve kendi programında yer vermeye karar verir. 'Neslihan'ın bu çekişmeli yolculuğu, onun dürüstlük ve güvenilirlik prensiplerine olan bağlılığını sınayacaktır. Tek bir çıkmazı vardır: Oğlunu canlı yayına çıkaracak mıdır?

        • 3

          Bergüzar Korel, Serkan Altunorak ve Caner Cindoruk; Habertürk'ten Mehmet Çalışkan'a 'Düğüm' merkezinde verdikleri röportajda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

        • 4
        • 5

          "BENİM SERÜVENİM BÖYLEYDİ"

          • Teklif geldiği zaman 'Düğüm'ün hangi özellikleri sizi etkiledi?
          Serkan Altunorak... Aslında Bergüzar ile ilk tasarım halindeyken de bu projenin içindeydik. O zamanlar Caner yoktu (Gülüyor). O zaman, senaryomuz on bölümdü. Gerçi bu halindeki tasarım ve senarist ekibi de aynıydı. Daha sonra farklı bir şeye dönüştü. Pandemi dönemiydi. Pandemi döneminde başlamıştık fakat daha sonra Bergüzar'ın Leyla'ya hamile kalışı ve pandeminin ikinci yükseliş yaptığı dönem sebebiyle projemiz durmuştu. Aradan üç - dört sene geçti. Ben 'Zeytin Ağacı'nın ikinci sezonunu çekmeye hazırlanırken bu proje tekrar gündeme geldi. "Nasıl olacak, nasıl edecek?" derken... Biz o zaman da Bergüzar ile çok yüksektik, sonra Caner ve İbrahim Selim de dâhil oldu, kadronun yenilendi. Caner ile daha yeni bir işten çıkmıştık. Rolü de çok beğendiğim için ve kadroyu da duyunca seve seve işin içine dâhil oldum. Benim serüvenim böyleydi.
          Bergüzar Korel... Üç sene önce senaryoyu ilk okuduğumda projenin ismi bile farklıydı. İşin kreatif tarafında yer alıyordum, masa başında çok uzun çalıştım. Sonra pandemi dönemi, hamilelik derken proje rafa kalktı. Açıkçası; ben üç sene sonra tekrar bana bu proje geldiğinde çok şaşırdım. Prime Video'nun ilk Türk original dizisi olmasının istendiğini duymuştum. Sonra beni Onur (Güventam) aradı, zaten projeyi biliyordum ve üzerine çok da çalışmıştım. "Nasıl olur, zamanı nasıl tuttururuz?" derken...  O dönemde, kadrodan bir tek Serkan'ı biliyordum. "Eski kadro mu, yeni kadro mu olacak, şöyle mi, böyle mi?" derken hiç düşünmeden içinde olmak istedim. Zaten Can hoca (Ulkay) ile o zaman birlikteydik. Bir anda çekimlere başladık.
          Caner Cindoruk... Ben en son dâhil olanlardanım. Bazı hikâyeleri okuduğunuzda onun nereye geleceğini öngörebiliyorsunuz. Biz de tecrübeyle birlikte zamanla oraya doğru evrildik. Ben bu hikâyeyi ilk okuduğumda, çok iyi, çok güncel ve çok özenli ve matematiğinin çok iyi olduğunu düşündüm. Çünkü polisiye işlerde izleyicileri, her bölüm o yükseklikte tutmak çok zordur. O merakı, o tansiyonu kaybetmemek önemlidir ve senaryoda bu matematiğin hepsi çözülmüştü. Tabii ki Bergüzar'ı ve Serkan'ı da duyunca, çok çabuk dâhil olduğum bir proje oldu. Ki Can hocanın da okuduğum senaryoyu çok daha ötelere taşıdığını hissediyorum. Ben, izleyicilerin çok seveceğini düşünüyorum. O hissiyatım hâlâ geçerli... O hissiyatın izleyicilerde de oluşacağını ve bu işin ikinci sezonunun da olacağını düşünüyorum.

        • 6

          "GERÇEK OLMASINA ÇOK DİKKAT ETTİM"

          • Karakterlerinize nasıl hazırlandınız? Özel bir çalışma gerektirdi mi?
          Bergüzar Korel... Bu biraz daha tırnak içinde 'oyuncaklı' diyebileceğim bir kadın. Ben, Bergüzar olarak oyunculuk yapıyorum ve belirli karakterleri canlandırıyorum ama burada yine bir televizyon figürünü canlandırıyor olmak ve kameranın karşısına da tamamıyla kendi kimliğiyle çıkan bir kadını oynayacak olmak, bana bu karakteri yaratırken çok fazla boyutlama imkânı sundu. Hikâyeyi üç sene öncesinde okumuştum ama çok revize oldu, karakterde de çok revize oldu. 'Neslihan', mekanik bir kadın... Mekanik derken; aslında işi hayatı olmuş bir kadın, dolayısıyla aslında bu iş sadece oğlunu kurtarma değil, kendi hayatını, kendi kariyerini, kendini kurtarma savaşı bir anlamda... Tabii ki hepimizin tahmin edeceği üzere gündüz kuşağı programları hepimizin hayatında. İlla ki karşımıza çıkıyor. Zaten Esra (Erol) çok yakın arkadaşım. O noktada, Esra'dan çok destek aldım. Program metinlerinde tabii ki yönetmenimiz ve yapımın da onayıyla revizeler yaptık. Styling'i, duruşu, saçı, makyajı, daha işe başlamadan önce bütün renkleri belliydi. Sahnelerin bile renkleri belliydi... Yani sahnenin içeriğine göre olan kostümler bile işin başında belliydi. Çok ciddi bir hazırlık süreci geçirdik. Oyuncu olarak da benim için stüdyo tarafı bambaşka, hiç deneyimlemediğim bir şeydi. Diğer tarafın matematiğini, o dramı ya da bütün o duygu barındıran sahneleri oynama egzersizimiz var elbette ama program sunucusu 'Neslihan'ı çalışırken çok gergindim tabii... Çünkü 'Neslihan' çok hatasız bir kadın. Bir yandan da bu karakterin hiçbir şekilde karikatür olmasını, yapay olmasını istemedim. Gerçek olmasına çok dikkat ettim... 'Spiker, böyle konuşur, böyle yürür'den ziyade, o bütün gündüz kuşağı programlarının kadın sunucularını izledim. Böyle bir sentez yapmaya çalıştım, umarım olmuştur.
          Serkan Altunorak... Şimdi Bergüzar anlatırken aklıma geldi; gündüz kuşağı programları yapanların hepsinin neden kadın olduğunu düşündüm. İlk defa aklıma geldi. Neden bunu sadece kadınlar yapıyor? Asla cinsiyetçi bir yerden sormuyorum. Gerçekten ilgimi çekti. Hepsi kadın, hiç erkek yok. Çok ilginç...

        • 7

          "ÜSTESİNDEN GELDİĞİMİZİ DÜŞÜNÜYORUM"

          • Akademisyen Vural' karakterine nasıl hazırlandınız?
          Serkan Altunorak... 'Neslihan'ı ayrı tutarak söylüyorum. Bergüzar'ın hazırlanma süreci bizimkinden bambaşkaydı. 'Neslihan' karakterini, hikâyenin ana aksının giden tarafını destekleyen karakterler olarak ben daha çok adamın seçimlerine ve o seçimlerden sonra hayatında o beklenmedik; hani, verdiğimiz kararların sonucunu düşünmeyiz ya... Hepimizin yaptığı gibi... Hayatın aynı içinde olan o durumu nasıl gerçekçi bir hale dönüştürebileceğimi düşündüm. Aldığı kararları ben bir Serkan olarak onaylamasam da oyuncu Serkan olarak onunla empati kurmam gerektiğini ve o kararları alırken gerçekliğini ve hissini düşünmeye çalıştım. Bergüzar ile inanılmaz bir set deneyimimiz oldu. Ben çok şanslı bir oyuncu olduğumu düşünüyorum. Çünkü Bergüzar; çok çalışkan, ne yaptığını bilen, karşımda her zaman provaya ve her zaman yeni fikirlere açık bir partnerim vardı. Bergüzar bu noktada benim işimi çok kolaylaştıran bir partnerdi. Çünkü çok zor bir üç haftamız vardı. Toplam yirmi küsur günde bir ev içindeydik ve çok majör sahneleri oynuyorduk. Beraber, hiç zorlanmadan işin üstesinden geldiğimizi düşünüyorum.
          Bergüzar Korel... Serkan, Caner, İbrahim ve diğer bütün oyuncularla ve yönetmenimizle birlikte çalıştığım için çok şanslıyım. Yönetmenimiz; "Yoruldunuz mu?" diye sorduğunda, Serkan; "Fiziksel olarak yorulduk ama huzurluyduk. Yükümüz yoktu" dedi. Bizim mesleğin getirdiği yük, omuzlarımızda hiç yoktu. O anlamda çok şanslıyım.
          Serkan Altunorak... Orada ekip devreye giriyor. Her anlamda, A'dan Z'ye kendi içinde muhteşem profesyonel bir ekiple çalıştık. Kostümcümüz, prodüksiyonumuz, ışıkçımız, kamera, ses, reji, herkes sizden sadece oraya gidip, hazırlanıp rolünüzü yapmanızı istiyor. Başka hiçbir şey yoktu. Tabii ki diğer setlerde de aynı şekilde oluyor ama bu set özelinde buna ekstra özen gösteriliyordu. Çünkü gerçekten zor bir işti. Ve bize kalan sadece prova yapıp oynamak oluyordu.

        • 8

          "ORADA YAPTIĞIM ARAŞTIRMALAR İŞİME YARDI"

          • Caner Bey, siz 'Komiser Nejat'a nasıl hazırlandınız?
          Caner Cindoruk... Aslında biraz daha kolaydı. Çünkü polisliğe dair çok gözlem yapabileceğiniz unsurlar var. Biz Serkan ile bir iş daha yapmıştık ve orada SAT komandoyu oynuyordum. Orada yaptığım araştırmalar aslında bu projede de işime yaradı ama ben fiziksel yanından çok o iç yoğunluğu ya da o karakteri içeriden kurma yoluna gittim. Orada da Bergüzar'ın oynadığı rol, çok belirleyiciydi. 'Neslihan' karakteri zaten her şeyi belirleyen bir karakter... İş arkadaşlığından oluşan o platonik aşkı; çocukluk ve üniversite yıllarımda çok yaşadığım için o da bildiğim bir şeydi. Geriye oynamak kaldı... Ben de şunu eklemek istiyorum; bir sahne öncesinde oturup gerçekten kahve içerken ezber aldık, prova yaptık; "Bunu böyle mi yapsak, şuradan mı ele alsak?" diye konuştuk.  Şakamızı ve o geyik muhabbetlerimizi çok iyi döndürürken, bunun işle olan ayrımını çok iyi yaptık. Sanıyorum o enerji, yayılan ve dağılan bir şey. Çünkü kötü enerji herkese yayılabilir. Bu proje nasıl başladı, nasıl bitti anlamadım.

        • 9

          "GÜZEL BİR ALAN YARATTI"

          • 'Düğüm'ün izleyicilerde özellikle hangi duyguları uyandırmasını umarsınız?
          Caner Cindoruk... Öncelikle polisiye dramanın benim en sevdiğim unsurlarından biri; merak... İzleyicileri; devamlı diri tutan, devamlı sürprizler yapan tarafı beni çok etkiledi. Bu durumun izleyicilere de yansıyacağını düşünüyorum.
          Bergüzar Korel... Kriminal, benim izleyici olarak çok sevdiğim bir tür. Benim ekstra bir ilgim var. Normal hayatta karşılaşmayı arzu etmeyeceğimiz insanların gerçekçi belgesellerini izlemekten çok zevk alıyorum. Dizi olarak da kriminal dizilere ayrı bir ilgim var. 'Düğüm', sekiz bölümde çok fazla olayın olduğu bir senaryo. O noktada bir oyuncu olarak da oyun devamlılığını tutmak, o duyguyu ve o heyecanını hep diri tutabilmek benim için hiç deneyimlemediğim bir şeydi. Benim ilk dijital işim. O yüzden de gerçekten nasıl başlayıp nasıl bittiğini anlamadık. Bu noktada Can hocaya çok teşekkür ediyoruz hepimiz... Hem insan olarak, hem yönetmen olarak bize çok güzel bir alan yarattı. 'Düğüm'ü izlerken merak duygusu oluşturacak ve her bölümde hatta her sahnede bir sürprizin olduğu bir iş yaptığımızı düşünüyorum. İnşallah izleyicilerde karşılığını bulur.
          Serkan Altunorak... Ben de suç, gerilim, korku, polisiye türüne çok çok meraklıyım. Çocukluğumdan beri hep bu tür filmleri özellikle bulurum ve araştırırım. Tabii türe meraklı olunca senaryoyu okuduğumdaki hissi bende bambaşka cereyan etti. Beni çok heyecanlandırdı. Bir de böyle, güzel ve tadında yazılmış olunca ve bize ait bir iş olunca, beni iyice meraka düşürdü. Nasıl olacak, kim olacak?" diye düşünüp hemen yönetmenle görüşmek istedim. İlk okuduğumda da aynı şekildeydi, üstünden revizyon edilmiş ve daha kompakt hale gelmiş hali de çok heyecan vericiydi. Tabii ki her senaryo sürprizli, izlediğimiz her şeyin içinde o merak var. Zekâ, yaratıcılık işin içine girince, ben bunun başka bir tadı olduğunu düşünüyorum.

        • 10

          "BEN DE HAZIR HİSSETMİYORUM"

          • Üçünüzün de ortak özelliği kariyerlerinizin yirmi beşinci yılında olmanız. Yirmi beşinci yıl gümüş yıldır, bu anlamda kutlama yapmayı düşünüyor musunuz?
          Bergüzar Korel: Hiç düşünmemiştim... Gerçekten çok zaman olmuş. 1997, benim daha öğrencilik yıllarımdı ama aynı zamanda ilk kamera karşısına geçtiğim zamanlardı. Daha orada değilim, bir ellibeş olsun, ondan sonra bakarız. (Gülüyor)
          Serkan Altunorak... Ama yine beraber ilerliyoruz. Allah, uzun ömür versin, belki beraber ellilerde bir şeyler yaparız. Şu an biraz erken gibi, ben de hazır hissetmiyorum. 
          Caner Cindoruk... Ben de hiç 25 yıl olmuş gibi hissetmiyorum. Sanıyorum o oyuncu açlığı ve oynama isteği hâlâ çok kuvvetli bir şekilde devam eden bir şey.

        • 11

          "ORASI BENİ BESLEYEN BİR YER"

          • Yirmi beş yılda mesleğiniz adına edindiğiniz en önemli öğreti ne olmuştur?
          Caner Cindoruk... Tiyatro sahnesini bırakmamam olduğunu söyleyebilirim. Orası beni besleyen bir yer.

          • On yedi tiyatro oyununuz var değil mi?
          Caner Cindoruk... Daha fazladır... İstanbul'da on iki oldu, on yıl da Adana Şehir Tiyatrosu var. Orada, çocuk oyunlarıyla beraber yaklaşık yirmi otuz oyun var.
          Bergüzar Korel... Tabii ki bizim ev, hep oyunculuğun, işlerin konuşulduğu bir evdi. Sanıyorum benim için en önemli şey çalışma disiplini ve dürüstlük... Yıllardır en çok üzerine koymaya çalıştığım şey bu; gerçekliğe en yakın yere ulaşmak... Ama benim için hiç değişmez ve tartışmaya kapalı olan tek konu çalışma disiplini... İşimi yaparken de ustalarımdan ve birçok yönetmenden çok şey öğrendim. Benim için en olmazsa olmaz ve en önemli şey bu.
          Serkan Altunorak... Geçen gün bir arkadaşımla konuşuyordum; dünyada tam zamanlı aktörlük yapan insan sayısı gerçekten çok az. Hayatını tamamen bundan kazanan, başka hiçbir mesleğe yönelmeyen... ABD'de okuduğum dönemdeki arkadaşlarımı hâlâ görüyorum; garsonluk yapıyorlar, tezgâhtarlık yapıyorlar, bir yerde çalışıyorlar ve audition'lara gidiyorlar. O zamandan beri düşündüğüm veya kime sorsanız, on kişiden sekizi bir dönem oyunculuk yapmak istemiştir. Aslında ne kadar çok şeyden geçtik, o 25 sene dediğiniz şey bana bunu düşündürüyor. Dünyada bunu yapabilen, bundan para kazanan, hayatını bununla geçindiren insanlar olarak ne kadar şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü bir hayalle yola çıkıyorsunuz, belki aileniz bile size inanmıyor ve siz buna kafa yorup hayatınızı bununla ilgili kuruyorsunuz. "Ne büyük cesaretmiş, iyi ki yapmışım, iyi ki kendime inanmışım" diyorum. Herkesten önce kendim yapabileceğime inanmışım. Bence bunlar güzel duygular. Meslekten çok, yapılabilir olması ve bunu hayata geçirebilmiş olma duygusu beni mutlu ediyor.

        • 12

          "ÇOK ŞÜKÜR OLMADI"

          • 'Neslihan' karakteri hayatının en zor sınavını veriyor; sizin en zor sınavınızı verdiğiniz bir durum oldu mu?
          Bergüzar Korel... Çok şükür ki böyle dramatik bir yol ayrımında kalmak zorunda kaldığım bir şey olmadı.

        • 13

          "HİÇ TAHMİN ETMEZDİM"

          •'Neslihan'ın yaşadığına benzer olmak zorunda değil, herhangi bir konuda oldu mu?
          Bergüzar Korel... Daha önce de "Büyük konuştuğunuz herhangi bir şey oldu mu?" diye sorulmuştu, biz de "Dolu" dedik. Çok oldu... Çok büyük cümleler kurup o cümleleri yuttuğum çok olmuştur. Allah, kimseyi böyle şeylerle sınamasın. Çok zor... Ben uçak korkusu olan biriyim, bu kadar sık uçağa binip seyahat edeceğim bir hayatımın olacağını hiç tahmin etmezdim ve "Asla yerimden kıpırdamam" derdim. Ama oğlumuzun eğitimi için çok çok sık gidip geliyoruz. Halit, bazen sabah geliyor ve akşam dönüyor. Öyle durumlar oluyor. Şu anki yaşam şeklimi eskiden olsa asla tahmin edemezdim. Genç kızken beni yurt dışına okumaya göndermek istemişlerdi, gitmemiştim. Köklerine ve yaşadığı yere o kadar bağlı bir insanım. Çok şükür, 'Düğüm'de 'Neslihan'ın yaşadığı gibi dramatik bir olay yaşamadım.
          Serkan Altunorak... Ben büyük büyük cümleler kurmamayı öğrendim. Daha anda olmayı, daha mutlu olmayı, geçmişe çok takılmamayı, şu anı ve geleceği düşünmeyi öğrendim. Şu anki hissim ve şu anki ruh halim böyle ama bu röportaj on sene sonra olur da karşıma çıkarsa farklı düşünebilirim. Çünkü artık böyle oluyor. Eskiden bir dergiye röportaj vermişim, şimdi, bunu nasıl söylemişim, diyorum. İnsan çok değişiyor. Her an değişiyoruz, hepimiz değişiyoruz, hayat değişiyor, dünya değişiyor. Değişimin içinde gerçekten dengede kalabilmek, olduğumuz gibi kalabilmek çok önemli. Bizim mesleğimizde olduğun gibi kalabilmek gerçekten en büyük sınav. Bunu elimden geldiğince başarabilirsem, ne mutlu bana. Onun haricinde hedeflediğim çok büyük şeyler yok.
          Caner Cindoruk... Benim için hayatta iki şey var; biri, iyi bir insan olayım, diğeri de iyi bir oyuncu olarak anılayım. Bunun dışında hayattan çok büyük beklentilerim yok.

        • 14

          "BAMBAŞKA BİR HAYAT GÖRDÜ"

          • Al Pacino bir röportajında; "Her yeni çalışmam, mesleğim ve kendim adına yeni ufuklar açıyor, kendimi ve mesleğimi yeniden keşfetmemi sağlıyor. Bu özellikler olmasaydı oyunculuğu asla yapmazdım." dedi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Mesleğinizin size ve işinize kattığı keşifler nelerdir?
          Caner Cindoruk... Her projede yeni bir şey öğrenme, her projede yeni bir şeyler deneyimleme şansı. Oyunculuk ne kadar yetenek üzerine kurulu bir şey olarak görülse de tamamen birikim üzerine kurulu bir meslek. Ve o birikimin sonu yok. Şimdi örneğin oynadığı bu rolle beraber Bergüzar çok yeni şeyler öğrendi. Bambaşka bir hayat gördü. Benim için de polisliğe dair, silah tutmak bile yeni bir öğrenme şekli. Sanırım bizi tutkuyla bu işe bağlayan şey bu. Her projede sıfırdan bir iş yapıyoruz. Çünkü bu meslek böyle. "Ben 25 yıldır bu işi yapıyorum ve rahatım" gibi bir şey yok. Bu işe nasıl hazırlanırsanız o kadar başarı elde edebilirsiniz. Bergüzar'ın söylediği o disiplin, bizim işte çok çalışan bir şey. Bu gerek ruhsal, gerek fiziksel olsun fark etmez. Çünkü her ikisiyle birden var olan bir mesleğe sahibiz. Ve sanırım bizde tutku yaratan şey tam da bu. Ben on yıl önce bir röportajımda, "Ben Tuncel Kurtiz gibi ölmek istiyorum" demiştim. Bu kadar basit...
          Bergüzar Korel... Oyunculuk; normal hayatta deneyimleyemeyeceğimiz, yapamayacağımız, söyleyemeyeceğimiz birçok şeyi yapabilme ve söyleyebilme olanağı sağlıyor. Kendi hayatınızda çok moraliniz bozuk olduğunda ya da çok mutlu olduğunuzda, enerjiniz yüksek olduğunda ya da tam tersi hiçbir şey yapmak istemediğinizde deşarj olabileceğiniz bir alan sağlıyor. Bir nevi terapi gibi... Ama ben, oyunculuk benim sadece işim, benim hayatım değil, benim bir hayatım var ve oyunculuk da benim işim diyerek ikisinin arasına çok net bir çizgi çektim. Çünkü onu yapmak zorundayım. Ben normal şeylerden hiçbir zaman elimi çekmedim. Normal hayattan, hayatın içinden, dışarıda olmaktan, her şeyi kendim yapabilmeyi istemekten vazgeçmedim. Oyunculuk, bu anlamda bir oyun. Biz koca koca insanlar bazen sette, "Ne yapıyoruz biz?" diyoruz. Kanlar sürülüyor, şekerli mi bu filan diyorum. Sonra "3-2-1 kayıt" diyorlar ve oyun oynuyorsun. O oyunu oynarken çok şey öğreniyorsun ki... Oyunun yazıldığı döneme ait siyaseti okuyorsun, sosyolojisine bakıyorsun, psikolojisine bakıyorsun. O kadar çok şey öğreniyorsun ki bence hayatta bundan daha lüks bir şey olamaz. Bir de üzerine para veriyorlar.
          Serkan Altunorak... Benim için de tamamen aslında çok kişisel bir savaş. Ben oyuncu olmak istiyorum, dediğiniz andan itibaren başlayan sürekli öğrenme, sürekli araştırma, sürekli üstüne yeni bir şey koyma çabası. Bu mesleğin kendi içinde var olan bir şey. Hiçbir zaman, "Ben bunu çok iyi yaptım" diyemiyorsunuz. Sürekli eksik hissettiğiniz, sürekli bir tamamlanmamışlık hissi oluyor. Asla onaylanmaktan bahsetmiyorum.... Bunun ödüllendirilmesinden de bahsetmiyorum... Siz zaten neyi ne kadar yapıp yapamadığınızı aşağı yukarı görebiliyorsunuz. Hissediyorsunuz. Çünkü hisleriniz zamanla çok gelişiyor. Ve oyunculuk bence sonsuz çalışma açlığı ve çok büyük bir aşk. Çok tuhaf bir aşk... Bazen nefret ediyorsun, bazen ölüyorsun, bazen bayılıyorsun. Sonsuz bir disiplin... Yaptıkça kendinizi tanıyorsunuz.

        BURÇLAR

        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa